Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

Bildirge ve gerçek arasındaki Filistin bağımsızlığı

Filistin Ulusal Konseyi'nin Filistin devletinin kuruluşunun ilan edileceği tarihi bir oturum için hazırlık aşamasında, şair Mahmud Derviş’ten Bağımsızlık Bildirgesi'ni, ülke tarihine giren destansı bir belge, Filistin meselesini Filistinli ve Arap düşünürlerin ve entelektüellerin yaratıcılığını kullandığı en iyi edebi eserlerden biri olarak formüle etmesi istenmişti.
Bildirge, 15 Kasım 1988 tarihinde ilan edildi. Bu ilanın ardından dünyanın dört bir yanından Filistin devletinin tanındığını duyuran açıklamalar yapıldı. Birçok ülkenin başkentinde yer alan Filistin Kurtuluş Örgütü Ofisi büyükelçiliğe dönüştürüldü. Bu tarihi olayda süper gücün başkenti Moskova'da Filistin Devleti'nin ilk büyükelçisi olarak kaydedilip dünyanın diğer büyükelçileri gibi, kimlik bilgilerimi Kremlin'e sunduğumda ben de biraz pay sahibi oldum.
Bağımsızlık ilanı, Filistinlilerin anavatanlarında bağımsız devletlerini kurma hayallerine güçlü bir manevi destek oldu. O dönemde bu, manevi bir desteğin ötesinde, yani devletin kurulmasına yönelik siyasi bir başlangıç ​​olarak görüldü. Çünkü bu açıklamayı destekleyen, benimseyen ve tanıyan dünya, ancak ufukta Filistin devletinin gerçekten ortaya çıkacağına dair gerçekçi göstergeler söz konusu olduğunda bunu yapardı.
32 yıl boyunca, Filistin rüyası zaman zaman gerçeğe yaklaştı, bazense imkânsızmışçasına uzaklaştı.
Dünya, beş yıl sonra bağımsız ve eksiksiz bir Filistin devletinin kurulmasının kesin başlangıcı olarak görülen Filistin Ulusal Otoritesi’ni kurduğunda gerçeğe yaklaştı.
Bu rüya, İsrail’in Filistinlilerle kendi barış kavramını ve sefil bir Filistin devleti konseptini açıkladığında sanki imkânsız hale gelmiş gibi uzaklaştı. En iyi haritalar, en kötüsüne yani Netanyahu tarafından çizilip Trump tarafından ilan edilenine ulaşana kadar onları bu devleti sadece kuşatılmış adalar olarak tasvir etti. İşin ilginç tarafı aynı mekân, dünya temsilcilerinin himayesinde Arafat ile Rabin arasındaki tarihi el sıkışmasının sahte parıltılarına sahne olmuştu.
Cesaret edip tokalaşan İsrailli elin sahibinin ve ilerleyen zamanda Filistinli elin sahibinin öldürülmesi tesadüf değildi.
Rabin öldürüldüğünden beri Filistin-İsrail anlaşmasının çarkı geriye doğru dönüyor. Filistinlilerin devleti, belgeden gerçeğe dönüştürme hayali ise kâbusa dönüştü.
Filistinli edebiyat yıldızlarının en büyüğü Mahmud Derviş ve gerek ulusal gerek dünya düzeyindeki en parlak isimlerden oluşan bir grup tarafından hazırlanan bu bildirge, tarihe bir yenilik olarak girmesine rağmen, coğrafyaya bir başarı olarak girme konusunda başarısız oldu. Bildirgenin yayınlanmasından ve kağıttan dünyaya fiili olarak aktarılma umudundan 30 küsur yıl sonra durumun gerçekliğine dönün de bir bakın.
Kendimizi fazlasıyla inandırdığımız Oslo mumu söndü.  O dönemde dünyada bizimle birlikte bunun, hayal edilen Filistin devleti için güvenli ve emniyetli yolu aydınlatacağına inanmıştı. Halk ve milletin birliği benzeri görülmemiş bir darbe aldı. Sanrısal otorite üzerindeki iç mücadele, sezgisel rakiple sezgisel çatışmadan daha sert bir hal alana kadar artmaya devam etti.
Durumun gerçeği budur. Bu konu herkes için umuttan acıya dönüştü. Bu gerçeklik, belge ve zeminde olması gereken şeyi, meşru ve basit bir insani hayalin gerçekleşmesini engelleyen sağır bir duvar gibi görünüyor.
Nesillerimiz belgeyi yüreklerini ortaya koyarak korudu. Bizler, ruhu ve vaatlerini benimsedik ve sonsuza kadar bu şekilde kalacağız.
Filistinlilerin kaderi, hayallerine uzun, acı ve kan akan bir yoldan gitmek. Gerçeklik duvarlarına çarptıklarında, yeniden başlamaktan başka seçenekleri yoktur. Bu, onların da kendilerini ikna ettikleri kaderidir.