Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

İran ve nükleer silah yarışı

Nükleer silah, silahların başı ve insanların tarih boyunca bildikleri başka hiçbir silahla karşılaştırılamayacak kadar yıkıcı bir kuvvettir. İkinci Dünya Savaşı ve Japonya’yı teslim olmaya zorlayan Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan atom bombalarının muazzam yıkıcı gücünün görülmesinden sonra, bu silah bir saldırı gücünden ziyade caydırıcı bir güce dönüştü. On yıllarca dünyanın yalnızca 5 süper gücünde bulunan bir silah olmayı sürdürdü. Daha sonra bu ülkelere Hindistan ile Pakistan da katıldı.
İran'ın nükleer projesi, hiçbir ölçek ve standartta barışçıl bir proje olmayıp tamamen askeri bir projedir. Süper güçlerin İran ile müzakerelerde gösterecekleri herhangi bir hoşgörü, bölge ve dünya için feci sonuçlar doğuracaktır. Sadece zeki olmayanlar, İsrail de dahil olmak üzere bölge ülkelerinin İran'ın bu silaha sahip olmasına sessiz kalıp elleri kolları bağlı oturacaklarına, bunun dünyada yeni bir nükleer silahlanma yarışını tetiklemeyeceğine inanabilirler.
İran dosyasını devralacak Amerikan ekibinin hatları belirmeye başladı, ama bu, İran'ın bölgedeki rakipleri için güven verici değil. Ekipte görev alanların bazılarının çeşitli nedenlerle İran ile bağlantılarının bulunduğu, bazılarının da büyük bir başarısızlığa uğrayan eski nükleer anlaşmada faal oldukları biliniyor. Küresel medya bu isimleri tartışıyor, her birinin geçmişini gözden geçirip gelecekte onlardan ne beklenebileceğini analiz ediyor.
Gözlemciler, önceki ABD yönetiminin değişip yerini mevcut halefine bıraktığı anda, İran'ın açıklamalarının, politikalarının ve tutumlarının ne kadar hızlı bir biçimde değiştiğini kolayca keşfedebilirler. İran'ın kabadayılıkları ve tehditleri geri döndü. Irak ve Yemen'de terörist eylemler artış gösterdi. İran rejimi bu yeni yönetimin ona destek olacağına ve ona karşı hoşgörülü olacağına inanıyor. Şahsen ve detaylı olarak tanıdığı, onlarla başa çıkma ve istediklerini koparma konusunda deneyimli olduğu bazı sembol isimlere kendisi ile ilgili dosyada pozisyon verilmesine bahis oynuyor. Nihayetinde ona inanılıp inanılmayacağına bu kişiler karar verecek.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, “İran’ın nükleer silah elde etmesini engellemek için çok az vakit kaldı” açıklamasını yaptı. Bu açıklama, bölge ülkelerinin itirazlarının İran'ın balistik füzeleri, ülkelerin içişlerine müdahalesi, terörizme destek vermesi ile sınırlı kalmayıp neden nükleer anlaşmayı da kapsadığını gösteriyor. Bölge ülkeleri anlaşmayı reddediyorlar çünkü bir faydası olmadığını ve geçmişte anlaşmayı kabul etmek için sunulan bütün bahanelerin özünü oluşturan İran’ın nükleer silaha ulaşmasını geciktiremeyeceğini biliyorlar.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da bunu doğruladı. Al Arabiya.net sitesinde yer alan habere göre Sullivan, “Biden yönetiminin en önemli ve erken önceliklerinden biri, nükleer silaha sahip olmak için yeterli bölünebilir nükleer malzeme elde etmeye yaklaşan İran ile yükselen krizle başa çıkmaktır” açıklamasında bulundu. Bu, İran rejiminin niyetlerinin ABD ve Fransa, dolayısıyla nükleer anlaşmayı imzalayan diğer büyük ülkeler tarafından bilindiği anlamına geliyor. Bu durumda sorumuz şu; bu ülkeler dünyada yeni bir nükleer silahlanma yarışı başlatılmasına izin mi verecekler? Bu ülkeler İran rejiminin uluslararası antlaşmalar veya siyasi anlaşmalarla ilgilenmeyen ideolojik bir rejim olduğunun, dünyaya sadece aşırılık ve terör perspektifinden baktığının farkında mı?
Bazı Batı ülkeleri tarafından yapılan açıklamalar, Arap ülkelerine özellikle de Suudi Arabistan’a oldukça güven veriyor ki bu şüphesiz iyi bir şey. Ancak asıl sınav, bu ülkelerin söz konusu açıklamalar üzerine gerçek ve pratik politikalar oluşturmaları olmaya devam ediyor. Gözlemciler, yakın bir zamanda olduğu için İran ile nükleer anlaşma imzalanmadan önceki dönemin benzer güven verici tutum ve açıklamalarla dolu olduğunu, ardından sonucun felaket olduğunu hatırlıyorlardır.
Siyasette şahinler ve güvercinler vardır. Şahinler kolaylıkla güvercinlerin politikalarını benimseyebilirler, çünkü asıl cesur olanlar barış yapabilenlerdir ve bunun örnekleri çoktur. Aynı şekilde güvercinler de şahinler gibi tehditlerde bulunabilirler. Ama asıl soru, bu tehditleri gerçekleştirip gerçekleştiremeyecekleridir. Bu, ucu açık, cevabı verilere göre değişen bir sorudur.
İran, özellikle önceki ABD yönetimi altında maruz kaldığı güçlü tehditlerden kurtulduğuna inandığı için ABD ve Batı ülkelerine karşı müzakere pozisyonunu iyileştirmeye çalışıyor. Ne var ki müzakere pozisyonunu, barış veya ekonomik başarı yerine terörizm ve daha fazla terörizmle iyileştirmeye çalışıyor. İran balistik füzeleri yeniden Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'ı hedef alırken, bir bölümü de Suriye'den Irak'taki İran’a bağlı milislere kaçırılıyor. Nükleer bomba üretimi hızlandırılıyor, üzerinde tüm hızla çalışılıyor ve bu tüm dünyaya duyuruluyor.
Bu bağlamda, amacımız hiçbir şekilde nükleer dosyanın daha önemli olduğunu söyleyip, İran'ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen, hatta Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn gibi Arap ülkelerinin iç işlerine müdahalesini küçümsemek değil. Aksine, bu çok önemli bir konu ve görmezden gelinmesi, eski nükleer anlaşmanın başarısızlığının ve yeniden canlandırılması için gözden geçirilip incelenmesinin en önemli nedenlerinden biriydi. Aynı şekilde, İran’ın eğitim ve büyük finansal destek ile Sünni ve Şii olsun terörü desteklemesi ve yayması konusunu da küçümsemiyoruz. Tam aksine bu konu, zararları doğrudan kendilerine dokunduğu için tüm dünya ülkelerini ilgilendirmeli.
Bölge ülkelerinin müttefikleri olan Batılı ülkelerle yapılacak görüşmeler, eski nükleer anlaşmanın eksikliklerini açıklamak, bölge ülkelerinin ve halklarının çıkarlarının tüm siyasi masalarda kendisine yer bulması ve karar alma çevrelerinde göz önünde bulundurulması için yararlı olacaktır. Batı kamuoyuna hitap etmek için mümkün olan her araç kullanılmalı. Bu noktada, tüm Arap ülkelerinin Batı medyasında etkili bir varlıktan yoksun olduğunu itiraf etmeliyiz. Bu, uzun vadeli ve kontrollü bir strateji gerektiren eski ve devam eden bir hata. Ama bu, ayrı bir konu.
İran, bazı Avrupa ülkelerinin pozisyonlarının kırılganlığına, ABD ile İran arasında arabuluculuk girişiminde bulunan bazılarının önerilerine oynuyor. Ayrıca, bu ülkeler arasında anlaşmazlık çıkararak onları manipüle etme yeteneğine, hangi anlaşma ve başlık altında olursa olsun sadece hızlı kar peşinde koşan Batılı şirketler için hazırladığı cazip anlaşmalara bahis oynuyor. İran yaptırımları hafifletmek için geçmişte bu yöntemi kullandı şimdi de kullanıyor.
Tarihteki geçiş anları önemli ve büyük bir etkiye sahiptir. Bu anlarda dengeler değişir, politikalar olumsuz ve olumlu bir biçimde gelişir. Bugün de dünya ve bölge birkaç ay içinde özellikleri netleşecek önemli bir geçiş anı yaşıyor. Gelecekteki boyutlarını, başarılı olma ve hayatta kalma yetenekleri belirleyecek.
Son olarak, tüm bunlara rağmen, İran ile müzakereler bölgedeki yeni dengeler üzerine oturuyor. Bu dengeler bölgeyi değiştirdi, değiştiriyor ve gelecekte de değiştirecek. Hiç kimse artık onların ötesine geçemez veya görmezden gelemez.