Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Öğretmen arkadaşlarımla hasbihal

Bu alanı Dr. Marilyn Weimer'e ve onun ‘Öğrenci Merkezli Öğretim Stratejisi’ olarak adlandırdığı eğitim yaklaşımına ayıracağım. Kelimesi kelimesine bir çeviri olduğundan ötürü elbette ağır bir metin ve ben de olduğu gibi muhafaza etmeyi tercih ettim. Ayrıca söylenmek isteneni en açık bir şekilde anlatıyor ve Dr. Weimer'in en önemli kitaplarının Arapça çevirisi de böyledir.
Onu seçmemin nedeni, onunla başlayan deneysel temelde yatmaktadır. Bu duruma söz konusu kitabının giriş bölümünde değiniyor. Öğrenciye odaklanmanın önemine dair keşfinin tesadüfen başladığını ve sonra bir tecrübe haline geldiğini belirten yazar, bu deneyimin süreç içerisinde eğitim alanında iyi bilinen bir dizi kuramla bağlantılı bir tekniğe dönüştüğünü söylüyor:
“Sınıfta yaptıklarımızın etkisiz olduğunu fark ediyordum. Bu yüzden uygulayabileceğimi düşündüğüm fikirleri seçtim. Kullandığım yöntemlerin ortak özellikleri paylaştığını fark etmem ise biraz zaman aldı. Daha sonra bunun, sağlam teorik kurallarla ilgili olduğunu keşfettim.”
Burada Weimer'in öğrencilere öğrettiği ve ‘sözlü iletim’ adını taşıyan konudan da bahsetmem gerekiyor. Bundan amaç basitçe, öğrencilerin topluluk önünde konuşmalarını, üretken tartışmalara girebilmelerini ve ikna becerileri kazanmalarını sağlamaktır.
Okullarımızda buna yeterince ilgi gösterilmediğini düşündüğüm için bu detaylardan bahsetmeyi tercih ettim. Ben öğrencilerin ‘eleştirel düşünme ve sosyal gelişim’ konusunda beceri kazanmaları gerektiğine derinden inanıyorum. Her ikisi de eğitim sürecinde hayati faktörlerdir. Dr. Marilyn, yeni öğrencilerinin özgüven eksikliğinin, onların sözlü iletişim konusunda ilerlemelerini engellediğini hissettiğini söylüyor.
Öğrencilerin ‘sınıfta soru sorma, tartışma gruplarına katılma ve meslektaşları önünde güzel bir şekilde konuşma’ aşamasına ulaşmalarına engel olan ‘başarısızlık korkusundan’ kurtulmaları için yardım etmesi gerekiyordu. Öğrencilere daha fazla kontrol hissi vererek bu sorunun üstesinden gelebileceğini düşündü. Ona göre bu yol onların nasıl bir öğrenim yöntemi istediklerini belirlemelerini sağlayacaktır. Öğrenciler bu şekilde pek çok seçenek görecek, bir karar verecek ve bunun sorumluluğunu alacaklardır.
“İlk iki gün öğrencilerin kafası karıştı. Öğrencilerden biri bana, sınavların zorunlu olması gerektiğini ve aksi taktirde kimsenin itaat etmeyeceğini söyledi. Ben de kesinlikle bunu yapacaklarını, çünkü bu dersi geçmek için gerekli notu almaya ihtiyaçları olduğunu söyledim. Bunun üzerine bana sınava girmedikleri takdirde ne olacağını sordu. Ben de öyle bir durumda gerekli notu almaları için başka bir ödev yapmaları gerekeceğini söyledim. Sonra sınav günlerinde ne yapacağını sordu. Ben de ona dilerse uyuyabileceğini söyledim. Diğer öğrenciler ise yapmaları gereken ödevi seçemediklerini, kendileri adına karar vermemi ve başlamadan önce seçimlerini kabul etmemi istediklerini söylediler. Ancak yapmadım ve bunu onlara bıraktım. Günlerce süren kafa karışıklığının ve kaosun ardından sınıfım, ideal bir sınıfa dönüştü ve çok az devamsızlık oldu. Öğrencilerin devamsızlıklarını kontrol etmememe rağmen, sorulara ve tartışmalara coşkuyla katıldılar.”
İşte mesele böyle başladı. Bu fikrin özünde yatan şeyi tekrar etmeme izin verin: “Öğretmen ve kitaptan ziyade öğrencinin odağa alınması ve onlara öğrenmeleri gerekenleri öğretme fikrinden kendi kendilerini nasıl eğiteceklerini öğretme fikrine geçiş.”
Sevgili okura bunun modern eğitimin özü olduğunu hatırlatarak sözlerime son veriyorum. Bu meseleye daha sonra tekrar döneceğiz.