Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Kazimi, Irak’taki İran vidasını yerinden oynatıyor

Tahran’daki temaslarından sonra İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile düzenledikleri basın toplantısında Irak Başbakanı Mustafa Kazimi’nin açıklamaları, Lübnanlıların çoğuna, 1989’da General Mişel Avn’ın, o dönemde Lübnan’ı kontrol eden Suriye ordusuna karşı bir kurtuluş savaşı ilan ettiğinde söylediği ünlü ifadeyi hatırlattı. Avn’ın savaş ilanı, adeta bir “vidayı yerinden oynatma” girişimiydi. Diğer bir deyişle, bu girişim, ucu çok derinlerde olan Suriye hegemonyası vidasını neredeyse yerinden çıkaracaktı.
Bu savaş ilanının pratikte Suriye vidasını yerinden oynatmak bir yana, o dönemde var olan askeri hükümetin başkanı Avn’ın kendisinin, 13 Aralık 1990’da savaş uçakları ve kara unsurlarının operasyonu ile Baabda Sarayı’ndan sökülüp atılması ile sonuçlandığı doğrudur. Ama yine de bu hatıra bize garip ve şaşırtıcı gelmiyor. 7 Mayıs’ta hükümetini kurmasından bu yana Kazimi, bir dizi ulusal icraatları hayata geçirdi. İç güvenliği ilgilendiren kararlar aldı. Dış siyasi hareketleri için bir harita belirledi. Bütün bunlar, Iraklılar kadar Lübnanlıları da Kazimi’nin, Barack Obama’nın ABD kuvvetlerinin Irak’tan çekilmesi kararı ile daha da sıkılan ve ucu derinlere ulaşan İran vidasını gerçekten de gevşetmeye başladığını düşünmeye sevk ediyor.
Tahran’ın kalbinde Kazimi, İran’ın Irak’ta genişleyen hegemonyasından şikayetçi Irak halkının uzun süredir beklediği ifadeleri kullandı. Irak’taki durum, Lübnan’daki duruma oldukça benziyor. Lübnan’da Hizbullah’ın devlet içinde bir devlet oluşturmaya başlaması ve Lübnan ordusuna denk orduya sahip olması gibi İran’a bağlı Haşdi Şadi grupları da Irak ordusuna eş güçte bir ordu oluşturuyor. Tahran’da Kazimi, Irak halkının, “her iki ülkenin hususiyetlerine saygı duyma, birbirlerinin iç işlerine karışmama temelinde İran ile işbirliği ilişkileri kurmayı” çok arzuladığını belirtti. İran Cumhurbaşkanı Ruhani, bu sözlere “İran, Irak ve bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamak için Irak halkının yanında durmaya hazırdır” karşılığını verdi. Irak’ın önemli bir Arap ülkesi olduğunu ve bu konuda merkezi bir rol oynayabileceğini vurguladı.
İki lider arasındaki ilişkilerden ve buna dayanılarak yapılan çalışılmış açıklamalardan bağımsız olarak, Ruhani’nin açıklaması, İran’ın Irak’ı bir tür stratejik bölgesel uzantısı sayan açıklamaları ve politikalar geçmişine tamamen aykırı görünüyor. Irak’ı temellerini atmak ve kalıcı olmasını sağlamak için gece gündüz çalıştığı ve çalışmaya devam ettiği “engel olma” köprüsünün doğu ayağı sayan politikasıyla çelişiyor. Buna karşılık, söz konusu köprünün batı ayağını, Hizbullah aracılığıyla Lübnan ve Akdeniz’e olan kıyıları oluşturuyor. Hizbullah’ın Lübnan’da ve karar mekanizmaları üzerindeki etkisi ve hegemonyası öyle bir seviyeye ulaştı ki, müttefiki General Mişel Avn cumhurbaşkanı seçilene kadar, Lübnan, tam iki buluk yıl cumhurbaşkansız kaldı. Son olarak yine bu nüfuzunu kullanarak, Lübnan’ı “engel olma” eksenine bağlayacak kadar açık ve net bir şekilde kendi politikalarını benimseyen mevcut tek renkli hükümetin kurulmasını sağladı. Bahsettiğimiz köprünün ayaklarından birini de tabi ki Suriye oluşturuyor. İran, Beşşar Esed rejimini desteklemek amacıyla Suriye’ye yaptığı askeri müdahale ile bu ülkeye yerleştirmiş olduğu vidanın daha derinlere yerleşmesini sağladı.
Ne var ki, Kazimi’nin İran vidasını gevşettiğini söylememizin tek nedeni, Ruhani ile birlikte yaptığı basın açıklamasında iki ülke arasında iyi ilişkilerin kurulmasını Irak’ın iç işlerine karışılmaması şartına bağlaması değildir. Bu açıklamanın, 12 Mart 2015’te o dönem Ruhani’nin danışmanı olan Ali Yunusi’nin, “İran, tarihte olduğu gibi başkenti Bağdat olan bir imparatorluk haline geldi. Bağdat geçmişte olduğu gibi bugün de medeniyetimizin ve kültürümüzün merkezidir” açıklamasından sonra yapılmış olmasıdır. Yunusi’nin kastettiği imparatorluk, İslam’dan önce Irak’ı işgal etmiş ve Medain’i (Tizpon ya da Ktesifon) başkenti yapmış Sasani İmparatorluğu’dur.
Yunusi’nin bu açıklamaları nedeniyle sorgulandığı doğru ama bu, Irak üzerindeki İran hegemonyasının tezahürlerinin, eski Irak başbakanı Nuri Maliki ve bilindiği gibi Musul’un düşmesinden sonra DEAŞ’a karşı verilen savaş ile gittikçe daha çok derinleştiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Kazimi, Iraklılara yeni bir politika ve soluk sunuyor. Son geniş protesto gösterileri dizisi, Irak’ın petrol zengini bir ülke olmasına rağmen yoksulluk oranlarının artması ve devletin temelini sarsan acımasız yozlaşma nedeniyle. Bu ikisi, Iraklıların en çok ihtiyaç duydukları şeyler arasında yer alıyor. Her ne kadar ABD, çekildikten sonra Irak’ı İran’a teslim etmiş olsa da bugün iki ülke arasındaki çatışma, özellikle de Irak topraklarında yoğunlaşıyor. Dolayısıyla bu çatışmanın açık bir arenası kalmayı sürdürdükçe, Irak’ın içinde bulunduğu karanlık tünelden çıkamayacağı aşikardır.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi, Kazimi göreve geldiğinden beri devlet otoritesini sağlamak için bir dizi icraatta bulundu. 30 Haziran’da Irak Terörle Mücadele Kuvvetlerinin, Hizbullah Tugayları milislerinin karargahına baskın düzenleyip 14 üyesini gözaltına alması (daha sonra serbest bırakılsalar da) devlet dışında silaha sahip güçlere karşı mücadelede yeni bir dönemin başladığının ilanıydı. 4 Temmuz’da, İran’a yakın ve 2 üst düzey güvenlik kurumunun başında bulunan Haşdi Şabi Heyeti Başkanı Falih el-Feyyad’ı bu iki görevden de aldı. Falih’in yürüttüğü Ulusal Güvenlik Servisi Başkanlığına Emekli General Abdulgani el-Esedi’yi atadı. Yine Feyyad'ın 10 yıldır yürüttüğü Ulusal Güvenlik Müsteşarlığına da eski İçişleri Bakanı Kasım el-Araci’yi atadı. Haşdi Şabi liderliğinde yapılan ve Ayetullah Ali Sistani’nin yinelenen, ‘silahın sadece devletin elinde olması’ çağrılarıyla örtük bir şekilde uyuşan bir dizi değişiklikten sonra gelen bu atamalar, İran etkisinin daha da dizginlenmesine dönük bir çaba olarak görüldü.
İran, Kazimi’nin reformlarından ve kararlarından duyduğu rahatsızlığı dillendirmekte gecikmedi. Mehr Ajansı aracılığıla Tahran, Kazimi’nin ABD’lileri memnun etmeye çalıştığını, önceliklerinin Haşdi Şabi mücahitlerinin önüne engeller koyarken, ABD kuvvetlerinin Irak’ta istedikleri gibi hareket etmelerine olanak tanımak olduğunu gösterdiğini ifade etti. Bu yıkıcı kararları ile Kazimi’nin, gizlice ABD’lilere hizmet ediyormuş izlenimi verdiğini belirtti. Fakat tüm bunlar, Kazimi’nin Irak’ın İran’a açılan Mendeli Sınır Kapısı’nı ziyaret etmesini, hırsızlıklar döneminin bittiğini, düzenin geri döndüğünü, burada, yeniden yasaların egemen olacağı dönemin  başladığını, sınır kapıları aracılığıyla kamunun parasının çalınmasına artık izin verilmeyeceğini açıklamasının önüne geçmedi.
Sınırda devlet kontrolünün sağlanması ile ilgili açıklamaları, Suriye-Lübnan sınırındaki kontrolsüzlüğe ve devlet tarafından sübvanse edilen yakıt, un ve tüketim maddelerinin kaçırılmasına yönelik şikayetlerin arttığı bir zamana denk geldiği için, Beyrut’ta şu dikkat çekici soru dillendirilmeye başladı: Devlete saygınlığını iade edecek Lübnanlı Kazimi nerede?
Siyasi açıdan işler daha olumlu ve değişken görünüyor. Kazimi, 15 Temmuz’da dengeli bölgesel ve küresel ilişkiler kurmaya çalıştığını ve üç dikkat çekici dış ziyaret gerçekleştirmeye hazırlandığını açıkladı. Bu ziyaretin ilk durağının Suudi Arabistan olacağını, ardından İran’ı daha sonra da ABD’yi ziyaret edeceğini belirtti. Bu arada Kazimi, bazı Avrupa başkentlerini de ziyaret edebilir. Kazımi’ye yakın kaynaklar birkaç gün önce, Başbakan’ın, Irak’ın ilişkilerinde ortak çıkarlardan oluşan bütünlüklü bir sistem kurmaya çalıştığını ifade ettiler. Bu sistemin, ulusal egemenlik ilkesi, Irak’ın diyalog ve ikili işbirliği yoluyla ulusal çıkarları dahilinde bölgesel ve uluslararası krizlerin çözümüne etkin katkısına dayanacağını belirttiler.
Geçen pazartesi günü Suudi Arabistan Kralı’nın yaşadığı geçici rahatsızlık, Kazimi’nin ziyaretlerine Riyad ile başlamasının önüne geçse de Irak’ın Suudi Arabistan büyükelçisi, Kazimi’nin dış ziyaretler programında Riyad’ın ilk sırada yer almasını çok istediğini ama Kral’ın rahatsızlığı nedeniyle ziyaretini ertelemek zorunda kaldığını vurgulayarak, iki kardeş Arap ülkesi arasındaki seçkin ilişkinin önemine değinmişti. Hatırlanacağı üzere, Kuveyt’in ev sahipliğini yaptığı “Irak’ın İmarı Zirvesi” kapsamında açıklanan bir dizi imar projelerinden biri de Suudi Arabistan Kralı’nın Mart 2018’de, ülkesinin Irak’a hediye edeceğini açıkladığı 450 milyon dolarlık tam donanımlı bir stadyumdu. Suudi Arabistan ayrıca Irak’a 1 milyar dolarlık yardım yapma kararı da almıştı.
Kazimi’nin ziyaret takvimi ve ilk ziyaretin Riyad’a yapılacağı açıklanır açıklanmaz, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in Bağdat’a ani bir ziyaret gerçekleştirmesi dikkat çekiciydi. Haber ajansları, Tahran’ın, Kazimi’nin Suudi Arabistan ziyaretinden duyduğu endişe ve kaygıdan bahsetti. Ancak, Başbakan Kazimi ve Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih, bu ziyaretinde Zarif’e Ruhani’nin Tahran’da Kazimi’den duyduklarının aynısını ilettiler. Yani Irak’ın bölgenin güvenliği ve istikrarını desteklemeye çalıştığı, bölgede barışın gerçekleşmesinde olumlu ve dengeli rolünü teyit etmeyi önemsediği, karşılıklı saygı ve iç işlere karışmama çerçevesinde egemenliğini, güvenliğini ve istikrarını korumaya büyük önem verdiği, her iki lider tarafından da İran Dışişleri Bakanına iletildi.
Bütün bunlar karşısında, Beyrut’ta yukarıda zikrettiğimiz sorunun yükselmesi şaşırtıcı değil: Bizdeki İran vidasını Irak’ta olduğu gibi yerinden oynatacak Lübnanlı Kazimi nerede?