Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Fetih ve Hamas yakınlaşması gerçek mi yoksa sadece geçici bir manevra mı?

Sendeleyen barış süreci tüm çıkışları kapalı bir yola ulaştığı ve bu yolun sonunda ABD’nin Yüzyılın Anlaşması seçeneğiyle karşı karşıya kaldığı için Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, BM Güvenlik Konseyi’ni Ortadoğu’da barış sürecini görüşmek için acil bir toplantıya davet etmek zorunda kaldı. Ortadoğu’da barış süreci ile elbette Filistin davasını kastediyordu. Zira bu davada adil ve kabul edilebilir bir çözüm, Binyamin Netanyahu liderliğinde İsrailliler ve onlarla birlikte ABD yönetimi, eski İsrail başbakanı İzak Rabin suikastı ile fiili ve pratik olarak sona eren Oslo Anlaşmasına sırtlarını döndüklerinde oldukça uzaklaştı ve dediğimiz gibi pratikte çıkmaz bir yola girdi.
Bu noktada şu hususa da dikkat çekmeliyiz; Donald Trump 3 Kasım’daki başkanlık seçimini kaybetse bile Filistin davası açısından işler çok değişmeyecek. Çünkü tüm tahminler, Binyamin Netanyahu’nun başını çektiği İsrail sağının ülkede iktidarın dizginlerini elinde tutmaya devam edeceğini, Arap gerçekliğinin şimdi olduğundan daha kötü olacağını gösteriyor. Aynı şekilde, bölgesel ve küresel denge, İran’ın birden fazla Arap ülkesinde “işgalci” müdahalelerde bulunması, İsrail’in dünyadaki büyük ve etkili ülkelerin çoğunun kararlarını kontrol etmesi etiketini taşımayı sürdürdükçe Filistin davası için hiçbir şey değişmeyecek.
Dolayısıyla sorun, Mahmud Abbas’ın Filistin meselesine uluslararası kararlar temelinde bir çözüm bulmak için BM Güvenlik Konseyi'ne acil bir toplantı çağrısında bulunmasının, tüm bu uluslararası ve Araplar başta olmak üzere bölgesel durumların ışığında, belki de boşlukta yankılanacak bir çağrıdan ibaret kalma olasılığıdır. Zira hem daha öncelikli olduğu düşünülen birçok konu var hem de mevcut ABD yönetiminin veya yerini alacak başka bir yönetimin Filistin’in bu talebine karşılık vermesi uzak bir ihtimal., Siyonist hareketin böyle bir toplantıya "sessiz kalmayacağı" ve ne böyle üst düzey bir toplantıya ne de daha düşüğüne izin vermeyeceği ise kesindir. Bu da, alternatifin gruplar arası manevralar değil gerçek bir Filistin ulusal birliğinin tesis edilmesi olduğu anlamına geliyor.
Önemli olan, Fetih Hareketi ile arasında anlaşma sağlayarak Filistin ulusal birliğinin tesis edilmesi için Hamas Hareketi’ne oynanan bahsin sonuçlarının kesinlikle garantili olmayacağını unutmamaktır. Bunun örnekleri çoktur ve en önemlisi de, 2007 yılında dönemin Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz himayesinde Mekke’de söz konusu iki hareketin birlik için attıkları adımdır. Katar ve İran’ın yanı sıra Uluslararası Müslüman Kardeşler Örgütünün aralarında olduğu etkin Arap ve bölgesel bazı müdahaleler nedeniyle bu anlaşma sadece 1 hafta sonra çökmüştü.
Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın, Hamas Hareketi’nin kararlarını kendisinin değil, Müslüman Kardeşler Örgütü, İran ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aldığını en iyi bilenlerden biri olduğuna şüphe yok. Bütün bunlara ek olarak bir de finansör ülke, yani Katar var. Kendisi petrol fiyatlarının yükselmesi ile büyük bir bölgesel güç gibi davranmaya ve Arapların ve bölge ülkelerinin iç işlerine burnunu sokmaya başladı. Bilindiği gibi, başta İsmail Heniyye olmak üzere İslami direniş liderleri artık zamanlarının çoğunu Doha’da geçiriyorlar. Tahran ile Şam ve  Beyrut’un güney banliyösündeki Nasrallah cumhuriyeti arasında mekik dokuyorlar.
Hamas’ın iç yüzünü en iyi bilenlerden biri olan Fetih Merkez Komitesi Sekreteri Cibril Racub’un, Yüzyılın Anlaşması dahil son gelişmeler karşısında minumum düzeyde de olsa bir Filistin birliği tesis etmek için İslami Direniş Hareketi’nin kapısını çaldığını ama İsmail Heniyye ve diğer bazı liderlerin bu inisiyatife sırtlarını döndüklerini hatırlatalım. Oysa Filistinlilerin çoğu bu girişimi gerekli görüyordu. Bunun anlamı, söz konusu kişilerin Mahmud Abbas’ın önerdiği bu yeni girişime de sırtlarını dönecekleridir. Mahmud Abbas, 1965 yılında başlayan Filistin direnişinin çok ileri tarihlerinde ortaya çıkan söz konusu İhvancı (Müslüman Kardeşler) hareketin de aralarında olduğu sözde Filistinli grupları en iyi tanıyan Filistinli liderlerden biridir.   
Hamas Hareketi, modern Filistin direnişinin başlamasından tam 22 yıl sonra kuruldu. Eline fırsat geçer geçmez de Fetih Hareketi ve pratik olarak Filistin Kurtuluş Örgütüne (FKÖ) karşı yukarıda bahsettiğimiz Mekke Anlaşmasından sadece 4 ay sonra kanlı bir darbe gerçekleştirdi. Bu da, bahsettiğimiz yeni birlik girişiminde de samimi ve dürüst olmayacağı anlamına geliyor. Zira Müslüman Kardeşlerin dalavereci, takiyyeci bir örgüt olduğu, asıl hedeflerini gizlediği, kendisine kucak açan ülkelerin bile aleyhine hareket ettiği biliniyor. Bunun en büyük kanıtı, Abdunnasır’dan önce ve sonra olsun Mısır’daki darbeci eylemleri, onlara kucak açan ve devlet içinde kilit noktalara gelmelerine olanak tanıyan Ürdün’deki faaliyetleridir.
Müslüman Kardeşler, Peygamber Efendimizin (s.a.v) şu hadisini unutmuş görünüyorlar: “Mümin bir delikten iki defa sokulmaz”. Bu tehlikeli aşamada Hamas Hareketi ile anlaşmaya hazırlananların, 2007 yılında eline güç geçtiğinde söz konusu örgütün Fetih Hareketi’ne karşı kanlı bir darbe gerçekleştirdiğini hatırlamalıdır. Gazze’de Fetih Hareketi’ne mensup gençleri yüksek binaların tepesinden atıp, başta Mahmud Abbas olmak üzere tüm Filistinli liderleri bu Filistin bölgesinden çıkararak en kötü askeri darbelerden bile daha kötü şeyler yaptıklarını unutmamalıdır. Halbuki Gazze’de yaşayan yaşlılar, Filistin Devlet Başkanı’nın Katar devleti içinde önemli bir makamın başında iken sürekli Gazze’yi ziyaret edip evlatlarından yüzlercesini Katar’da çalışmaları için seçtiğini hatırlayacaklardır.
Bu zorlu ve tehlikeli koşullar altında bir Filistin birliği tesis edilebilmesinin son derece önemli olduğu kesin. Söz konusu birliğin aynı zamanda Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Demokratik Cephe, İslami Cihat, Saika, Arap Kurtuluş Cephesi ve bazıları sadece ismen var olan diğer Filistinli örgütleri içermesi önemli. Ancak Hamas, Arap ve küresel bağlantıları olan “İhvancı” bir örgüttür. Başta Fetih olmak üzere bütün bu örgütlere alternatif olmaya çalışmış ve çalışmaya da devam etmektedir. Batı Şeria’nın da Gazze gibi Katar, İran ve bütün bunların üstünde Erdoğan Türkiyesi tarafından yönetilen bir “İhvan” devleti olmasına çabalamaktadır.
Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın bu alanda oldukça deneyim sahibi, geçmişte, şimdi ve gelecekte ulusal Filistin birliğinin önemini ve gerekliliğini en çok bilenlerden biri olduğuna şüphe yok. Sorun, Batı Şeria’dan zorla çıkarılan Hamas’ın güç kullanarak da olsa geri dönme çabasından vazgeçmemiş olmasıdır. Bu bağlamda, Batı Şeria’ya geri dönmesi halinde kesinlikle bunu yani zorla da olsa kontrolünü ele geçirme ve kendisini Gazze’ye dönüştürme hedefini gerçekleştirmeye çalışacağı bilinmektedir. Unutulmamalıdır ki, İsrailliler de Oslo Anlaşması ve barış sürecinden nihai olarak kurtulmak için tüm bunları beklemektedir.