Memun Fendi
TT

Biden'ın dış politikasının özü

Bazıları, yeni ABD başkanı Joe Biden yönetiminin dış politikasının şeklini tahmin etmeye çabalıyorlar. Oysa bu politikanın özü, onun döneminde dışişleri bakanlığını üstlenecek adın yaklaşık bir yıl önce yazdığı makalede açıkladığı vizyonda açık ve net bir şekilde görülüyor.
Joe Biden’ın muhtemel dışişleri bakanı Tony Blinken 1 Ocak 2019’da, “America First is only making the world worse. Here’s a better approach” (Önce ABD dünyayı daha da kötüleştirdi, işte alternatif yaklaşım) başlıklı bir makale yazdı. Makale, Washington Post gazetesinde yayınlandı. Makalenin başlığı içeriğini özetliyor ve Blinken’ın Trump’ın vizyonuna karşıtlığını açıklıyorsa da Batı’da başlığı belirlemek yazarın değil gazetenin hakkıdır. Dolayısıyla Blinken’ın makalesini başlığına göre değerlendirmemeliyiz. Blinken ve onunla birlikte Joe Biden’ın vizyonu, makalenin içeriğinde özetleniyor.
Makalenin başında Blinken, Trump’ın ABD’ye öncelik veren ve içe kapanmayı benimseyen politikasının Trump’tan sonra da devam edebileceğini belirtiyor. ABD’deki iki büyük partinin bu politika ve özellikle de Irak, Afganistan ve Suriye’den ABD kuvvetlerini çekme konusunda hemfikir olduklarını, Sovyetler Birliği’nin çökmesi, ardından ABD’nin Irak’ta yaşadığı felaket ve 2008’deki finansal krizden sonra ABD toplumunda artık geniş bir küresel Amerikan rolüne destek verilmediğini kaydediyor. Bütün bunların Amerikalıların içe kapanmasına ve küresel boyuta sahip bir dış politikayı tercih etmemelerine yol açtığını söylüyor. Bu genişleme karşıtı eğilim, “çevre yolunun dışındaki” (outside the beltway) Amerikalıların çoğunluğu arasında destek buluyor. Söz konusu ifade, Washington’u bilmeyenler için kullanılan bir Amerikan ifadesi ve ABD vatandaşlarının başkent Washington’daki politikacıları (yani çevreyolu içindeki) gerçek sorunlarından kopuk ve uzak gördükleri anlamına geliyor.
İşte Trump'ı Beyaz Saray'a getiren, başkentteki elitist vizyon ile ülkenin geri kalanındaki popülist vizyon arasındaki bu kopukluktur. Bu akım, bir sonraki başkan için en büyük meydan okumayı temsil ederek ezici olmaya devam edecek, dolayısıyla Trump gitse bile vizyonu ondan sonra yıllarca sürecek. Biden da bu gerçekle başa çıkmalı.
Blinken’ın şimdi de aynı şeyi söyleyeceğinden emin değilim ama dış politika doktrininin bu makalede cisim bulduğunu ve dışişleri bakanlığını üstlendiğinde bundan çok uzaklaşmayacağını düşünüyorum.
Blinken, yeni başkanın (makalesini yazdığı tarihte kimliği bilinmiyordu) karşı karşıya olduğu en önemli meydan okumalardan birinin, demokrasinin ve Fukuyama’nın tarihin sonu teorisinin kazandığı bir dünyadan ziyade geçen yüzyılın otuzlu yıllarındakine (iki dünya savaşı arası) benzer bir dünya ile yüzleşecek olması olduğunu düşünüyor.
O zamanlar (otuzlu yıllar) ABD, küresel meselelerde çok aktif değildi ve diktatörlükler politik alanı doldurmuşlardı. Hatta diktatör yönetimler o dönemde trenddi. ABD, Avrupa'da diktatörlüklerin acımasız hale gelmesine izin vermenin bedelini ağır ödedi ve ancak İkinci Dünya Savaşı’nı müteakip uluslararası kurumları ve yeni uluslararası toplumun değerlerini oluşturabildi. Dolayısıyla ABD dünya ile birlikte hareket ettiğinde sonucun, küresel barışın sağlanması olacağını söyleyebiliriz.
Elbette, ABD’de liberalizmlerine rağmen, ülkelerinin küresel olarak aktif olmasının maliyetinin, Amerikalıların bu politikadan elde ettikleri herhangi bir kazanımdan çok daha fazla olduğunu düşünen akımlar var.
Blinken’ın makalesinde sorduğu ve Biden yönetiminin dünya ve dış politika vizyonunu temsil eden temel soru, küresel sorunlara agresif bir şekilde müdahil olma ile “Önce ABD” vizyonunun benimsediği içe kapanma durumu arasında nasıl denge sağlanabileceğiyle ilgilidir. Blinken’ın makalesinde açıkladığı vizyonu, ABD politikasında 4 temel sac ayağına dayanan bir denge durumu ortaya koyuyor.
İlk ayak, önleyici diplomasi ve caydırıcılıktır. Bu vizyona göre, başarılı diplomasi, kontrolden çıkmadan önce tehlikeleri öngörmek ile ciddi askeri caydırıcılığın bir karışımıdır. Blinken buna, Hindistan ve Pakistan gibi nükleer devletler arasında veya Arap-İsrail çatışmasında ABD diplomasisinin oynadığı rolü örnek veriyor. Ancak tek başına diplomasi ve tek başına söylemler Çin'i veya Rusya'yı caydırmayacaktır, bu nedenle diplomasi güvenilebileceği ve rakiplere korku salacak güçlü bir askeri caydırıcı kola da sahip olmalı. Bu perspektif, Biden yönetiminin Ortadoğu'da nasıl bir rol oynayabileceğine dair ipuçları taşıyor olabilir.
Biden'in dış politikasının ikinci ayağı ticaret ve teknoloji. Bu konuda Blinken, serbest ticaretin temel olduğunu ve Trump'ın ticaretin sadece Amerikalılar için kazanç, rakipleri içinse kayıp olması gerektiği yönteminin, ülkeler arasındaki ekonomik ilişkileri yönetmekte kötü bir yöntem olduğunu düşünüyor.
Bu politikanın üçüncü ayağına gelince, uluslararası ittifaklar kurmak veya Trump'tan sonra onları yeniden onarmak, BM, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi uluslararası kurumlara güvenmek, Trump döneminde ikinci plana itilen bu kurumlara güveni yeniden tesis etmekle cisim buluyor. Blinken’ın bu makaledeki görüşlerinin yansımaları Joe Biden’ın Foreign Affairs dergisinde yayınlanan makalesinde de görülüyor hatta bu makale Blinken’ın kendisi tarafından yazılmış olabilir. Foreign Affairs’deki makalede, ABD’nin masanın başındaki yerine geri dönmesinin ve özellikle ABD-Avrupa ittifak sisteminin yeniden kurulmasının küresel istikrar için birincil gereklilik olduğu vurgulanıyordu.
Dördüncü ayak ise, bir bütün olarak Amerika kıtasını kapsayacak bir göç politikasıdır. Blinken’a göre göç sorununun temelinde, dünya genelinde ABD yardımlarının kötü dağılımı yatıyor. Ortadoğu’nun ABD yardımlarından yılda 20 milyar dolar pay alırken orta ve güney Amerika ülkelerinin sadece 2 milyar dolar almasını buna örnek veriyor. 
Blinken'a göre, bu eşitsizliğin ve göç politikasının gözden geçirilmesi istikrar için çok önemlidir.
Biden yönetiminin çok fazla tahmin gerektirmeyen dış politikasının temel özellikleri işte bunlardır. Kısacası yeni yönetimin dış politikası, ne Trump'ın dış politikasından tamamen uzaklaşmak ne de daha önceki Demokrat yönetimler gibi küresel olarak genişleyen ve maliyetli bir ABD rolünü benimsemeye devam etmek değil.
Okumayanlar için ABD dış politikası net olmayabilir, okuyanlar içinse Biden’ın dış politikasının özü açık ve net.