Abdulaziz Tantik
TT

İrade’ye dair…

Nezir Ergenc’e
Herhangi bir kavramı ele alırken onun tarihsel seyir içinde aldığı anlamları dikkate alınmalı ve ontik bir zeminde bu kavramın neye tekabül ettiği meselesi hesaba katılmalıdır. İrade, insanın oluşumunun bel kemiğidir.
Bu bel kemiği; insanın yukarıdan aşağıya; ontolojiden epistemik olana yönelik kurucu özelliğini belirlediği anlamındadır. Artık insanın çok farklı ve çok katmanlı bir oluşum süreci olduğunu biliyoruz.
Etkileşim içinde var olan insan, sürekli yenilenebilirken, yeniye yönelik bir ilgiyi odak haline dönüştürüyor. Bu durum kişinin kendisi olma imkânına yönelik bir tehdidi de içermektedir. İrade, bu tehdide karşı direnç gösterecek insanın vazgeçilmez özelliğidir.
Sözlükte ‘istemek, dilemek ve buyurma’ anlamlarındadır. Terim olarak irade ise; “ Nefsin yapılması gerektiğine hükmettiği bir işi, bir amacı gerçekleştirmeyi istemesi, ona yönelmesi” veya “canlıyı, kendisinden değişik mahiyetteki fiillerin doğmasını sağlayacak bir duruma getiren nitelik” yahut “bir fayda elde etme inancının ardından doğan eğilim” gibi değişik şekillerde tanımlanmıştır. (Ragıb el- İsfehani, el Müfredat, ‘rvd’ md.; et Ta’rifat, ‘irade’ md.).   
İrade, istemek ve dolayısıyla dilemek üzerinden var olan bir buyurganlığı dikkate sunar. İstenç, doğal olarak bir güç arzusunu deşifre eder. İradede, gücü devre dışı tuttuğumuzda sadece istemenin kaldığı noktada ciddi psişik sorunlar oluşturacağı da belirtilmelidir.
İrade, ontik/varlıksal zeminde kişinin var olma koşullarını ortaya koymada en etken insani edimdir. İnsanın hayat karşısında kendi konumunu belirlerken dayanağı onun iradesidir. Ancak irade tek başına yeterli bir edim değildir. Tıpkı diğer insani edimler gibi…
İrade,  kendi dışında, kendisi ile ilgili/ilintili/ilişkili ortaya çıkan durumlardan beslenerek varlık sahasına yöneldiğinde etkinliğini gösterir. Bu noktada isteme, dileme ve buyurma, bir şeyi gerçekleştirmede birlikte ve aynı düzlemde birbirini tamamlayan unsurlardır.
En temelde irade, insan için bir benlik/kişilik, karakter ve şahsiyet meselesidir. Bu kavramların ortak anlam dizgesi olmakla birlikte farklı anlam ve boyutları taşıdığını dikkate alan insan, kendisini ve insanı tam olarak anlama konusunda önemli bir işlevselliğe sahip olur. ‘İnsan iradedir’ derken kastedilen insanın tamlığıdır. İrade bu anlamı ile insanın tamlığını oluştururken her aşamada yanında olan bir istidadı ve edimidir.
İrade, varlığın yaşam alanında kendi varlığını idame ederken dayanağı ‘İlahi İrade’dir. Bu yaşamın senkronize bir şekilde ve mütemadiyen gelişmeye ayarlı oluşu bir iradeyi zorunlu kılıyor. Çünkü yaşam tesadüfe bırakılamayacak kadar karmaşık bir yapıdadır. İnsan, bu karmaşık yapı içinde kendi tarzıyla da karmaşık bir yapıdır. Bu yüzden irade bu karmaşık yapıyı oluşturanın vazgeçilmezidir.
İrade, tekil olmakla birlikte bütüne yönelik bir istidadı içinde taşır. Toplumsal irade derken kastedilen kolektif iradedir. Bu irade, bir devlet aygıtında da tezahür eder. Tarihte belirli bir kesit içinde de tezahür eder. Ayrıca siyasi, sosyal veya iktisadi alanda tezahür eder. Bu bize iradenin, metafizik alandan epistemik alana yönelerek varlığın her aşamasında karşımıza çıkan temel bir edim olduğunu gösterir.
İrade, kendi dışındaki opsiyonları, pozisyonları ve potansiyelleri harekete geçiren bir saiktır. İrade, her şeyin yerli yerinde ve doğru bir şekilde dolaşımda olması için gücü oluşturur. İrade, güç tarafından desteklenmeli, bilgi ile güçlendirilmeli, dileme ile yönlendirilmeli, değişim ile tetiklenmelidir.
İrade, kendi başına bir olgu olarak düşünüldüğü zaman, her şeyin dağıldığı ve toparlandığı bir zaman dilimine gönderme olur. Kaos, iradeyi ortadan kaldırdığınızda meydana gelen şeydir.  Tarihsel seyir içinde örneğini çokça gözlemleyebiliriz. Tarihteki bütün karmaşalar, irade yitimi ile meydana gelen durumlardır.
Bugün yaşadığımız uluslararası sistemin kaosu, iradelerin çatışmasını ve baskın bir iradenin yokluğunu gösterir. Bu da bize iradenin ne kadar önemli ve anlamlı olduğunu belirtir. Benzer bir şey insanın kendisinde de meydana gelir: kişi iradesini kaybettiği zaman rüzgârın önündeki yaprak gibi her esen rüzgâra kapılarak bir kamaşa yaşar ve bundan ruhu muazzep olur.
İradeyi besleyecek olan şey; varlığın anlam katmanları ile birlikte var oluşu meydana getiren her olgudur. Ancak, irade istem, güç ve bilgi ile kendini gerçekleştirme imkânını kazanır. İstemin oluşması sadece kişinin kendisinde mündemiç olan bir durum değil, kendi dışında mevcut bir olguyu da işaret eder.
Güç, kişinin kendi potansiyelini harekete geçirmesiyle sınırlandırılamayacak bir olgudur. Bilgi, sadece var olduğu zaman diliminde değil, bilakis, tüm zamanlarda ve hatta ilahi gönderiler olan ‘vahyin’ rehberliğini de işaret eder. İrade ve onu besleyecek olan kavramları bir bütünlüğü öne çıkarmaktadır.
İşte bilgi üzerinden elde edilen ‘anlam’ burada devreye girer. Anlam, insan iradesinin yönünü işaret eder. Kişi, anlam üzerinden benliğini inşa eder ve bu inşa edilen benliğe bir karakter kazandırır ve bunu dışa sunacak bir şahsiyeti kurar.
Var oluşun hangi ilkeler üzerine bina edildiği meselesi ehemmiyet kesbeder. Çünkü iradeyi var oluş sürecinin temel kodları üzerine bina ederek eylemlilik sahasına çıkartabiliriz. İktidarsızlık, iradesizliğin tezahürüdür. İrade, kendi dışındaki her şeyde; istidat, potansiyel, olgu, durum ve olay oluşumunda; varlığın tüm zerrelerinin oluşturucu özelliğinde yapıştırıcı bir göreve sahiptir.
Toplumsal zeminde var olan ve olması beklenen oluşun şartları iradeden bağımsız düşünülmemelidir. Çünkü toplumu bir araya getirecek bütün şartlar var olsa da irade yoksa gerçekleşmez. Bu yüzden irade, varlığın, insanın ve toplumun her katmanının bileşkesini oluşturan, yapıştıran ve bir arada tutandır.
Demem o ki her soyut ide gibi - daha fazlası ile- irade de soyut bir ide olarak var olur ve somut bir kavrama dönüşür. Bu somut kavram, yeni somut durumların varlığını açığa çıkartır. Fakat bunu yaparken, sürekli yardımcı unsurlar kullanır. İrade bu yardımcı unsurları düzenlerken hem destek alır ve hem de belirleyici bir imkân olarak tezahür eder.
İrade, reel alana düştüğü andan itibaren kendi safiyetini yitirme durumu ile karşı karşıya kalır. İşte anlam bu noktada devreye girer. Çünkü anlam, iradenin kendi saflığı üzerinde yeniden ayağa kalkmasına zemin oluşturur. İrade aynı zamanda ‘bir dünya görüşü’ içinde anlam kazanır.
Bilginin anlam üzerinden bir dünya görüşünü oluşturduğu bir vakadır. İde olarak irade sürekli yeni zeminlere doğru bir eğilim gösterir. Bu da onu ide formundan uzaklaştırmaya başlar. İşte döngü burada devreye girer. Anlam, iradeye kendi ide olma formuna yönelik bağını sürekli tazeleyerek korumasına yardımcı olur.
İrade ise anlamı gerçekleştirme adımı atarak anlamı daha somut bir düzeye taşır. Böylece birbirini saflaştıran tutumlar, bir taraftan da kirlilik ile yüz yüze kalmayı içermektedir. Bu aslında her olgunun ikili boyutunu bize yenileyerek göstermeye yarayan bir işlemdir.
İrade bir ide olarak saflığı işaret eder. Ancak reel alana indiği andan itibaren sürekli o saflığı aşındıracak bir durumu yaşar. Bu yüzden irade üzerindeki kiri, pası, fazlalığı atması konusunda bir mutabakat oluşur ve her yüz yılda bir tecdid/değişim rüzgârı eser. Çünkü var olan her şey kirleniyor.
Bu imtihan oluşun doğası ile uyumlu bir durumu işaret eder. Ancak, her zaman yenileyici bir olgu da kapıda hazır beklemektedir. Bu yüzden terbiye olarak tesmiye edilen durum, ide açısından bir üstü örtülmüş gerçekliğini/ hakikatini açığa çıkarma ameliyesidir. Yoksa kişiler, toplumlar ve yapılar ıslah olamazlardı.
Fakat şunu ifade etmekte yarar var: irade; bütün olup bitmelerin, oluşun, varlığın en temelinde var olan bir ide/olgu/kavram ve istidadı olan bir varlıktır. Bu yüzden ikili bir zemine dikkat kesilmek insan açısından kaçınılmaz olmalıdır. Kirlenme/örtülme ve arınma, örtülerin kaldırılması meselesi iradeden bağımsız oluşmamaktadır. Her iki boyuta da müdahil olan yine iradedir. Bu da bize iradenin çoğul yapısını gösterir.
Ezcümle; irade, sabitkadem hale getirildiğinde imkânsızı imkâna dönüştürendir. İrade, üstü örtüldüğünde ise en büyük zulme aracılık edebilecek olanı zımnında taşır. Bu yüzden irade davası en önemli bir dava olarak kayıtlara geçmelidir. İradesi ipotek altına alınmış ırkların, kavimlerin, toplulukların esaretten başka çıkışı bulunmaz! Çıkış, irade üzerine kurulan ipoteğin kaldırılmasını sağlayacak şartların oluşturulmasına bağlıdır. Bu yüzden kurtuluş, en aşağıdan en yukarıya dönük olarak yapacağınız edimlerde açığa çıkacak olandır. İrade en aşağıda tetikleyici, en yukarıda ise düzenleyici ve gerçekleştirici olarak kendini gösterir.
Modern dönemde kişinin iradesini elinden alan enstrümanlar o kadar çoğaldı ki iradeyi bir dava haline dönüştürmenin vakti gelmiştir. Bütün gücü ve bilgiyi, iradeyi yeniden canlandırmaya yöneltmek şarttır. Çünkü modernliğin bütün meselesi, kişileri iradesiz kılarak, muktedirsiz hale dönüştürerek zombi gibi kendisine ne verilirse almasını ve ne emredilirse yapmasını istemektir.
Çıkış, özgürlüğümüzü bize kazandıracak irademizin hayatımızı belirlemesine imkân tanımaktır. Yeni bir dünya görüşü altında irademizi ve özgürlüğümüzü kazanabiliriz. Mevcut dünya görüşü ise bizi sadece köleleştirmekten öteye gitmemektedir.