Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Ayasofya’nın ibadete açılması ne anlam ifade eder?

Öncelikle şu hususu iyi bilmeliyiz ki hükümetlerin aldıkları kararlar çoğu zaman çok yönlüdür ve birçok hesabı içerisinde barındırır. Bu durum belki de işin doğasında vardır. Nitekim Ayasofya’nın ibadete açılma kararı da böyle olmuştur.
“Bu karar çok yönlü hesaplar yapılarak mı alındı?” sorusunun cevabını ancak yetkililer açıklama yaparlarsa öğrenebiliriz. Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılma kararı ile sevdiğim ve düşüncelerine değer verdiğim bir ağabey ve dost şöyle bir paylaşımda bulunmuştu:
“Hem dini
Hem hukuki
Hem siyasi
Hem diplomatik
Hem de karizmatik bir karar.”
Şimdi alınan kararın ifade ettiği anlamı bu sayılan noktalar açısında ele alalım.
Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması dini bir karardır. Aklı başında ve sağlıklı düşünen bütün Müslümanları sevindirmiştir. Zira İstanbul’un fethiyle birlikte camiye dönüştürülen bu yapı 491 yıl süreyle cami olarak kullanılmıştır.
Asırlar boyunca cami olarak kullanılmış olmasına rağmen batının baskı ve dayatmalarıyla müzeye dönüştürülen bu yapının tekrardan cami olarak kullanılması Müslümanlar açısından son derece anlamlıdır.
Hukuki bir karardır. Zira Danıştay 10. Dairesi, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti. Gerekçeleri de son derece makuldür:
“Vakıf senedindeki cami vasfı dışında kullanımının ve başka bir amaca özgülenmesinin hukuken mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.”
Siyasi bir karardır. Nasıl ki müzeye dönüştürülmesi o zamanki siyasetçilerin irade beyanı ve verdikleri kararla geçekleşmişse, tekrar cami olarak da açılması bugünkü siyasilerin kararıdır.
Diplomatik bir karardır. Böylelikle dosta ve düşmana kendi idareniz altında bulunan yerlerle ilgili istediğiniz kararı alabileceğinizi göstermiş olursunuz. Ayrıca Başkalarının baskılarına rağmen karar alabileceğinizi göstermiş oluyorsunuz.
Karizmatik bir karardır. Çünkü hem içeriye hem de dışarıya istediğinin kararı alabilme gücüne sahip olduğunuzu göstermiş oluyorsunuz. Özellikle de yaklaşık olarak 90 yıldır kimsenin almaya gücünün yetmediği veya cesaret edemediği bir karar alıyorsanız bu sizin hem lider olarak hem de ülke olarak karizmanızı arttırmış olur.
Ayasofya’nın ibadete açılması ile ilgili alınan kararın bir de turnusol olma yönü vardır. Yani bu karara kimlerin sevindiği, kimlerin üzüldüğü, kimlerin öfkelerinden kudurduğunu görebilme fırsatı verdi.
Halklar bazında İslam âleminin büyük oranda sevindiğini söyleyebiliriz. Ama yönetimler için –özellikle de körfez ülkeleri- maalesef aynı şeyi ifade etmek mümkün değildir. Avrupa ve batı ülkelerinin her zamanki çifte standart tavırlarını sergiledikleri rahatlıkla görülecektir.
Balkanlarda ve İspanya’da Müslümanlar tarafından inşa edilen – Kara Cami (Sofya), Mustafa Paşa cami ve Toygun Paşa Cami (Budin) ve Kurtuba Cami (Cordoba) gibi- birçok caminin kiliseye dönüştürülmüş olmasına ses çıkarmayanlar, şimdi Ayasofya için ayağa kalkıyorlar.
Düşmanların ah vah etmesini anlıyoruz da bizden dediklerimizin feryat figan etmelerini anlamakta zorlanıyoruz. İslam âleminde yayımlanan bazı gazetelerde ve bazı TV kanallarında yapılan yorumlar maalesef bir Müslüman’a yakışmayacak yorumlardır. Bunlar ya düşmanlıklarından –ki Müslüman’ın Müslüman’a düşman olması yakışır bir tavır değildir- ya da kıskançlıklarındandır.
Normal şartlar altında baktığınızda Ayasofya diğer ibadet mekanlarından bir mekandır. Fakat bazı mekanlar sembol haline gelmeleri sebebiyle artık sıradan bir mabet olmanın ötesine geçerler. İşte Ayasofya 1500 yılı aşkın tarihi ve İstanbul’un fethiyle başlayan yeniçağın tarihi mekanlarından birisi olması hasebiyle artık sıradan bir cami değildir.
Bu vesile ile mabetlerin insanların hayatlarındaki fonksiyonuna dair birkaç cümle kurmakta yarar vardır. Vahye dayalı inançlar açısından ele aldığımızda mabetler Allah’a kulluğun yapıldığı mekanlardır.
Ve Allah’ın evleri olarak nitelenirler Kâbe örneğinde olduğu gibi.[1] Bu nedenle “Allah’ın evleri” olarak mabetler, şahsi çıkar ve günlük siyasi malzemenin üzerinde tutulmalıdırlar. Her ne kadar konumları itibariyle siyaset malzemesi olabilecek bir özelliğe sahip olsalar da hiçbir siyasi hareket bunları kendi siyasetlerine alet etmemelidir.
Kabe, Mescid-i Nebi, Mescid-i Aksa, Ayasofya veya dünyanın başka yerlerindeki mabetler bu noktada aynı konuma sahiptirler. İktidarlar, bu mabetleri kendi iktidarların bekası için bir malzeme haline getirmemelidirler.
Zira iktidarlar onların korunması ve yaşatılması için gösterdikleri çabanın karşılığını o mabetleri kutsal olarak kabul eden halklar tarafından fazlasıyla göreceklerdir.
Şu ilahi ilke, Allah’ın mescitlerine kimin sahip çıkıp imar edeceğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır:
“Allah’ın mescitlerini ziyaret etme ve oraların bakım ve gözetim hizmetlerini yürütme işini, ancak Allah’a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka hiç kimseden korkmayanlar yapabilirler. İşte onların, doğru yola ulaşan kimselerden oldukları umulabilir.”(Tevbe 9:18)
Müşriklerin veya inkarcıların zaten böyle bir şey yapmaları söz konusu değildir.[2] Ayrıca Allah’ın mescitlerinde ibadet yapılmasına ancak zalimler engel olur ve bu işi yapanlar zulmün en üst noktasında olanlar olarak anılmayı[3] hak ederler.
Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek, Ayasofya ile ilgili yapmış olduğu bir konuşmada şu sözleri söylemektedir:
“Ayasofya açılacak... Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün manalar, zincire vurulmuş masumlar gibi onun içinden fırlayacak!..”
Necip Fazıl da Ayasofya’yı sıradan bir mabet olarak görmediği için “kaybedilen bütün manaların” oradan tekrar hayat bulacağını ifade etmektedir.
Bundan sonra hamaseti bırakıp gerçekten Ayasofya’yı yeniden dirilmenin, manevi değerlerimizi hayata taşımanın bir vesilesi kılarak hayatın her alanında adaleti ve hakkaniyeti hâkim kılmak için “vira bismillah” diyelim.
Ayasofya başta olmak üzere camilerimizi ve mescitlerimizi sadece namaz kılınan bir mekan olmaktan çıkarıp tevhidin, adaletin, muhabbetin, yardımlaşma ve paylaşmanın öğretilip yaşandığı kısacası hayatın nabzının attığı mekanlar kılalım ki “inna fetahna leke fethan Mubiynen/Biz senin için apaçık bir zaferin önünü açtık.”[4]  müjdesinin sırrını kavramış olalım.

[1] Bakara 2:125; Hac 22:26
[2] Tevbe 9:17
[3] Bakara 2:114
[4] Fetih 48:1.