Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Maestro Şeceryan, ölümüne kadar Hamaney’e direndi

İranlılar geçen hafta en önemli müzisyen ve şarkıcılarından biri olan Muhammed Rıza Şeceryan’ı kaybettiler. Farsçanın gücünü temsil eden bir dev, İran halkının kendini en çok bölünmüş hissettiği zamanlarda ulusal birliğin ve umudun sembolü olan 80 yaşındaki sanatçının kaybı, İranlıları hüzne boğdu. On yıllardır Şeceryan’ın titrek, keskin nağmelerinden ve onlara eşlik eden halk ezgilerinden etkilenmemiş bir İran kamusal yaşam alanı hayal etmek zordur.
İranlılar kendisine Maestro adını vermişlerdi. Kendisi siyasetten nefret ediyordu ama siyaset yine de gelip onu bulmuştu. 2009’da Yeşil Hareket’in saflarına katıldı. Güvenlik güçleri, Ahmedinejad’ın yeniden seçildiği cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sahtekarlık yapılmasını protesto eden protestoculara müdahale ettiklerinde ve rejim protestocuları çer çöp yığını olarak nitelediğinde Şeceryan şu açıklamayı yapmıştı: “Tüm resmi medya kurumlarımdan kesin bir şekilde sesimi ve şarkılarımı yayınlamamalarını talep ediyorum. Çünkü o çer çöpün sesidir ve öyle de kalacak.” İranlılar hayatının son günlerinde, tedavi gördüğü hastanenin önünde toplanarak sürekli “Morgh-e Sahar” (Sabah Kuşu) şarkısından parçalar söylediler. Bu Farsça şarkı, zulüm ve baskı gecesinin sona erip kurtuluş sabahının başlaması için şarkı söylemeyi sürdüren bir kuş hakkındadır.
Geçen cuma günü, silahlı unsurlar, Behişt-i Zehra Mezarlığının girişinde sıralanarak cenazeye katılan kalabalıkları uzaklaştırmak ve gözlerini korkutmak istediler ama onları engelleyemediler. Kalabalıklar, 1927’deki Anayasa Hareketi zamanına ait “Sabah Kuşu” şarkısını söylemeye devam ettiler. Maestro’nun hayatının perdesi bu şarkının nağmeleri ve sözleri eşliğinde indi ama İranlılardan birinin dediği gibi, “İlerici ruhu hepimizin içinde yaşamaya devam edecek.”
Şeceryan'ın ölümü, Ayetullah Hamaney'in hayatlarında kendisini eleştiren önde gelen siyasi, dini ve kültürel şahsiyetlere yönelik acınacak haldeki duruşlarını, gerçek yüzünü keşfeden herkese yönelik derin nefretini ortaya çıkardı.
Sayısız önemli kültürel ve siyasi figür taziyelerini sundu ve Şeceryan’ı övdü ama Hamaney sessiz kaldı. Bu, Lübnan’da Hizbullah’a bağlı el-Manar televizyonunun benzer bir tutumunu hatırlattı. Kanal, vefat eden 3 Lübnanlı dev isim hakkında sessizliğini korumuş ve hiçbir şey söylememişti. Bunlar; büyük şair Said Akl, harika şarkıcı Sabah ve ender sesin sahibi Vedi es-Safi idi.
Hamaney'in bu davranışının birçok emsalleri var. Hayatta iken kendisine karşı çıkan veya onu kötüleyen birçok önde gelen İranlı öldüğünde Hamaney, ya sanki hiç yaşamamışlar gibi davranarak başsağlığı mesajı yayınlamamış ya da alayla örtülü bir mesaj yayınlamıştır.
Bir İranlı, hiçbir yorum yapmamanın Hamaney'in intikama inanan bir adam olduğunu gösterdiğini söylüyor. Şeceryan söz konusu olduğundan da böyle yapıp sessiz kalmayı seçti.
Devrimden sonraki ilk yıllarda diğer yetkililere göre Hamaney’in Şeceryan ile ilişkisi daha iyiydi, çünkü ikisi de Meşhed şehrindendi. Taziye mesajında Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani kendisini Şeceryan’a Hamaney’in takdim ettiğini söylediyse de bu bölüm daha sonra kaldırıldı. Maestro’nun vefatından önce Tahran Belediye Meclisi, Şeceryan’ın onuruna başkent Tahran’da yeniden bir caddeye onun ismini verme kararı almıştı ama bu karar uygulanmadı, çünkü Dini Lider buna şiddetle karşı çıktı.
Hamaney bu intikamcı tavrı, İran İslam Cumhuriyeti’nin fiili kurucusu Ayetullah Humeyni’den miras almış. Cenaze ve yas törenlerine kısıtlamalar ve yasaklar getirmek, başsağlığında bulunmamak İslam Cumhuriyeti'nin başından beri benimsediği bir uygulama olmuştur. Humeyni, kendisine karşı çıkan tanınmış din adamlarının çoğuna cenaze törenleri düzenlenmesini yasaklamıştı. Bunun en öne çıkan örneği, 1986’da vefat eden Ayetullah Muhammed Kazım Şeriatmedari’dir. Humeyni, Şeriatmedari’nin vasiyetinde cenaze namazını kıldırmasını istediği Ayetullah Rıza Sadr’ı bundan engellemek için tutuklanması emri vermişti. Bu emir, dini otoritelerin ve önde gelen din adamlarının protestolarına yol açmıştı.
Hamaney’in nefretini bastırmayı başarıp başsağlığı dilediği zamanlar da oldu ama kuru bir başsağlığı mesajının ötesine geçemedi. Mesela 2002 yılında, özgürlük hareketinin önde gelen üyesi ve 1953’teki İran petrolünü millileştirme adımındaki rolü nedeniyle İranlıların gözünde ulusal bir kahraman olan Ayetullah Yedullah Sahabi vefat ettiğinde, Hamaney mesajında sadece Şah’a karşı mücadelesini övmüştü. Halbuki Sahabi, 1979’daki devrimden sonra koltuksuz bakanlık ve 4 yıl boyunca milletvekilliği yapmıştı. Ne var ki, demokrasi ve çoğulculuğu savunması rejim ile arasını açmıştı. Hamaney onun hakkında şöyle yazmıştı: “Yürütme ve yasama organlarından ayrıldıktan sonra, rejim ile arasındaki fikir anlaşmazlıkları onu nefret, kin ve taraftarlık çukuruna sürüklemedi”. Bu sözler, Yedullah Sahabi’nin tüm çocuklarına hitap ediyordu. Oysa yetkililerin çoğu başsağlığı dileklerini, Sahabi’nin tanınmış muhalif bir politikacı olan oğlu İzzetullah Sahabi’ye sunmuşlardı. Gerçek şu ki, Yedullah Sahabi vefatından önceki son yılı, tutuklu bulunan oğlunun serbest bırakılmasını sağlamaya çalışmakla geçirmişti. 2011 yılında İzzetullah Sahabi vefat ettiğinde de Hamaney sessizliğini korudu.
2011 yılında Humeyni’nin halefi olarak gösterilen Ayetullah Hüseyin Ali Muntazeri vefat ettiğinde, süslü ifadelerle yazılmış mesajında Hamaney, Muntazeri’nin sınavda başarısız olsa da Allah’ın hoşgörüsüne nail olmasını umduğunu belirtmişti. Sınav ile Muntazeri’nin, 1988’deki siyasi tutukluların toplu bir şekilde öldürülmelerine yaptığı eleştirilere atıf yapıyordu. Ne var ki bu atıf, Hamaney’in aleyhine döndü ve sokaklarda kendisini kınayan gösteriler düzenlendi.
İran İslam Cumhuriyeti’nin kurucu ilkesi Velayet-i Fakih’in tanımına göre, “Dini Lider inananların sadece hayatlarında değil, ölümlerinde de vasileridir. Yalnızca bu dünyadaki evlerinin değil ebedi istirahatgahlarının da koruyucusudur. Yaşamdaki her şeyde olduğu gibi ölümde de kimin defnedileceği, nerede defnedileceği, naaş ile ilgilenecek kişi, mezarın nerede olacağı… Bütün bunlar Dini Liderin yetkisi altındadır”.
Son yıllarda İranlılar, Hamaney’in mesaj yayınlayıp yayınlamayacağını görmek için neredeyse din adamı veya üst düzey bir yetkilinin ölümünü bekler hale geldiler. Hamaney’in bu tavırları iİran halkı tarafından ilgiyle takip ediliyor. Nitekim, 2015 yılında eski cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin kız kardeşi vefat ettiğinde, Hamaney Hatemi’ye değil anne babasına başsağlığı dilemişti. Hatemi’nin annesi vefat ettiğinde de benzer bir başsağlığı mesajı yayınlamış ama yine eski cumhurbaşkanına değil ailesine başsağlığında bulunmuştu.
Hamaney, 2011’de İzzetullah Sahabi, 2017’de Mehdi Bezirgan hükümetinde İran İslam Cumhuriyeti’nin ilk dışişleri bakanı görevini üstlenen İbrahim Yazdi vefat ettiklerinde de başsağlığı mesajı yayınlamamıştı. Aksine güvenlik güçleri cenaze törenlerine müdahale etmişti. İzzetullah Sahabi’nin kızı Haleh, güvenlik güçlerinin katılımcılarla çatışması nedeniyle kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmişti. Böylece Hamaney, hem Ayetullah Yedullah Sahabi hem de oğlu İzzetullah ve torunu Haleh ile başsağlığından kurtulmuş oldu. 
Aralık 1979'da, devrimin zaferinden bir yıldan az bir süre sonra, Şeceryan gür sesinden şu sözler dökülmüştü: “ Ey İran, ey umutların diyarı, üzerine yeni bir sabah doğdu.” Şarkının sözleri, komünist “Tudeh” Partisi ile güçlü bağları olan şair Hoşeng İbtihac’a aitti. Şeceryan’ın büyük bir ustalıkla söylediği İbtihac’ın kelimeleri, “Yolumuz hakikatin yolu ve mutluluğun yoludur. Birlik zaferin sırrıdır” ilkesine dayanıyordu.
2016 yılında ise Şeceryan şöyle demişti: “ Siyasi partilere ve siyasete girmek istemiyorum. Sanatçı olarak kalmak ve insanlar için çalışmaya, onlara hakikati söylemeye devam etmek istiyorum.”
Geçen hafta perşembe günü vefat ettiğinde Şeceryan, İran’da yaşayan en önemli sanatçı olarak kendisini kanıtlamıştı. O, sadece İran müziğinin gerçek bir maestrosu değildi, aynı zamanda birliği sağlayan ender bir ulusal sembol haline gelmişti. Kendilerini bölen çizgilere rağmen tüm İranlılar tarafından seviliyordu. Ülkesinde siyaset yapmayı istememek gibi bir seçenek olmadığını anladıktan sonra İslam Cumhuriyeti'nin sert ve şiddetli bir muhalifi olmuştu. Bu nedenle rejim, ruhunu teslim ettiği hastane önünde toplanan ve kendisinin büyük bir gururla Tahran sokaklarında tekrarladığı Diktatöre Ölüm sloganının yineleyen destekçilerini dağıtmak için çevik kuvvet güçlerini gönderdi. Biz de şunu soruyoruz: Diktatör neden kendisi için başsağlığı dilemedi?
Şeceryan’ın naaşı, İran'ın en iyi müzik yeteneklerinden bazılarına ev sahipliği yapan kuzeydoğudaki Razavi Horosan eyaletine nakledildi. Meşhed şehrinin yakınlarında, 11’inci yüzyılda yaşayan büyük İranlı şair Ebul Kasım Firdevsi’nin yanına defnedildi. Şeceryan yaşarken büyük olduğu gibi ölümünde de büyüktü. Bu nedenle Hamaney’in başsağlığı mesajı yayınlayıp yayınlanmaması onun büyüklüğünü etkilemedi.