Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Milliyetçilik meselesi ve bireyin bağımsızlığı

Milliyetçilik ve vatanseverlik hikayesi ve onu çevreleyen tartışmaların çoğu, iki sosyal sistem arasındaki mesafenin hikayesidir: Bireyin bağımsızlığını kutsallaştıran ve liberalizm özelinde somutlaşan sistem ile toplumu kutsallaştıran ve bireyi aidiyet olmaksızın nazara almayan sistem. Bu, daha küçük ölçekte ve bizde çokça kullanılan “Hangi gruba aitsin?” anlamına gelen soruyla da somutlaşır. Bu söz genel olarak soru soran ile sorulan kişi arasındaki mesafeyi belirlemek amacıyla söylenir.
Bireyin statüsü meselesi felsefede uzun süredir tartışılan bir konudur. Muhtemelen Aristoteles'in ünlü “İnsan sosyal bir hayvandır” veya “İnsan politik bir hayvandır” sözüyle başlamış olabilir. Büyük filozof bu sözüyle insanın erdemlerinin ve yeteneklerinin toplum dışında gelişmeyeceğini kastetmiştir. Buradan hareketle mesela dil ve konuşma yeteneği, birey ile dünyası arasındaki bağdır ve ne kadar çok kullanılır ise bireyin zihnini o kadar etkinleştirir ve dünyayı anlama yeteneğini artırır. Eğer birey bir çölde yaşar ya da ormandaki hayvanlar arasında büyürse, insanın kemaline giden yolu keşfedemez ve vahşi hayvanlar gibi büyürdü.
Aristoteles'in siyaset teorisinde özellikle de toplum ve şehir ile toplumun üyelerini birbirine bağlayan bağın özüne ilişkin tanımında bu düşüncenin çok önemli bir yeri vardır. Aristoteles görevi odağına aldı ve erdemli toplumun her üyenin görevlerini yerine getirdiği ve rolünde bir değişiklik talep etmediği bir toplum olduğuna karar verdi. Çünkü toplum üyelerinin görevlerini yerine getirmesi, diğer üyelerin bilgi ve erdemler kazanmasını kolaylaştırır. Bu bakış açısına göre birey, kimliğine veya sosyal statüsüne karar veremez. Bilakis birey kendisini bu kimlik ve statünün içinde bulur. İşlerin yolunda gitmesi için bireyin sosyal sistemin belirlediği görevleri yerine getirmesi gerekir.
Bu fikir daha sonraki çağlarda hiçbir değişikliğe uğramaksızın İslam düşüncesine aktarıldı ve oradan da çağdaş İslamcılara taşındı. Onlar bu düşüncede, diğerkamlığın en büyük erdem olduğu inancı ile uygun bir tasavvur buldular. Bunun anlamı ise bireyin, karşılığında hiçbir şey almasa bile toplumun omuzlarına yüklemiş olduğu vazifeyi yerine getirmesidir. Ancak modern zamanlarda bu bakış açısından dönüldü ve bireyin bağımsızlığına, özgürlüğüne ve kimliğini taşımak istediği sosyokültürel çevreyi dilediği şekilde seçmesine odaklanan bireyci liberal vizyon ortaya çıktı. Burada birey ve toplum arasındaki ilişki, büyük ölçüde isteğe bağlıdır. Birey isterse bunu devam ettirebilir ya da ondan vazgeçebilir. Bu aynı zamanda bireyin etkilendiği ve etkilediği bir sistemdir. Birey burada kolektif kimliğin geliştirilmesine ve yeniden formüle edilmesine katkıda bulunur.
İki bakış açısı arasındaki temel fark bireyin nasıl konumlandırıldığıyla ilişkilidir. İlkinde birey, toplum tarafından kararlaştırılan hakları elde etmek için kendisi için belirlenen kimliği ve konumu yüklenerek topluma tabi olur. Modern bakış açısında ise toplumun merkezinde birey vardır. Birey kendi tercihiyle bu toplumun bir üyesidir. Onu terk etme veya onunla ilişkisinin şartlarını değiştirme hakkına sahiptir ve ana kimliğinin yanında diğer kimlikleri de taşıyabilir. Milliyetçiliğin ve enternasyonalizmin ideolojik versiyonunun, bireyin toplum için feda edilmesi gerektiğini düşündüğünü ve bunu en yüksek değerler arasında sınıflandırdığını hepimizin fark ettiğini düşünüyorum. Bu görüş, bireylerin sistem üzerindeki haklarından ve ilgili konulardan nadiren bahseder.