Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Uygarlığın ölçüsü olarak kadın

Günlerden bir gün Suudi Arabistan’da toplum içerisinde tartışmalara yol açan ardışık olaylar meydana geldi. Bu tartışmalar insanlar arasında çatışmalara ve bölünmelere sebep oldu. Birisi bu anlaşmazlıkların normal olduğunu, hatta herhangi bir toplumda kültürel ve entelektüel bir hareketliliğin olmasını sağlıklı olarak görebilir. Fakat Suudi Arabistan’da yaşanan bu değildi. Kadınlarla ilgili her şey aşırı uçlarda ele alınıyordu.
Kadınların özellikle de eğitim ve iş fırsatları konusunda marjinalleştirildiği ve dışlandığı birçok ülkedeki ve medeniyetteki durumlarına dair kitaplar okudum. Gerçek şu ki bu haksızlıklar, tüm kadınları ve alanları kapsamıyor. Her ne kadar çok az da olsa kadınların haklarını talep etmelerine izin veren bir yüzdelik de var.
18’inci yüzyıl boyunca kadınların çeşitli medeniyetlerdeki ve dünyanın farklı bölgelerindeki konumları hakkında yazılmış olan değerli bir kitap okudum. Kadınların toplumsal değeri coğrafyaya göre farklılık gösteriyordu. Kitapta anlatıldığına göre Germen kadınlar, dünya üzerindeki kadınlar sıralamasında ilk sırada yer alıyor. Burada kadınlar sadece görünüşte değil; aksine sadakatte, vefada ve çektiği ıstıraplarda erkeğe ortaktı. Hatta kadın erkek için bedenin ruhu gibiydi. Sonra Galya, Fransa, Belçika ve ardından Romenler geliyordu. Kadınlara verilen değer sıralamasında en kötü coğrafya Asya kıtasıydı. İbn Haldun da Mukaddime’sinde buna işaret ediyor.
Kadınlar onlara saygı duyan bir toplumda çiçek verirler. Toplumun yasaları, sıradan insanın görmediğini gören aydınlanmış erkekler tarafından yapılır. Bu nedenle tarihçiler, bugün Suudi kadınların ‘sosyal ve iş hayatındaki konumlarında meydana gelen köklü değişiklikleri’ belgelemelidir. Çünkü bunlar yüzeysel dönüşümler olmadıkları gibi, daha da önemlisi titreyen bir el ile değil, güçlü bir irade ile meydana gelmiş olmalarıdır.
İki ay önce Suudi Arabistan Kraliyet Muhafızları’na atanan ilk Suudi kadının fotoğrafı yayıldı. Açıkçası fotoğrafı ilk gördüğümde inanmadım, bir düzmece olduğunu düşündüm. Oysa geçtiğimiz yıl, kadınların silahlı kuvvetlere atanabileceği, askere alınabileceği, egemen bakanlıklara girebileceği ve hatta stratejik füzeler alanında bile görev alabileceğini öngören bir karar yayınlanmıştı. Fakat kraliyet sarayında erkek meslektaşıyla birlikte sarayın muhafızlığını yapan bir kadını görmek, kelimenin tam anlamıyla niteliksel bir sıçramayla karşı karşıya olduğumuz anlamına geliyordu.
Çağdaş tarihimizi incelemeden toplumun yarısının çalışmasını coşkuyla ve hamasetle yönlendirmemek için işyerinde kadınlar ve erkekler arasındaki ilişkiyi çerçevelemek için mevzuat çıkarılmalıdır. Çünkü mevzuatlar olmaksızın bu gibi sıçramalarda tökezlemeler yaşanabilir. Her ne kadar işçiler arasındaki ilişkileri düzenleyen bu tür mevzuatlar dünyanın tüm ülkelerinde bulunsa da, erkek ile kadın arasındaki uzaklığın uzun bir geçmişinin bulunduğu Suudi Arabistan’da bu mesele çok daha önem arz ediyor.
Suudi kadınlar için başlangıçta pazarların yanı sıra emniyet, uyuşturucu kontrolü ve hapishaneler gibi kamu güvenliği alanları açıldı. Bunların her biri ortak çalışmalar kapsamında örtük bir geçişi gerektirdi. Zamanla korkuların üstesinden gelindi ve her iki tarafın da saygı duyduğu kırmızı çizgiler oluştu. Suudi kadınların bir işyerinde bulunmasına artık şüpheli bir şekilde yaklaşılmıyor.
Kadınların onlarca yıldır erkeklerden ayrı tutulması büyük bir hataydı. Çünkü bunun sadece ekonomide değil, sosyal hayatta da olumsuz yansımaları oldu. Bu durum kadınların süreç içerisinde haklarını peşi sıra kaybetmelerine sebep oldu. Benzer bir etki evlilik hayatına da yansıdı. Çünkü bir erkek kız kardeşi ve annesi dışında hiçbir kadını tanımıyordu. Oysa evlilik, şeffaflığı ve tarafların birbirlerini kabulünü gerektiren özel bir ilişkidir. Maalesef kadın ile erkek arasındaki bu mesafe ayakta durması gereken evleri ve evlilikleri tahrip etti. Allah’a şükürler olsun ki bu kötü dönemi geride bıraktık ve taraflar arasındaki ilişki yeniden kuruldu. Bu değişiklik, ‘başarılı olmak ve kendini ispat etmek’ gibi bir meydan okuma ve coşku ruhunu da beraberinde getirdi.
Kadının Venüs’ten, erkeğin ise Mars’tan olduğu fikri fantastik kitaplarda yer alan bir fikirdir. Kadın da erkek de Dünya’dandır. Doğalarının birbirinden farklı olması özellikle de eğitimli bir toplumda harikalar yaratır ve gelişime daha hazırlıklı olmayı sağlar.