Vitaly Naumkin
Rusya Bilimler Akademisi 'Oryantalizm Enstitüsü' Başkanı
TT

65 yaşını aşan Bağlantısızlar Hareketi: Anılar ve dersler

Nisan 1955’e gelindiğinde dünya, acı bir şekilde bölündü. Birbirlerine düşman ülkelerden oluşan iki büyük kampa ayrıldı. Bunlar, ABD liderliğindeki kapitalist kamp ile Sovyetler Birliği liderliğindeki sosyalist kamptı. Federal Almanya’nın NATO’ya katılmasına karşılık aynı yıl 14 Mayıs’ta Varşova Paktı’nın kurulmasıyla iki kutup arasındaki bölünme, Soğuk Savaş’ın o aşamasında açıkça tanımlanmış bir askeri blok şeklini aldı.
Bundan kısa bir süre önce, dünyanın Asya kısmı 1960'ların başına kadar nispeten kırılgan bir istikrara kavuşmuştu. Uzak Doğu ve Güneydoğu Asya'da o dönemde kurulan üç "devrimci" devlet bir arada yaşıyordu: Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (Kuzey Kore) ve Vietnam Demokratik Cumhuriyeti. Bunlara karşılık aynı bölgede 3 Batı yanlısı ülke bulunuyordu: Tayvan, Güney Kore ve Güney Vietnam. Aynı dönemde Tayland, Malay ve Filipinler'de ise radikal komünist güçler bastırılmıştı. Ortadoğu’ya gelince, İran’da Muhammed Musaddık hükümeti devrilmiş olsa da sömürgecilikten kurtulma mücadelesi, halkının Fransa’ya karşı bir çete savaşı başlattığı Cezayir başta olmak üzere devam ediyordu. 1955’te Bağdat’ta Türkiye ile Irak arasında bir anlaşma imzalandı. Daha sonra İngiltere, İran ve Pakistan’ın katılımıyla Bağdat Paktı veya CENTO Anlaşması (Merkezi Antlaşma Teşkilatı) adı verilen bir askeri bloğa dönüştü. Aynı yıl kurulan SEATO veya Güneydoğu Asya Antlaşması Teşkilatı gibi CENTO da Sovyetler Birliği ve komünizmin etkisini ve nüfuzunu durdurmayı amaçlıyordu.
Bu bloklara katılmayan ülkelerin neredeyse çoğu zor bir seçimle karşı karşıya kalmıştı; ya onlardan birine katılmak ya da özel olarak oluşturulmuş, söz konusu ülkelere dayanışma yoluyla kendi çıkarlarına yabancı tehlikeli çatışmalara sürüklenmekten kaçınma olanağı tanıyan tarafsız bir platformda bir araya gelmek. Bu fikirler, Endonezya’nın Bandung şehrinde Nisan-Mayıs 1955’te düzenlenen ve esas olarak “seçim yapmak istemeyenleri” bir araya getiren konferansta tartışıldı. Bu konferans sırasında, ulusların barış içinde bir arada yaşamalarının yaygın olarak bilinen beş ilkesi (panch shila-Budizmin beş ilkesi) onaylandı. Yine bu konferans aracılığıyla sömürgeciliğin sona ermesi, dış politikada tarafsızlık, muhalif askeri bloklardan birinin tarafını tutmama çağrıları yapıldı. Bütün bunlar, daha sonra 1961’de tesis edilen Bağlantısızlar Hareketi’ne temel oluşturdu.
Şimdi de o dönemde Ortadoğu’nun durumuna daha yakından bakalım. Buradaki güç dağılımı son derece karmaşıktı ve "sıfır toplamlı oyun" henüz gerekli değildi. Ancak daha sonra ve bir süreliğine, bölge için esas olan Arap-İsrail çatışması, Batı tarafından desteklenen güçler ile Sovyetler Birliği ve müttefikleri arasındaki çatışmanın klasik bir örneği haline geldi. Cumhuriyetçi ABD Başkanı Eisenhower İsrail'e karşı temkinli bir tavır benimserken, Fransız sosyalist hükümeti ona askeri yardım sundu. Buna karşılık, ABD’li müttefikleri Fransızların Cezayir'deki davranışlarına sempati göstermedi. Tarafsızlık düşüncesini destekleyenlerden biri olan Cemal Abdunnasır, ABD’nin tavsiyelerine rağmen Bandung Konferansına katılmakla kalmayıp aynı yıl Londra’nın girişimiyle kurulan Bağdat Paktı’na katılmayı da reddetti. İngilizlere verilen söze rağmen, Ürdün Kralı Hüseyin de ittifaka katılmayı reddetti. Batı bunun da Abdunnasır'ın bir "komplosu" olduğunu düşündü, ama aslında bunun arkasında sadece Kral’ın kendi hesapları vardı. Batılı politikacılar, General John Glubb'un (Glubb Paşa) Arap Ordusu komutanlığından alınmasını da Cemal Abdunnasır'ın gizli etkisine bağladılar, ama aslında abartıyorlardı. Elbette Moskova, Cemal Abdunnasır'ı kendi tarafına çekmeye çalıştı. Ama aynı zamanda yerel komünistlere uyguladığı baskıyı unutmadı.    
Daha sonra Moskova için uygun bir fırsat çıktı. Bilindiği üzere CIA başkanı Allen Dulles, geleceğin kendisi gibi milliyetçilerin olduğu gerçeğinden hareketle Cemal Abdunnasır'a sempati duyuyordu. Fakat Dulles, Mısırlı lideri ABD silahları satın almaktan mahrum bırakan kararı önleyecek güçte değildi. Bunun üzerine 1955’te Abdunnasır, Sovyetler Birliği ile ilk silah anlaşmasını imzaladı. Anlaşma Batı’daki imajına büyük zarar verdi. ABD yönetimi ile Mısır lideri arasındaki ana iletişim kanalı olan CIA görevlileri bile kendisine, kamuoyuna silahları Sovyetler Birliği’nden değil de Doğu Bloğu üyesi olsa da henüz Batı için korkutucu olmayan Çekoslovakya’dan alındığını açıklamasını tavsiye ettiler. İşte Bandung Konferansı bu sırada düzenlendi.
Moskova, bu koşullarda İngiliz özel servisinin Abdunnasır'ı ortadan kaldırmayı amaçlayan bir plan hazırlığı içinde olduğuna ilişkin bilgilerinin neredeyse kesin olduğuna inanıyordu. Bu konuda bizzat Abdunnasır'ın mı Moskova'ya yoksa Moskova’nın mı kendisine bilgi verdiği  bilinmiyor, ama Abdunnasır böyle bir planın varlığından emindi. Zira, planı hazırlayanlar tarafından seçilip görevlendirildiği iddia edilen Mısır Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkan Yardımcısı, daha sonra ortaya çıktığı gibi Abdunnasır’ın talimatları gereğince hareket etmişti. İşler, 1956'daki Süveyş Krizi'ne ve Mısır ile Sovyetler Birliği arasında daha fazla yakınlaşmaya doğru gidiyordu.  Sovyetler Birliği bundan kısa bir süre sonra kendisi ile görüşüp Mısır’a Asvan Barajı inşaatında yardım etmeyi kabul etti.
Bandung Konferansı’nın düzenlendiği tarihi baz alırsak bugün riskli yaş grubunda (bugünlerde söylemeye alıştığımız gibi) yani 65’i aşkın bir yaşta olan Bağlantısızlar Hareketi’nin kurucu ülkeleri nerede? Deneyimlerinden hangi dersleri çıkarabiliriz? Genel olarak; dünyada ne değişti? Kuşkusuz dünya, özellikle Sovyetler Birliği'nin ve tüm sosyalist sistemin çöküşü ve çok kutuplu (veya bazı analistlerin inandığı gibi kutupsuz) hale gelmesiyle ​​daha karmaşık oldu. İstikrarlı bir dünya düzeninin önündeki eski zorlukların çoğu bugün halen var olmasına rağmen, güç dağılımı 65 yıl öncesine göre daha kafa karıştırıcı hale geldi. 120'den fazla ülkeyi birleştiren "Bağlantısızlar Hareketi" kendini korumayı başardı. Aynı zamanda kendisini esnek bir şekilde değiştirebildi. NATO var olmaya devam etse de artık askeri ve siyasi bloklar arasında ikili kutuplaşma ve çatışmaların ortadan kalkmış gibi göründüğü modern dünyanın yeni gerçekliğine adapte oldu. Çin'in son yıllardaki hızlı yükselişi, küresel sistemin gelişimini ve bugün "Bağlantısızlık" bayrağı altında toplanan heterojen ve çelişkili toplumun gündemini güçlü bir biçimde etkiliyor.
Hareket, yeni zorluklara hızlı bir şekilde yanıt verme yeteneğini koruyor. Örneğin, 4 Mayıs 2020'de Bağlantısızlar Hareketi’nin dönem başkanı Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in girişimiyle video konferans yöntemiyle “Kovid-19’a karşı birlikteyiz” temalı konferans düzenlendi.
Peki "Bağlantısızlar Hareketi"ne üye ülkelerin tüm liderleri, kendi politikaları aracılığıyla, "bağlantısızlık" doktrininin temelini oluşturan aynı ilkelere bağlılığın bir örneğiler mi? Korkarım bu konuda her zaman cesaret verici örnekler olmadı. Sözgelimi, Harekete üye tüm devletler, diğer ülkelerin içişlerine karışmama ilkesine saygı duyuyor mu? Hepsi de ırklar, uluslar ve mezhepler arasında eşitliği garanti ediyor mu? Bir yanda bazı ülkelerde Müslümanlara yönelik ayrımcılık, diğer yandan İslam'ın insani ilkelerini çarpıtan ötekinden nefret eden teröristlerin ideolojisi, bunun aksini gösteren üzücü örneklerdir. Bazen gerekli ve kaçınılmaz görünse de, herkes güç kullanımından vazgeçmeye hazır mı? Son zamanlarda, Ermenistan ile Azerbaycan arasında binlerce insanın hayatına mal olan silahlı çatışmayı durdurmak, arabulucuların muazzam bir diplomatik çaba, çatışmanın taraflarının da büyük bir siyasi irade göstermesini gerektirdi.
Pandemi koşullarında 65 yaş üstü olanlar riskli yaş grubu içerisinde yer aldılar. Bu belki  Bağlantısızlar Hareketi için de geçerli.