Abdurrahman Şalkam
TT

Politika yollarındaki adımlar ve sesler

Altıdan fazla kez başbakanlık ve 16 kabinede bakanlık yapan İtalyan politikacı Giulio Andreotti, Almanya’nın yeniden birleşmesine şiddetle karşı çıkıyordu. Buna gerekçe olarak, Almanya’nın Avrupa’da hatta tüm dünyada akan kanın kaynağı olduğunu, şovenizmin Alman mantığı, düşüncesi ve eylemelerinde her zaman var olduğunu, tehlikesinin gücünde yattığını, dolayısıyla Doğu Almanya’nın Batı ile birleşmesine izin verilmemesi gerektiğini gösteriyordu. Son derece sakin birisi olan Andreotti, Avrupa tarihinin uzun dönemlerini, Almanya'nın Avrupa'ya ve hatta dünyaya milyonlarca kurbana mal olan savaşları tetiklemedeki rolünü hatırlatarak tutumunu ayrıntılı olarak gerekçelendiriyordu. Ama öte yandan bu deneyimli İtalyan politikacı, birleşik İtalya’nın Libya’yı işgal ettiğinde yaptıklarını, tutuklama kamplarını, idamları, İtalyan adalarına sürülen binlerce Libyalıyı, binlerce yoksul ve silahsız sivilin öldürüldüğü Habeşistan, Somali ve Eritre işgalini ve son olarak da İtalyan faşist rejiminin Alman Nazi rejimi ile ittifakını unutmuş ya da unutmuş gibi görünüyordu.
Almanya’nın birleşmesinden yıllar sonra Andreotti, bu birleşme karşıtı tutumundan dolayı özür dileyerek hesaplarında hata yaptığını, Almanya’nın birleşmesinin Avrupa’nın birleşip ve güçlenmesine olumlu bir şekilde katkıda bulunduğunu açıkladı. Andreotti, İtalyan siyasetine uzun yıllar hükmeden Hristiyan Demokrat Parti’nin büyük liderlerinden biriydi. Arap dünyamızda da hatalarını itiraf eden liderler olmuştur. Bunlardan biri de Tunus devlet başkanı Habib Burgiba idi. Başbakanı Ahmed bin Salih, tarım arazilerini birleştirerek kolektif tarıma dayalı sosyalist bir ekonomi politikası benimsediğinde, bu politika çoğu Tunuslu çiftçiye ciddi şekilde zarar vererek bazılarının intihar etmesine neden olmuştu.
Bunun üzerine Burgiba, halkın karşısına çıkarak Ahmed bin Salih’i başbakanlık ile görevlendirip Tunus halkına büyük zararlar veren tarım politikasını kabul ederek hata yaptığını kabul etti. Burgiba bunun gibi almış olduğu ve Tunus halkının aleyhine olduğu kanıtlanan kararlarından dolayı birden fazla kez özür dilemiştir. İnsani eylemler görecelidir, hatalı ya da doğru olabilir ve hiçbir insan hatalardan azade ve yanılmaz değildir. Sadece yanlış ya da doğru yapan insan yoktur. Çağdaş dünyamızda, araştırma ve inceleme, ekonomik, politik ve sosyal faaliyetlerin ve girişimlerin sonuçlarını değerlendirme, olumsuz olanı düzeltmek için yeniden ele alma, etkinliğini kanıtlayanı daha da geliştirme çemberi gittikçe genişliyor.Ama övgü ve hiciv zihniyeti hala Arap zihninin genelinde kendisine yer bulabiliyor. Farklı düşüneni hicvetme, aynı düşünenleri ise övme zihniyeti yerini koruyor.
Radyo ülkelerimize giriş yaptığından itibaren modern medya araçlarımız, kabilenin şairi görevini üstlendi, ama üstlendikleri misyon daha çok devletin öven ve hicveden sesi olmaktı. Bu seste, olumlu objektif eleştiri ve pozisyonların tarafsız değerlendirmesi eksikti. Bazı şahsiyetler, konumlarına eşlik eden iç ve dış koşullar ile hesaplar göz önünde bulundurulmadan karalama kampanyalarına maruz kalıp temelsiz suçlamalar yağmuruna tutuluyorlardı.
Bu şahsiyetlerden biri de Nuri Said idi. Kendisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Irak devletinin kurulmasıyla ülkesine hassas bir siyasi evrede liderlik etmişti. Ancak daha sonra, medyada onun hakkında İngiltere’nin paralı bir ajanı, itiraz etmeden Londra’nın talimatlarını yerine getiren ucuz bir kuklaymış gibi bir görüntü, imaj çizildi. Elbette onun da hataları vardı. O da bütün iç, bölgesel ve küresel karmaşıklıkları ile döneminin çocuğuydu. İkinci Dünya Savaşı sırasında, bir dizi Iraklı ve Arap askeri ve politikacı onunla görüşüp, Filistin'i İngiltere tarafından desteklenen Siyonist hırslardan kurtarmak için Almanya, İtalya ve Japonya'yı içeren Mihver Devletler safına katılmayı önermişlerdi. Ama deneyimli bir politikacı olan Said, Mihver Devletlere katıldıklarında Filistin’in kurtarılmasının olası olduğunu ancak öte yandan, dönemin İtalyan faşist lideri Mussolini, Libya’nın İtalya’nın ayrılmaz bir parçası olduğunu deklare etmiş olduğu için Mihver Devletlerin savaşı kazanması durumunda Libya’yı kesinlikle kaybedecekleri karşılığını vermişti. Bu durumda, kesin ile olası olan arasında seçim yapmaları gerektiğini söylemişti. Fakat ellili yıllarda Arap medyası, birçok tarihi kaynakta zikredilmiş ve belgelenmiş olan Said’in bu tutumundan ve sözlerinden hiç bahsetmemiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi amacımız Nuri Said’i savunmak değil, herkesin yanlışları olabilir. Kaldı ki Iraklılar bile bugüne kadar onun hakkında bir fikir biriliğine varamamışlardır. Tarihçi, düşünür ve politikacılar dahil bazıları hatalarını ve kusurlarını sayıp dökerken, bazıları da başarılarını, iç içe girmiş ve kompleks bölgesel ve küresel siyasi dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde Irak’a birçok şey kazandıran dehasını ve tecrübesini överler.
Övgü ve hiciv zihniyetinin ilk kurbanı, hayatın yollarını aydınlatan olaylar sürecinden ders alan gerçektir. Demokratik devletler, sorumlu oldukları ve varlıklarını etkileyen önemli olayları araştırmak için kendi komitelerini oluştururlar. Bir grup bilim adamı, uzman ve akademisyen, aynı hataya düşmekten kaçınmak için olanlara yol açan nedenleri tüm yönleriyle inceler, olanlara yol açan kararlardan sorumlu yetkililerden hesap sorarlar. Arap dünyasında ise Arap dili ve müzik akademilerimiz var, ama Arap siyaset ya da düşünce akademilerimiz yok.
1948'deki savaşta Arap ordularının İsrail karşısında aldığı yenilgi, hiçbir resmi Arap bilim, askeri veya siyasi kurum tarafından tüm yönleriyle bilimsel olarak incelenmedi. Bu alanda sadece bireysel çabalar ve girişimlerin ortaya koyduğu birkaç çalışma bulunuyor. Aynı şey, 1967 Arap-İsrail savaşındaki yenilgi, Yemen Savaşı, 1973 Savaşı vb. hadiseler için de geçerli. Hükümetlere bağlı olmayan bağımsız araştırma merkezlerine sahip olan, neler olduğunu ve gelecekte olabilecekleri incelemek için geniş bir bilimsel çaba sarf eden, karar vericilerin yararlanacağı sonuçlar ortaya koyan ve ileriye dönük bir vizyon sunan ülkeler vardır. Çin gibi tek parti tarafından yönetilen bazı ülkeler, sistem içinde tüm alanlarda geniş bir entelektüel ve bilimsel temele sahip, misyonu; ülkenin gerçekliğini incelemek, parti liderlerine ve hükümete gelecekteki dönemler için ulusal eylem haritaları çizmek amacıyla kapsamlı bir vizyon sunmak olan bir düşünce hücresi kurarlar.
Japonya, hükümet ve partilerin kendilerine etkili çalışma planları ve seçim kampanyalarında sunacakları programlar hazırlayabilmeleri amacıyla tüm alanlarda kapsamlı planlar sunmak için bilimsel ve entelektüel stratejik yeteneklerine güvenmektedir. Devlet, halkın çıkarlarını gerçekleştirme yönünde hareket etmesi için güçlü, bilimsel ve yenilenmiş bir zihne ihtiyaç duyan bir varlıktır. Büyük başarılarla sonuçlanan büyük atılımlar gerçekleştiren Asya kaplanları denilen ülkelerde, araştırma ve planlama düşüncesi, ilerleme ve kalkınma hamlelerini gerçekleştiren çıktıları üreten ilk fabrikaydı. Halklar karanlıkta ilerleyemezler. Avrupa karanlık çağlardan ilerleme çağına geçişi başlattığında buna Aydınlanma Dönemi adını verdi. Bu, aklın yaratıcı zihinleri entelektüel, bilimsel ve teknik olarak aydınlatmak için yaktığı ışığın gücü anlamına geliyordu.
Her şey neyin neden ve nasıl olduğunu incelemek; insani eylemlerin sonuçlarını, doğru ve yanlışlarını teşhis etmek ve değerlendirmek, başarı faktörlerini pekiştiren ve daha önce yaşanan hatalardan kaçınan ulusal bir çalışma haritası çizmekle başlar. İnsani eylemler ve çalışmalar, kutsal ve hatalardan azade değildir. Aksine sürekli gözden geçirme ve incelemeye tabi tutulmaları, ilerlemenin değişmez ve sabit bir koşuludur. İnsanlar doğal olarak yeni olan tüm girişimleri ve yenilik getiren adımları eleştirirler. Onlardan korktukları için veya onları destekleme adına seslerini yükseltirler. Ama asıl ölçüt, insanların bu yeniliklerin sonunda tüm duyularıyla dokundukları ve hissettikleri şeydir.