Ekrem Bunni
Suriyeli yazar
TT

İran'ın Suriye'den çıkarılmasıyla ilgili söylentiler ve gerçekler

Yakın zamanda Moskova gözetiminde Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Üssü’nde Şam ve Tel Aviv hükümetlerinin temsilcileri arasında bir toplantı gerçekleştirildi. Söz konusu toplantıdan sızdırılan bilgilere göre İsrail’in en önemli şartlarından birisi mevcut rejimi desteklemeye devam etmesi karşılığında Tahran güçlerinin ve milislerinin tamamının Suriye’den çıkması oldu. Bununla bağlantılı olarak İran'ın Suriye'den yakın bir zamanda çıkarılması konusunun, tekrar gündeme gelmesiyle birlikte üç noktaya dikkat çekilmesi gerekiyor.
İlk nokta: Suriye hükümeti İran’ı ülkeden çıkarmayı düşünmeyecek ve böyle bir şeye kalkışmayacak. Bunu düşünse ve yapmaya karar verse bile şu an bu görevde belirleyici bir rol oynayamaz. Bunun sebebi sadece Suriye hükümetinin en önemli bileşenlerinin, rejimin düşmesini engellemek için yüksek ve düşük ödemeler yapan İran’ın müttefikliğine duyduğu vefa hissi değil. İran, sıkıntılı ve zorlu dönemlerinde Suriye rejimi için ana para kaynağıydı. Tahran’ın onlarca yıldır çok yönlü varlığıyla, Suriye rejiminin adamlarının Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve Hizbullah ile bağlarını güçlendirerek, yolsuzluk ve ayrıcalıkları sürdürmek için en sert ve ölümcül araçları kullanmaya dayalı ortak bir yaklaşım benimseyerek ve Suriye krizini sona erdirebilecek çeşitli siyasi çözümleri sekteye uğratarak rejimin yapısının içinde bir değişikliğe yol açmasından ötürü de değil. Aynı zamanda aralarında yaptıkları, binlerce yabancı Şiinin vatandaşlığa alınmasına ve yerleştirilmesine zemin hazırlayan ideolojik gizli anlaşma ile toplumdaki mübadeleler ve demografik değişim planında ileri gitmeleri yüzünden de değil. Şii mezhebinin çıkarları ve ibadetlerinin sıradanlaştırılması için doldurulacak hala geniş bir boşluk var. Rejimin Tahran’dan kopma kararı alması halinde olacakları hesapladığı ya da Hizbullah’ın tepkisinden korktuğu için de değil. Aksine rejimin asıl sebebi, ayakta kalmasının İran ile yaptığı müttefikliği sürdürüp ülkedeki varlığını desteklemeye devam etmesine bağlı olduğuna dair tartışmasız bir güvencenin yerine başka bir seçeneğin peşine düşmesi halinde geleceğine kuşkuyla bakıp korkması. Peki, otoritenin yapısında bir değişiklik yapılmasını ve Suriye rejiminin başındaki kişinin devrilmesini içeren bir uzlaşma hakkında zaman zaman batıdan açık mesajlar ve Rusya’dan kapalı işaretler geldiğinde durum nasıl oluyor?
Bugün en zayıf durumunda olan ve kendisini destekleyen ve devam etmesini sağlayan tarafların çıkarlarına ters düşen bağımsız bir tavır almak için aşağılanmış ve esir olmuş bir otorite nasıl olabilir? İnsanlığa karşı açıkça suçlar işlemiş ve hesaba çekilebileceğini anladığı andan itibaren yaptıklarından paçayı sıyırmak için haydut İran müttefiğinden daha sadık birini bulma hesaplarına giren bir otorite nasıl olabilir?
İkinci nokta: İran’ı Suriye’den çıkarma hedefinin arkasında Rusya’nın olduğuna inanmak aceleci bir hüküm. Zira Rusya bunun, Tahran’ın nüfuzunu koruma ısrarı ile çarpışacağını ve ağır kayıplara ya da sonu gelmeyen bir savaş bataklığına doğru sürüklenmesine sebep olabilecek bir çatışma kapısını aralayacağını biliyor. Özellikle de Rusya’nın dünya üzerinde tansiyonun yüksek olduğu pek çok bölgede nüfuz üzerinde çatışma kartlarını güçlendirmek ve Suriye topraklarındaki savaşları yönetirken DMO ve Hizbullah milislerinin yeteneklerini kullanmak için İran’a hala ihtiyacı var! Ancak bu Moskova’nın İran’ın yayılmasından memnun olduğu anlamına gelmiyor. Aksine Moskova İran’ı, kendi planları ve çıkarları üzerindeki etkisini zayıflatacak şekilde kuşatmaya özen gösteriyor. Moskova’nın İsrail’in İran kuvvetlerine defalarca kez düzenlediği hava saldırıları konusundaki sessizliği ve aralarındaki çatışmayı birden fazla kez her iki tarafı da tatmin edecek şekilde ortak paydalar üzerinde uzlaşmalara dönüştürme isteği de bunun bir kanıtı. Belki de bu yaklaşım, İran’ın nükleer dosyası ile ilgilendiği kadar Tahran’ın genişleme planlarına yeterince ilgi göstermeyecek gibi duran Biden’ın Beyaz Saray’a gelmesiyle güçlendirebilir.
Üçüncü nokta: Hmeymim’deki toplantının üçüncü tarafı olarak İsrail’in, İran’ın Suriye’den tamamen çıkarılması konusundaki şartını kesin ve nihai bir talep olarak görmek bir nevi meseleyi basitleştirme gibi görünüyor. Aksine, bunu riskleri tartmak ve azaltmakla yetinmek gibi içinde asgari bir amaç saklayan sözlü bir şekilde yapılan maksimum bir duyuru olarak değerlendirmek daha doğru olur. Özellikle de İsrail uçaklarının bombalaması ne kadar çok ve güçlü olursa olsun Tahran’ın askeri olarak Suriye coğrafyasından çekilmesi için yeterli olmayacağını biliyor. Bu İsrail’in İran, Suriye veya Lübnan’da stratejik güvenliğini tehdit eden tehlikeli değişiklikler olduğunu hissetmesi durumunda yolun sonuna gitmeyeceği ya da olası bir savaş seçeneğine başvurmayacağı anlamına gelmez.
Düzeltmek için soruyoruz: Tel Aviv hükümeti, Tahran'ın Lübnan ve Suriye’de olduğu gibi bölgede yaşayan toplumlara zarar vermek, enerjilerini emmek, kalkınma ve bağımsızlığının temellerini yıkmak için benimsediği mezhepsel çatışmaları körükleme stratejisinden en çok kazançlı çıkan değil mi? İsrail'in İran'ın Irak'taki artan nüfuzu ve Hizbullah ile çeşitli Şii milislerinin Suriye’deki çatışmalara dahil olması karşısındaki sessizliğini nasıl açıklayabiliriz? İran'ın bölge ülkelerine baskı ve şantaj yapma tehdidi karşısında korkuların devam etmesi ve Erdoğan’ın bölgesel emellerini kuşatması ve otomatik olarak daha fazla Batı yardımı alması ona yararlı olmadı mı?
Her zaman olduğu gibi Tahran rejiminin yöneticileri, güçlerini Suriye’den uzaklaştırmak için baskı uygulanacağına ilişkin söylentileri alaya aldı. Bununla da kalmayıp şiddet içerikli imalarda bulunup tehdit ve korkutma amaçlı açıklamalarda bulundular. Bu durum, İsrail'in İran’ın Suriye'deki kuvvetlerine sık sık düzenlediği hava saldırılarına karşı aşağılayıcı bir şekilde boyun eğdikleri gerçeğini değiştirmiyor. Aksine hava saldırılarından kaçmak için hızla askeri güçlerini yeniden mevzilendirdiklerini ve Suriyelilerin içinde boğuldukları yaşam krizinde büyük bir meblağ sayılan 150 doları geçmeyen bir aylık maaş karşılığında Deyrizor, el-Meyadin ve Şam kırsalındaki Suriyeli gençleri aceleyle silah altına alarak canlı kalkan olarak kullandıklarını teyit ediyor.
İran'ın nükleer hedefleri ve bölgesel nüfuzu ile mücadele etme konusunda geniş çaplı ciddi bir uluslararası uzlaşma olması, İran’ı köşeye sıkıştırıp pençelerini kesebilir. Ancak bu, geride bıraktığımız onlarca yılda gördüğümüz gibi, yayılma politikasını yeniden canlandırmak için herhangi yeni bir fırsata yatırım yapmaktan onu alıkoymayacaktır. Bu nedenle, iki olasılıktan birinin gerçekleşmesi dışında İran’ı Suriye'den çıkarılması söz konusu değildir. Ya uluslararası meşruiyet kararlarına uygun olarak Suriyelilerin haklarını garanti altına alan siyasi bir değişiklik yapılıp çeşitli yabancı güçlerin ülkeyi terk etmelerine yönelik bir şart koşulacak -böylece Tahran'ın artık bu topraklarda kalma şansı bitmiş olacak ve sonsuza dek burayı terk etmek zorunda kalacak- ya da İran’ın içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal krizin kötüleşmesi ve muhaliflerinin ve girdiği bölgelerdeki kayıplarının artması, yöneticilerini hesaplarını gözden geçirmeye ve geri adım atmaya zorlayacak. Yöneticiler bunu da DMO’yu öne çıkarmak ve mezhepsel çatışmaları körükleyerek güç elde etmek için değil iç krizlerini ve sorunlarını çözmek için yapacak. Zira İran halkının yaşamları, yöneticilerinin yayılmacı politikası nedeniyle katlanılmaz bir boyuta ulaştı ve çoğu, bu acı döngüden kurtulmaya can atıyor.