Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

Suriye, muhalefeti marjinalleştirdikten sonra

İki ana Suriyeli muhalif oluşum son olarak önemli bir adım daha atıp kendi aralarında başkanlarını değiştirdiler. Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu başkanı, Yüksek Müzakere Organının başına geçerken, Yüksek Müzakere Organının başkanı da Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonunun başına geçti. İki oluşumdan da bu adımın nedenleri hakkında bir açıklama gelmedi. Oysa bu adım sadece Suriye siyasi merkezi tarafından şaşkınlıkla karşılanıp uygun bulunmadı, aynı zamanda popüler bir kabullenmeme ve kınama ile de karşı karşıya kaldı. Öyle ki, İdlib’te geniş bir kitlenin düzenlediği gösterilerde bu kınama, sözlü hakaret seviyesine ulaştı. Gösterilerde, devrimin şehit edilen şairi İbrahim Kaşuş’un yazdığı şiirin “Haydi, git ey Beşşar” nakaratı alıntılanarak “Haydi , git ey Koalisyon” sloganları yükseldi.
Mevcut gerçeklik, Koalisyon, Yüksek Müzakere Organı ve genel olarak muhalif güçlerin ulaşmış olduğu bir tür çöküşü, siyasi ve örgütsel bozulmaya işaret ediyor. Bu, iki temel etkenin doğal bir sonucudur. Birincisi, muhalefetin genel durumuyla bağlantılıdır. İkincisi, bölgesel ve küresel seviyeleriyle Suriye meselesini çevreleyen ortam ile bağlantılıdır. Söz konusu ortamın tüm bu yıllar boyunca muhalefete yaklaşımının çoğu bakımdan olumsuz hatta felaket seviyesinde olduğunu söyleyebiliriz. Muhalefetin bu kadar çökmesinin, yıkılmasının ve zayıflamasının nedeni de budur.
2011 yılında Suriye devrimi başladığında, muhalif gruplar son derece zayıftı. Bu zayıflık şunların sonucuydu: 1963’te iktidarı ele geçirmesinden sonra Baas rejiminin uyguladığı baskı, terör ve kovuşturmalar altında uzun süre yaşamak. Son 50 yıldır Hafız Esed ve ardından oğlunun uyguladığı katı otoriterlik. Ayrıca muhalefetin geleneksel ideolojik, politik ve örgütsel yapısı ile içinde yer alan örgüt ve liderlerin yaşlı olması. Muhalefet, 2000-2005 yılları arasında yaşanan Şam Baharı dönemindeki kültürel ve politik harekete, muhalefetin durumunda ve rolünde atılımlar gerçekleştirebilecek çabalara uymakta da başarısız olmuştu. Rejimin katılığı ve reform düşüncesini temelinden reddeden tavrı ile çatışan reform girişimleri ve projeleri ile de uyum içinde olamamıştı.
Devrim başladığında Suriye muhalefeti yukarıda da belirttiğimiz gibi zayıf olduğu için devrime öncülük etmeyi amaçlayan iki gücün ortaya çıkması doğaldı. Bunların ilki, dünya geneline dağılmış Suriyeli muhalifler tarafından kurulmuş örgütler ile bağımsız şahsiyetleri kapsayan dış muhalif güçtür. İkincisi, içeride devrim hareketi ile öne çıkan figürleri ve oluşumları kapsayan iç muhalif güçtür. Bu iki muhalif gücün, rejimi değiştirmek için başlatılan devrime öncülük etmek ve devrimin hedeflerini gerçekleştirmek için Suriyelilere öncülük edecek ortak bir güç oluşturmak amacıyla birleşmeleri doğaldı. Fakat bütün tarafları kemiren hastalıklı olgular, başarılı, pratik ve dengeli bir ortaklığın kurulmasının önüne geçti. 2011-2012 yıllarında görev yapan Suriye Ulusal Konseyi deneyimi bunun ispatıdır. Daha sonra kurulan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu ise bunu pekiştirdi. Çünkü bu ikisine de intikam almak isteyen oluşumlar egemen olmuştu. Açık bölgesel destek ortasında Müslüman Kardeşler ve kolları bu oluşumların başını çekiyordu. Bu, sadece bazı muhalif güçlerin bu iki deneyime katılmaktan kaçınmasına yol açmadı, aynı zamanda bağımsız kişilerin, muhalif grupların ve devrimci örgütlerin peşi sıra Koalisyondan ayrılmalarına da neden oldu. Bunun sonucunda Koalisyon, bugün görüldüğü üzere Suriye davasından ziyade ilgili bölgesel politikalarla bağlantılı tek bir rengin tekeline geçti. Bu durum, Yüksek Müzakere Organının oluşumu ve seyrini de etkiledi ve yazının girişinde bahsettiğimiz başkanlık değişimin gerçekleşmesini kolaylaştırdı.
Gerek Ulusal Koalisyon gerekse Koordinasyon Organı, Moskova, Kahire ve bağımsız platformları içeren Yüksek Müzakere Organı, kendisini çevreleyen ortam bozulmasaydı şu anda olduğu duruma düşmezlerdi. Ne var ki, içeriden ve dışarıdan, kısacası her yerden kendisini çevreleyen bu ortam, sonuçları ile kendisini olumsuz etkiledi.
İçeride muhalefet, Esed rejimi ve silahlı müttefiklerinin yanı sıra silahlı oluşumlarla da mücadele etmek zorundaydı. Bahsi geçen silahlı oluşumlar, başlangıçta Özgür Suriye ordusuna bağlıydı ve amacı da sadece barışçıl göstericileri korumak ve savunmaktı. Daha sonra bunlar gelişerek devrimi mezhepleştiren ve İslamlaştıran oluşumlara dönüştü. Bunlardan da DEAŞ, Nusra vb. radikal ve terör örgütleri doğdu. Tüm bunlar, Suriye içinde faaliyet gösteren halk hareketini, sivil hareketi ve muhalif güçleri zayıflatmak ve marjinalleştirmekte, Özgür Suriye ordusunu tasfiye etmekte önemli bir rol oynadı. Bu da, Suriyelilerin çoğunluğu ile muhalefeti ayırmak ve bu ayrılığı derinleştirmek için çok iyi bir fırsat yarattı.
Muhalefetin bugün ulaşmış olduğu sona katkıda bulunan önemli faktörlerden biri de, muhalefete siyasi, finansal ve askeri destek sunduğunu iddia eden dış  güçlerin müdahaleleridir. Çünkü verilen desteğin çoğunun hedefi, muhalefeti güçlendirmek ve hedeflerini gerçekleştirebilmesi için performansını geliştirmek değil, aksine onu kontrol etmekti. Suriye’nin geleceğinde önemli bir pozisyon sahip olmak amacıyla muhalefeti kullanmaktı. Suriye içinde ve bölgesel çevresinde dönen çatışmalarda muhalefetten yararlanmaktı. Suriye’nin kuzeyi ile kuzeydoğusundaki durum, burada faaliyet gösteren ve  dış ajandalara hizmet eden güçler bunun açık ve net bir ifadesidir.
Muhalefet ve özellikle de Müslüman Kardeşler ve kolları, aynı ideolojiyi paylaştıkları ülkeler ve kuruluşlarla ideolojik ve politik uyumluluğa önem vermeleri, bazı ülkelerin baskısına boyun eğmeleri, bazı bölgesel ve küresel güçlerle “çıkarlarının kesiştiğini” sandıkları için onlarla işbirliği yapmaları sonucunda hem kendilerini hem de güç ve kapasitelerini kaybettiler. Böylece kendi meseleleri içindeki bağımsız konumlarını kaybettiler. Pozisyonlarını, Suriye meselesinin dikkatlerinin odak noktasını, temelini oluşturmadığı tarafların pozisyonlarına uydurmak zorunda kaldılar. Hatta, çeşitli faktörlere göre kendisine yönelik tutumların değişip dönüşebildiği bir meseleden ibaret hale geldiler.
Muhalefetin içinde bulunduğu bu kompleks durumda, bağımsız gruplar ve figürler, konumlarını, önemlerini ve oynamaları gereken öncü rollerini kaybettiler. Marjinal ve biçimsel bir konuma itildiler. Doğrusu, Suriye ve halkının acılarının uzamasının faktörlerinden biri de budur. Çünkü muhalefetin zayıflığı ya da etkisizliği, bölgesel ve küresel güçlerin ona ve Esed sonrası dönemi yönetmekte başarılı olma olasılığına güvenlerini kaybetmelerine neden oldu.
Muhalefetin varmış olduğu bu son, Suriye meselesi ile ilişkili, etkili ve kendisini çözmek isteyen tüm tarafları yeni bir siyasi tutum benimsemeye sevk etmelidir. Bugün tanık olduğumuz ve Suriyelilerin çoğunun muhalefete karşı benimsemiş oldukları hakaretvari, kınayıcı ve karalayıcı tutumun ötesine geçen bir tutum olmalıdır. Bu tutum ayrıca, muhalefeti desteklediğini iddia eden tarafların uyguladıkları zayıflatma ve marjinalleştirme politikalarının, Suriye halkının dostu olarak tanımlanan ülkelerin çoğunun benimsediği muhalefeti görmezden gelme uygulamalarının da  ötesine geçmelidir. Bütün bu politikalar ve uygulamalar sonuç olarak sadece Esed rejiminin ömrünün ve Suriyelilerin acılarının uzamasına katkıda bulunmaktadır. Uluslararası topluma daha fazla güvenlik, siyasi ve ekonomik faturaya mal olmaktadır. Suriye meselesini çözmek isteyen tarafların çıkarları ile çelişmektedir. Çözümü engellemekte ve gerçekleşme ihtimalini uzaklaştırmaktadır. Bu yüzden, muhalefet ve gruplarına karşı yeni politikalar benimsenmelidir. Muhalefeti güçlendirebilecek, kendisini Suriye meselesinde üstüne düşen rolü oynamaya hazırlayabilecek politikalar. Ne var ki, son yıllarda yaşanan gelişmelerin kanıtladığı gibi Suriye meselesine müdahil olmuş ve iç içe geçmiş tarafların bunu gerçekleştirmeleri zordur. Bu nedenle bu taraflar dışında bir tarafın bu rolü üstlenmesi gerekiyor, ki BM de en tarafsız ve buna en çok gücü yetecek, bu konuda bir mirasa, deneyim ve tecrübelere, nesnel ölçütlere sahip en uygun taraf gibi görünüyor. Bu sayede Suriye muhalefeti, 2012'de başarısız Arap Ligi deneyiminin ötesine geçerek yeniden düzenlenebilir, yapılandırılabilir ve rehabilitasyona tabi tutulabilir. Suriye meselesinin çözümüne katkıda bulunması için kendisine kapı aralanabilir. Suriye meselesinin çözümünde muhalefetin varlığı tartışma kabul etmeyen bir gerekliliktir. Rejimin var olup olmaması ise çok da önemli değildir.