Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

İran ve dünyaya düşmanlık

İran rejimi ve dünyaya düşmanlığı; 1979’da Humeyni Devrimi olarak bilinen hadiseden itibaren yıllardır süren İran davranışlarını incelemeden deşifre edilmesi kolay olmayan bir denklem. Aynı şekilde sınırları dışında finanse edip eğittikten sonra kullandığı gruplarla ittifak yapmadan gerçekleştirmesi zor “devrimi ihraç etme” kavramını nasıl kullandığını incelemeden de bu denklemi çözmek kolay değil.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo birkaç gün önce, “İran, el Kaide’nin yeni ana karargahı oldu. İran’ın 30 yıldır el Kaide ile güçlü ilişkileri var. 11 Eylül saldırısını düzenleyenlerin çoğu İran’dan  yolculuk yaptılar. İran, Eylül saldırılarını düzenlemekte el Kaide’ye yardım etti” açıklamasını yaptı. İran Yargıtay Yardımcısı Muhammed Cevad Laricani’nin daha önce yapmış olduğu, “İran, 11 Eylül 2001’deki saldırıları düzenleyen el Kaide unsurlarının topraklarından geçişini kolaylaştırdı” açıklaması da bunu teyit ediyor. Buna rağmen, gerçekten kopmuş ve her zamanki gibi kendisini inkar eden Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, “Pompeo’nun İran’ın el Kaide ile ilişkisine dair iddiaları kurgusal ve yalanların teşvik edilmesidir” diye karşılık verdi. Oysa İran Devrim Muhafızları da “el Kaide ile iş birliği yaptık ve unsurlarını eğittik” demişti.
İran’ın el Kaide ile ilişkisi, Ebu Muhammed el Mısri olarak bilinen el Kaide’nin ikinci adamı Abdullah Ahmed Abdullah’ın topraklarında öldürülmesiyle ifşa oldu. Pompeo açıklamasında bu konuda hakkında, “İran’da yaşadığını ilk defa teyit ediyorum” ifadesini kullandı. Pompeo bu açıklamaları Oval Ofis’in yeni sahibini yönlendirme politikası çerçevesinde yaptı, ama aynı zamanda bu açıklamalar, ABD yönetiminin bir süredir gizlediği ve İran ile siyasi pazarlıklar gereği görmezden geldiği gerçekleri de gün yüzüne çıkardı. Yeni başkan Joe Biden’ın göreve gelmesinden önce açıkça dillendirilmesi, kendisini bu tehlike ile yüzleşme sorumluluğu ile karşı karşıya bırakıyor.
Siyasi rasyonalizm, ABD kuvvetlerinin Usame bin Ladin’in öldürülmesinden sonra ele geçirdiği “Abbottabad belgeleri”nden çok önce İran’ın el Kaide ile ilişkisinin Amerikalılar için istihbari olarak aşikar olduğunu teyit ediyor. Bu ilişkinin özellikle bugün açıklanmasının nedeni yalnızca, yürütme erkini terk eden Cumhuriyetçiler ile başına geçmeye hazırlanan Demokratlar arasındaki siyasi rekabettir.
İran rejimi yıllar boyunca el Kaide unsurlarını ve Atiye Abdurrahman, Ebu Muhammed el Mısri, Hamza bin Ladin, Musab ez Zerkavi gibi önde gelen liderlerini barındırdı. Ne var ki, Musab ez Zerkavi, zihniyetinde somutlaşan isyan ve liderlik hırsı nedeniyle Irak’a kaçar kaçmaz İran rejimine başkaldırdı. İran Devrim Muhafızları liderlerinin talimatlarına uymayarak itaatsizlik etti.
İran rejimi el Kaide unsurlarını, özellikle de liderlerini, ABD’ye karşı vekalet savaşında kullandı. İran istihbaratı el Kaide ajanlarına başka ülkelere gidebilmeleri için vizeler sağladı, vekalet saldırılar gerçekleştirmeleri için silah ve para yardımı yaptı. İki taraf da kendi literatürlerinde birbirlerini tekfir edecek kadar mezhepsel açıdan ihtilaf içinde olsalar da, İran rejimi el Kaide militanlarını kendi hedefleri için kullanmayı, iki tarafın ortak düşmanlarını hedef almalarını sağlayan iş birliği içinde onlardan yararlanmayı başardı. Bir Amerikan gazetesinin Zevahiri ve dönemin İran istihbarat başkanı arasındaki ilişkiyi ifşa eden haberi, tekfirci örgüt ile resmi düzeyde İran rejimi arasındaki iş birliğinin boyutunu doğruluyordu.
İran rejimi el Kaide unsurlarının sınırlar arasında geçişlerini kolaylaştırdı ve dışarı ile iletişim kurmalarını sağladı. İçeride de onlara özgürce hareket etme kolaylığı sağladı. Bu da onlara, İran dışında pek çok saldırı düzenlemelerini sağlayan ve özgürce hareket edebilecekleri bir alan tanıdı. İki taraf arasındaki ilişki ve iş birliğinin bir başka delili, İran ve mezhebine karşı katılığı ile bilinen el Kaide’nin, ne içeride ne de dışarıda Devrim Muhafızları üyelerine karşı hiçbir saldırı düzenlememiş olmasıdır. DEAŞ da İran’ın içini hedef alan herhangi bir saldırıda bulunmadı. Bu da, iki terör örgütü ile İran rejimi arasında anlaşma ve iş birliği olduğunu doğruluyor.
İran rejimi, terörist grupları kullanarak bölgede tahribata neden oldu. Onları bölgedeki genişlemeci projesi, muhaliflerinin çıkarlarına zarar vermek ve kaosu yaymak için kullandı.
İran rejiminin terörist grupları destekleme ve iş birliği yapma politikalarından kazandığı tek şey dünyaya düşmanlık oldu. İran, küresel istikrara katkıda bulunan bir ülke olmak yerine, Dini Lider rejimi nedeniyle terör ve kaos kaynağı bir ülke haline geldi.