Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Trump sonrasında Biden ve İran

İranlı bir yetkiliye Biden ve Trump hakkında ne düşündüğü sorulduğunda şu yanıtı verdi: “İkisi de Pepsi ve Coca Cola gibi. Tatları bir dereceye kadar farklı.” ABD sisteminin bir bütün olarak yüksek politikası var ve iki partinin veya iki rakibin, vizyonları birçok konuda farklılık gösterse bile yüksek politikaları aynı. İran meselesiyle ilgili olarak muamele farklı olsa da en yüksek politika aynıdır. Trump, ‘maksimum baskı’ politikası uyguladı, Biden ise Obama’nın politikasına ve havucuna geri dönebilir. Kendisini Obama’dan ayrı tutmaya çalışırsa eski anlaşmayı, bölgenin yeni durumuna uyacak şekilde değiştirecektir.
Art arda gelen tüm Cumhuriyetçi ve Demokrat başkanlar, İran rejimine karşı tek bir politika benimsedi; Reagan, George H. W. Bush, Clinton ve George W. Bush, Irak ve Afganistan’da İran rejimiyle koordineli çalışırken Obama, başkanlığının ilk döneminde Tahran karşısındaki tutumunu sürdürmesi sonrasında ikinci döneminde farklı bir yola saptı. Donald Trump, İranlıları müzakere masasına getirmeyi hedeflediğini açıklayarak, Tahran’a yönelik yaptırımları yoğunlaştırıp asıl politikaları geri getirdi.
Başkan, meselenin nasıl yönetileceği hususunda geniş yetkilere sahip, ancak çizilen yüksek çıkarlardan sapmıyor. Başkanın aldığı her karar için bütçe ve ödeneklerin onaylanması açısından gözler Kongre’ye çevriliyor. Programları ve hükümetinin faaliyetlerini denetleme rolü oynuyor. Başkan, kararlarında bilgi toplamak ve ayrıntıları yönetmek için devlet kurumlarına itimat eder. Aynı şekilde hitaplarına bakılmaksızın, çoğu başkanı politikalarında benzer kılan çevreler olarak, nüfuz ve baskı güçleri merkezleri vardır. Yani Trump’ın Çin’in genişlemesine karşı politikası, Biden’ın da politikası olacak. Çünkü bu, devletin en yüksek politikasıdır ve Trump başkanlığı devretmeden önce Kongre tarafından kabul edilmiştir.
İki parti arasında uzlaşı sağlanmış, ordu, güvenlik ve dışişleri bakanlıkları gibi daha yüksek kurumlar tarafından tavsiyeler verilmiştir. Bununla birlikte ilgilenme yöntemi, bir başkandan diğerine farklılık göstermekte, ancak nihayetinde amaç aynı kalmaktadır.
İran hususunda ne olacak? Biden, projesini anlayabileceğimiz kadar net değil. Bir yandan açıkladığı atamaların çoğunun, Obama’nın projesini ve İran ile anlaşmasını sağlayan isimler olduğunu görüyoruz. Diğer yandan Biden’in, anlaşmayı bölgedeki müttefiklerini memnun edecek şekilde değiştireceğine yönelik açıklamalarını duyuyoruz. Elbette Tahran rejimiyle bir anlaşma imzaladığında, İsrail de dahil olmak üzere bölgedeki müttefiklerini öfkelendiren eski Başkan Barack Obama’nın aksine Biden’ın, tarihsel olarak İsrail’e en yakın ABD’li politikacılardan biri olduğunu unutmamalıyız.
Bana göre endişe verici durum, Washington’da değil, Tahran’da. İran rejimi, Washington’daki yeni koşulları okudu. Biden’ı ise zayıf bir isim olarak görebilir. Onun, ‘davranışları öngörülemeyen, rejime ya da adamlarına herhangi bir yerde darbe indirmekte tereddüt etmeyen bir adam imajı’ oluşturan Trump’ın aksine, İran’a meydan okumaya cesaret edemeyeceğini düşünebilir. Böylece Biden, askıya alınan anlaşmayı yeniden canlandırmayı başaramaz. Zira İranlılar, Trump’ın anlaşmayı değiştirme taleplerini karşılamayarak, istediği tavizleri de vermeyecektir. İranlılar, büyük ihtimalle Biden’ı, Irak’ta, Körfez’de, Afganistan’da ve başka yerlerde test edecek ve ona meydan okuyacak. Biden ise onlara, tesisleri bombalayarak mı yoksa rejimin liderlerine suikast düzenleyerek mi yanıt verecek? Bu aynı zamanda başkanın imajını oluşturacak.