Memduh Muheyni
Al Arabiyya Genel Yayın Yönetmeni
TT

Soyluların savaşı

‘Teröre ve aşırılığa karşı savaş’ ifadesi, propaganda amaçlı kullanılan ucuz bir metaya dönüştü. Bu sözü onlarca yıldır duyuyoruz, fakat pratikte tam bir hayal kırıklığıyla karşı karşıyayız. Nitekim şiddet yanlısı radikal fikirler oldukça arttı ve daha acımasız terör örgütleri ortaya çıktı.
Ortadoğu’da, bölgenin geleceği için birbirinden tamamen farklı vizyon ve amaçlar taşıyan devletler ve siyasi güçler tarafından desteklenen iki ayrı söylem arasında çatışma var: Açıkladığı ilkelerle çelişen politikalar izleyerek kendisini radikalizmle savaşın öncüsü olarak sunan propaganda içerikli bir söylem ve hoşgörü ve bir arada yaşama kavramlarını kökleştirmeye çalışan bir diğer söylem.
Bazı ülkeler, bir dizi Arap ülkesinde karışıklığa yol açan İran’ın takip ettiği yoldan gidiyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde Türkiye, Suriye, Libya ve diğer ülkelerde hedeflerini gerçekleştirmek için çalışmalar yürütüyor. Türkiye'nin politikası, bizzat içerideki tanınmış siyasilerden gelen eleştirilerle karşı karşıya kalıyor. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’yi ‘İhvancı grupları desteklemek ve Arap devletleri kendisine düşman kılmakla’ suçladı.
Katar, aşırılık yanlısı söylemi canlı tutmada birden fazla rol oynuyor ve Avrupa içindeki birçok aşırılık yanlısı grubu bile finanse ediyor. Qatar Papers kitabının yazarı Christian Chesnot, Katar'ın 260 milyon euroyu bulan meblağlarla verdiği destekle Avrupa'yı aşırılık yanlısı gruplarla doldurduğunu rakamlarla ortaya koyuyor. Doha terörle mücadele ettiğini iddia etse de, ABD Hazine Bakanlığı’nın terör listesine aldığı isimlerin yargılamalarını yalnızca şekli olarak görüyor. Çünkü El-Kaide finansmanı Abdurrahman en-Nuaymi tamamen özgür bir şekilde hareket ediyor ve Katarlı yetkililer onun çocuklarının düğününde kameralara poz veriyorlar.
Amerikan yönetimleri, aşırılık yanlısı ideolojilere durmaksızın kan pompalayan bu güçlerle yüzleşmede ağır hareket ederek büyük bir hata yapıyor. Böylelikle bu gruplar ve dernekler herhangi bir gözetim ve denetim olmaksızın sadece maddi ve fikri destekle gelişen tüm terör örgütlerine hayat sağlıyorlar. İşte bu sebeple, Doha'nın boykot edilmesinin ‘böylesine açık saçmalıkları ortadan kaldırabilecek belirleyici ve tarihi bir adım’ olduğunu anlıyoruz. Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, yalnızca Körfez bölgesinde değil, Ortadoğu’da ve belki de dünya genelinde bu tür tehlikeli davranışları ortadan kaldırma yükünü omuzlarına aldılar.
Aşırılık yanlısı fikirlerin hızla yayıldığını, terör örgütleri yarattığını ve destekçileri sayesinde bir yerden başka bir yere kolayca hareket ettiğini görüyoruz. Bu dört ülke gözümüzün önünde gerçekleşen gerçek bir savaş veriyor. Bu savaş, şiddet ve aşırılık söylemlere son vermek, hoşgörü ve bir arada yaşama gibi değerleri teşvik etmek gibi propaganda içerikli sahte bir savaş değil. Nitekim bu savaş nedeniyle, Sünni ve Şii aşırılık yanlısı güçler arasında büyük ittifakların kurulduğunu görüyoruz.
Bu fikirler, bu ülkelerin ahlaki, insani, sosyal ve ekonomik açıdan sağlıklı bir çevre yaratma vizyonuyla tamamen uyumludur. Bu savaş, ‘Soyluların Savaşı’ olarak adlandırılmayı hak eden bir savaştır.