Robert Ford
ABD'nin Eski Şam Büyükelçisi
TT

Joe Biden: Pratik adam

2009'da ve 2010'un başlarında Bağdat'a yaptığı ziyaretler sırasında dönemin başkan yardımcısı Joe Biden ile ciddi görüşmelerim olmuştu. Her iki ziyaret için verilen akşam yemeklerinde de masada onun yanına oturmuştum. Bunlardan birinde genç kadın diplomatlarımızdan biri, bazı Iraklı politikacıların neden belirli bir konuyu çok tartıştıklarını ayrıntılı bir biçimde açıklıyordu. Biden bir dakika sonra sözünü keserek, “Benim de biraz politik tecrübem var” demişti.
Joe Biden iyi bir dinleyici, fakat kendisine uzun söylevler ve dersler verilmesine dayanamaz. Siyaset alanındaki kapsamlı deneyimine ek olarak, ilk kez 1972'de ABD Senatosu üyeliğine aday olarak seçim deneyimini yaşadı. O dönemde Beyaz Saray’da başkan olarak Richard Nixon vardı.
O günden itibaren Senatör Joe Biden 38 yıl boyunca Senato’daki sandalyesini kaybetmedi. Ardından arka arkaya 8 yıl da başkan yardımcısı olarak görev yaptı. Barack Obama’nın aksine Biden, kişisel ilişkilere, soyut analizler veya sağlam yasal argümanlardan daha çok güveniyor ve önemini vurguluyor. Doğrudan ve bazen gereğinden fazla konuşmak konusunda John Kerry'ye çok benziyor. İkisi de siyasi meseleleri ve önemli konuları tartışmayı tercih ediyorlar. Tartışmanın diğer tarafının kendileri kadar saygılı olduğunu hissettikleri sürece tartışmanın derinleşmesi onları daha hoşnut ve hevesli hale getiriyor.
Biden’ın kişiliği ve uzun siyasi tecrübesi, çok sayıda kişiyi tanıdığını gösteriyor. Özel cep telefonu şüphesiz Amerika Birleşik Devletleri'ndeki, özellikle de siyasi arenadaki önemli şahsiyetlerin isimlerinin yer aldığı en iyi rehbere sahip. Rakip Cumhuriyetçi Parti’nin liderlerini, bilhassa Senato’daki eski Cumhuriyetçi çoğunluğun başkanı Senatör Mitch McConnell’ı çok iyi tanıyor. Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki ile birlikte Biden, ülkenin ulusal birliğinin altını çiziyor. Bu konuda çok sadık. Nitekim 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Demokrat ve Cumhuriyetçi liderleri kilisede katılacağı ayinde kendisine eşlik etmeye davet etti ve hepsi de katıldılar.
Eski ABD dışişleri bakanı James Baker gibi, pragmatik pratik yönlerle ilgilenen ve ideolojik tezler yerine bunları tercih eden bir politikacı olarak değerlendirildiği için Biden, çözüme götüren araçları arayıp bulmaya ve siyasi uzlaşılara ulaşmaya çalışacaktır. Bu konuda prestijinden ve kişisel karizmasından, vatanseverliğinden yardım alacaktır. Son başkanlık seçimlerinin sonuçlarına hala çok kızgın olan muhalefetteki Cumhuriyetçi Parti ile gerçekten anlaşmak ve iş birliği yapmak istemesi durumunda, her zaman pazarlık yapmaya hazır olması da ona yardımcı olacaktır. Eğer Biden bu konuda başarılı olursa, ABD hükümetinin koronavirüs salgınıyla mücadeleye yönelik alacağı tedbirler, Amerikan toplumu üzerindeki olumsuz etkileriyle mücadele amacıyla bireylere, şirketlere ve eyaletlere yapılacak yardım için 1,9 trilyon dolarlık bir fon tahsis edilmesi önerisi konusunda aşırı yoğun müzakereler başlayacaktır. Bu hafta içinde Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki yaptığı açıklamada, Biden’ın salgınla nasıl mücadele edilebileceğini düşünerek uyuduğunu ve sabah uyandığında da halen bu konuyu düşünüyor olduğunu söylemişti.
John Kerry’nin dışişleri bakanlığı sırasında ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülüğü görevini üstlendiği zamandan beri Jen Psaki’yi tanıyorum. Kendisi zeki ve büyük bir siyasi farkındalığa sahip. Salgının Biden’ın önceliklerinden biri olduğunu söylüyorsa ona tamamen güveniyorum. Yeni Başkan, toplantı ve müzakereler bir yana, mevcut salgını yenmeye çalışmak ve yeni yönetimin dış politika gündemini şekillendirmek için şu ana kadar kim bilir ne kadar zaman harcadı.
Biden, Çin Devlet Başkanı Şi’den Rusya Devlet Başkanı Putin'e, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Kanada Başbakanı Justin Trudeau'ya kadar birçok dünya liderini tanıyor (ancak ilginç bir şekilde, birçok Iraklı politikacıyı tanıyor olmasına rağmen, eski başkan Barack Obama yönetimi sırasında gazeteci olan şimdiki Irak Başbakanı Mustafa el Kazimi'yi tanımıyor). Biden, ABD Başkanı olarak ilk yurt dışı görüşmesini Kanada Başbakanı Justin Trudeau ile yaptı. Bu, ABD'nin geleneksel müttefiklerine ortak tehditler karşısında onlarla iş birliğini koordine etmeye devam edeceğine dair güvence verdiği kasıtlı bir mesajdı. Biden’ın önünde ülkenin yeni başkanı olarak kendileri ile telefon görüşmeleri yapacağı yabancı ülke liderlerini içeren uzun bir liste var. Bununla birlikte siyasi rakiplerden önce geleneksel müttefiklerle görüşmeye öncelik vereceğine şüphe yok. Joe Biden’ın kimi konularda son derece açık ve net olmak gibi bir adeti de var. Sözgelimi, iklim değişikliğini yavaşlatmak için hidrokarbon kaynaklarına bağımlılığı azaltmaya maksimum düzeyde öncelik verdiği için, eski başkan Donald Trump’ın kabul ettiği ve Başbakan Trudeau’nun desteklediği Kanada ile petrol hattı projesini iptal etme kararı aldı.
Geleneksel bir Demokrat politikacı olan Biden’ın bir önceliği daha var, o da insan hakları. Eski ABD dışişleri bakanı Mike Pompeo'nun Husileri terör örgütleri listesine dahil etme kararını yeniden gözden geçirmek için girişiminde bulunarak ekibi, Yemen'de farklı bir pozisyon benimseyeceğini gösterdi. Ancak Joe Biden'ın pragmatik birisi olduğunu hatırlamalıyız. Dolayısıyla, yeni ABD yönetiminin, Pompeo'nun Husilere yönelik icraatları konusundaki endişelerinin ve gözden geçirmek istemesinin nedeni, ideolojik sempatiden ziyade, Husi örgütünün terör listesine dahil edilmesinin, yardım kanallarının Yemen’in halihazırda Husilerin kontrolü altındaki bölgelerine ulaşmasının engellenmesinden duyduğu kaygıdır.
Biden ve başkanlık ekibi, diğerlerinin yanı sıra Ortadoğu ülkelerine de insan hakları konusunda eleştiriler yöneltebilirler. İnsan haklarına yönelik eleştiriler güçlü, sert ve aleni olacak, ancak bu, yeni ABD hükümetinin ilgili ülkelerle her türlü iş birliği ve diyalogu iptal edeceği anlamına gelmiyor. Biden, insan hakları konusunda eleştirdiği ülkelerle dahi aşırılık ile mücadele ve iklim değişikliğini yavaşlatma gibi ortak çıkarlar üzerinden iş birliği yapmanın yollarını arayarak, her zaman olduğu gibi pragmatik olmaya devam edecek. Bu onun tarzı ve kişiliği.
Bu bağlamda en büyük soru şu; ABD'nin eski dostları ve müttefikleri, ABD'nin küresel düzeyde liderlik rolüne geri dönüşünü görmeye ve bunu sorgulamamaya  gerçekten hazırlar mı?