Sam Mensa
TT

Engellenen savaş tamtamları

Washington ile Tahran arasında tırmanan gerilimin ışığında Kasım Süleymani suikastının birinci yıldönümü olan dün, ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 Ocak'taki görev süresi sona ermeden önce gerçekleşebilecek yıkıcı bir askeri harekat veya sınırlı bir yıldırım operasyonuna ilişkin analiz ve spekülasyon seli ile geçti.
Askeri harekat olasılığının ağır basmasına neden olan birçok gösterge var, ama meydana gelmesini önleyecek engeller de var. Askeri harekata daha fazla ihtimal veren ile bunu ihtimal dışı gören iki bakış açısını da ele almak yararlı olacaktır. Bir yanda Washington ile Tel Aviv, diğer yanda İran arasında bir askeri çatışmanın muhtemel olduğu hakkındaki görüşü güçlendiren kanıtlar şunlar; son aylarda İran'ın tanık olduğu beş bombalama olayı, nükleer bilimci Fahrizade’nin Tahran yakınlarında özel bir operasyonla öldürülmesi ve İsrail’in Suriye cephesinde İran mevzilerine yönelik hava saldırılarına eşlik eden iki taraf arasındaki tehditkar tondaki yükseliş. Bütün bunlar Tahran’ı intikam almaya sevk edebilir. Buna ek olarak Irak, Yeşil Bölge ve ABD Büyükelçiliği’ne yönelik provokatör füze saldırılarına tanık oluyor.
Aynı bağlamda, bir ABD-İsrail güç gösterisine de tanık oluyoruz. Bunun en önemli örneği, en gelişmiş Amerikan denizaltılarından birinin, savaş gemileri eşliğinde alenen Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı sularından geçiş yapmasıydı. Bu güç gösterisine Tel Aviv de katıldı ve bir İsrail denizaltısı Süveyş Kanalı’nı geçerek İran karasularına kadar yaklaştı. Keza Amerikan B52 bombardıman uçakları da şimdi bölge üzerinde uçuyor.
Buna ilaveten, hakim siyasi atmosfer de askeri harekatı teşvik ediyor. Özellikle de ABD, İsrail ve bölgesel yönetimlerin, Trump yönetiminin kalan süresi içinde, daha fazla zayıflatmak amacıyla İran'ı vurma konusunda hemfikir oldukları göz önüne alındığında.
Bu operasyon, İran'ın nükleer silah sahibi olmasına, Suriye ve Lübnan ile kuzeydeki sınırlarında ortaya çıkan tehditlerin tehlikelerine takıntılı İsrail'e hizmet edecektir. İsrail istihbaratına göre bu sınırlarda İsrail topraklarına yönlendirilmiş bilinen ve bilinmeyen silah sistemleri mevcut, ki Hasan Nasrallah da geçen hafta gururla bunu ifşa etmişti.
İran'a karşı askeri harekat; popülaritesini artırmak ve kitlesi arasındaki ivmeyi sürdürmek isteyen Başkan Trump'ın da çıkarına. Trump ayrıca, nükleer anlaşmaya geri dönmek ve İran’a uygulanan sert yaptırımları hafifletmek istemesi halinde, yeni yönetimin İran'a yönelik politikasının önüne engeller koyan yeni gerçeklikler yaratmaya yönelik amansız bir çaba içinde. Trump'ın, sadece İran dosyasında değil, her açıdan yeni başkanın görevini karmaşıklaştırmaya çalıştığı aşikar. Bu arzusuna Binyamin Netanyahu da eşlik ediyor. Zira kendisi, 2021 baharındaki genel seçimlerden önce kendisini rahatsız eden iç siyasi koşulların ortasında bir ABD veya ABD-İsrail ortak askeri harekatının kendisine hizmet edeceğine inanıyor. Böylelikle seçim kampanyasında  düşman İran’a bir darbe indirme başarısıyla övünebilir ve pek çok rakibine karşı puan kaydederek, kendisini olası bir yenilgiden kurtarabilir.
Askeri harekat olasılığını dışlayan göstergelere gelince, İran, kendisini küresel ve bölgesel olmak üzere aynı anda iki büyük güç ile karşı karşıya getirecek, onların kendisine büyük ya da küçük bir darbe indirmelerini sağlayacak fırsatı, Trump veya Netanyahu'ya gümüş bir tepside sunmayacaktır. Her zaman böyle bir savaşa, onunla yüzleşme ve direnmeye hazır olduğunu yinelemiş olsa da İran’ın, her halükarda kendisine karşı Trump yönetiminden daha saldırgan olmayacak Demokrat Joe Biden yönetimi görevi devralana kadar bu zehri içmekten kaçınacağı tahmin ediliyor. Sabır ve ağır hareket etme politikasını sürdürmesi bekleniyor. Bekleme, sabır ve takiyye yaklaşımı, İran'ın gururu ve onuru aşağılamalara maruz kalsa da, bu aşamadaki en ihtiyatlı ve pragmatik politikadır.
Rejimin lideri ‘Rehber’ Hamaney’in Süleymani’nin intikamının alınacağı ve ABD’nin bölgedeki varlığının Irak'tan başlayarak sökülüp atılacağına dair açıklamaları başta olmak üzere, İran'ın tutum ve açıklamaları sertleşmesine rağmen; satır aralarında politikasının sükunet, sabır ve yumuşak güce dayandığını okuyabiliriz. İran'ın Bağdat'taki ABD Büyükelçiliği’ni ve Yeşil Bölge’yi hedef alan füze saldırılarının sorumluluğunu reddetmesi ve Irak'ı Washington ile hesaplaşmasının arenasına dönüştürmeyeceği açıklaması da buna delalet ediyor. Keza Nasrallah'ın Biden yönetimi ile işlerin nasıl bir seyir izleyeceğini görene kadar sakin olma ve provokasyonlardan kaçınma konusundaki açıklamaları da. Tüm bu davranışlar, İran'ın ABD veya İsrail hedeflerine karşı ne doğrudan ne de vekilleri yoluyla herhangi bir askeri eylemde bulunmayacağını gösteriyor. İran’ın bunun yerine “öfkesini söndürmek” için ABD ve İsrail’in varlığından uzakta Körfez ülkelerine yönelmesi de bu görüşü destekliyor. Yemen’i hedef alan son saldırıda İran’ın bu ülkedeki vekili Husi milisler, yeni Yemen hükümeti üyelerini taşıyan uçak indiği anda Aden Havalimanı’na bir füze saldırısı düzenlediler. Bu saldırıda kabine üyeleri zarar görseydi, hükümet devrilebilirdi.
ABD açısından, Trump yönetiminin sona ermesine kalan süre faktörü göz ardı edilemez. Yarın, Senato'da çoğunluğun hangi tarafın olacağını belirleyecek olan Georgia eyalet seçimleri yapılacak, ondan sonra, Başkan Trump'ın ciddi bölgesel veya uluslararası yansımaları olacak büyük veya sınırlı bir askeri harekat başlatmasına izin vermesi zor 15 günlük bir süresi kalacak.
Trump'ın tüm değişken ve bazen de pervasız duruşlarına rağmen, pragmatik anlamda rasyonel birisi olduğunu, özellikle böyle bir zamanda bu tür bir harekattan kişisel olarak ne kazanabileceğini değerlendireceğini söyleyenler var. Ancak, Trump'ın hesaplarının yanı sıra, Cumhuriyetçi Parti'deki çoğunluğun pozisyonları da dikkate alınmalı. Partinin Beyaz Saray’dan ayrılacak bir başkana hizmet edecek bir macerayı kabul etme olasılığı düşük. ABD ordusunun pozisyonu ve bu konuda söz sahibi olup olmadığı bir yana, ordunun üst düzey komutanları, iki dönem arasındaki arafta, gitmeye hazırlanan bir başkanın şemsiyesi altında ve ülkenin istisnai başkanlık seçimleri nedeniyle bölünmüş olduğu bir zamanda, muhtemelen böyle bir hamle  konusunda hevesli olmayacaklardır.
Bununla birlikte, neredeyse imkansız olmasına rağmen mümkün olan bir istisnadan da bahsedebiliriz; Trump’ın kendince geçiş sürecini engelleyecek ve Beyaz Saray'da gelişmelere bağlı olarak daha uzun veya kısa bir süre daha kalmasını sağlayacak bir savaşla tüm ülkeyi karıştırmaya yönelik örtük bir arzusu olması. Ancak, devlet ve kurumlara karşı bir darbe sayılacağı ve silahlı kuvvetleri kendisini ilgilendirmeyen bir şeye dahil edeceği için bu olasılığın önünde pek çok engel bulunuyor.
Sözün özü, önümüzdeki günler endişe verici, özellikle de dünyanın en büyük ülkesindeki siyasi ve askeri kararlar bu tür olasılıklar arasında gidip geldiği için. Fakat, Biden yönetiminin radikal değişiklikler benimseyebileceğine çok da güvenmeden gerçekçiliğe döndüğümüzde, durumun olduğu gibi devam etmesinin baskın olasılık olduğunu görürüz. Zira nükleer anlaşma ve 2015 öncesi atmosfere hemen dönmenin önünde, ABD kaynaklı olmaktan ziyade İran kaynaklı nedenlerden dolayı karmaşık zorluklar bulunuyor. Bu nedenlerin en önemlileri, Tahran’ın hiçbir değişiklik yapılmadan nükleer anlaşmaya dönülmesi, yaptırımların hemen kaldırılması, yaptırımlar dönemindeki zararları için tazminat ödenmesi talepleridir. Gerçekleşmesi zor bütün bu taleplere, İran’ın uranyum zenginleştirme oranını yükseltmekten geri adım atmayı reddetmesi sorunu da ekleniyor.
İran’ın bu tutumunun yanı sıra Biden yönetimi bir de, Cumhuriyetçi Parti'nin boşluklarını doldurmadan, balistik füze sorunu ve İran'ın bölgedeki rolünü ele almadan nükleer anlaşmaya geri dönmeyi reddeden tutumuna da tosladı. Daha şahin ve katı olma yolunda ilerleyen İran rejiminin bunları kabul etmesi imkansız.
İran'ın yaptırımları kaldırmayı veya hafifletmeyi çok istemesine rağmen, muhtemelen yeni bir çekişme aşaması için kapı açık kalmaya devam edecek.