Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Tunus gizemi

Devrimi bilen, bireysel ve kamusal özgürlüklerle dolu ikinci cumhuriyet anayasasını yazan, ayrıca sonuçlarında şeffaflık ve sandık egemenliği ile dünyanın tanık olduğu üç seçime giren bir ülke açısından Tunus meselesine değinmek bizi nitel harekete yakışan bir duruma götürmelidir. Yani bahis, Tunus mucizesi hakkında olmalı, Tunus gizemi hakkında değil.
Ancak yukarıda bahsedilen hareket, hak ve özgürlükler cephaneliği görünüşe göre bir mucizenin gerçekleşmesi ve Tunus’un kalkınma ve ilerleme yoluna girmesi için yeterli değil. Tunus deneyiminin en azından şimdiye kadar gösterdiği şey de budur. Bu nedenle biz gizeme odaklanacağız ve mucize hakkında konuşmayı bir kenara bırakacağız. Zira gizem, Tunus mucizesinin gecikmesinin bazı nedenlerini taşıyor.
Elbette gizem, mucizenin kendisinin yokluğuyla başlar. Çünkü mucize için gerekli koşulların çoğu irade dışında gerçekleşir. Bu noktada birbirini takip eden siyasi hayal kırıklıklarının, devrim sonrası coşkuyu söndürdüğünü varsayıyoruz. Bu durum, motivasyon ve kararlılık oluşturmak için toplumsal tarihiyle güçlükle zenginleştirilmiş bir mayayı temsil eden bir coşkudur. Tunus’un gerilemesine ilişkin yorum, ideolojiye tabidir. Zira modernistler, anayasalar, sol ve genel olarak sözde demokratik aile, özelde de Nahda Hareketi’ni ve genelde siyasal İslam’ı bu gerilemeyle ve devrimi kaçırmakla suçluyor. Aynı şekilde Nahda ve siyasal İslam, yönü kimsenin hesaba katmayacağı bir şekilde değiştirerek Tunus’u dış gündemler için çekici bir alan haline dönüştürmekle itham ediliyor. Tunus siyasal İslam’ı ise, onu dışlama girişimleriyle meşgul olan, ülkeyi ‘ekonomiye zarar veren ve insanların yaşam koşullarını kötüleştiren’ siyasi istikrarsızlığa sürükleyen muhaliflerini suçluyor.
Aslında bir gizem ve belirsizlikten çok bir Tunus kafa karışıklığı ile karşı karşıyayız. Bu karışıklığın nedeni, Tunus’un yıllardır ekonomik kriz, kontrol dışı ekonomik hakimiyet, yüksek fiyatlar, bozulan satın alma gücü ve Gafsa Fosfat Şirketi gibi devlet bütçesine katkıda bulunan devasa kurumların kötüleşme yaşamasından mustarip olmasıdır. Şirket, Tunus para birimi ve Tunus’un döviz stokundaki değer kaybı unutulmadan, enflasyon olgusuna yol açtı. Tüm bu baskılar karşısında devlet durumu, kalkınmanın durduğunu ve yönetici elitler için borçlanma ve vergi artırma dışında bir çözüm olmadığı göz önüne alınarak, koşulları daha da kötüleştiren sert bir vergi politikası ile ele aldı.
Bu noktada ortaya şu soru çıkıyor: Sağlıklı bir siyasi akıl, bu sorunlarla ve bunların korkunç birikimiyle nasıl başa çıkabilir?
Gizemin ve kafa karışıklığının ortaya çıktığı noktanın burası olduğuna inanıyoruz. Öyle ki siyasi akıl, gerçeklikten kopmuş ve çatışmalarla meşgulmüş gibi görünüyor. Bu da Tunus sorununu anlamayı zorlaştırıyor. Ekonomi sürekli çöküyor. Üç devlet kurumu ekonomik krizleri ele almak için siyasette birlik, amaç ve dayanışma ihtiyacını yakalayamadı. Anayasanın belirlediği şekilde birlik yönetimi yerine siyasi bir çatışma ısrarı var. Finansal kriz de korona krizi de yönetici siyasi sınıfı yeniden bir araya getirmeyi başaramadı. Salgın nedeniyle ölümlerin yüksek olması ve bununla birlikte artan hasta sayısı, uyanıklık anı yaratmayı başardı.
Tunus halkı, koronavirüs dolaylı ölüm haberleri ve virüsün yayılmasından ekonomik olarak etkilenenler ile halk, egemen siyasi elit arasındaki güven krizini derinleştiren siyasi krizler arasında yaşıyor. Özellikle hükümetin Tunuslular için asgari aşı miktarını temin etmekte gecikmesi olmak üzere ülkenin mevcut önceliklerine ilişkin zayıf siyasi farkındalığı gösteren bakanlık değişikliği sorunu mevcut. Başka bir ifadeyle, politikacıların endişeleri Tunusluların mevcut beklentilerinden oldukça uzak. İnsanlar, koronavirüsün yayılmasına, işsizliğe ve sağlık koşullarına çözüm beklerken yönetici sınıf ise bakanları muaf tutma, bakanlık değişiklikleri yapma, Temsilciler Meclisi’ndeki tartışmalar ve cumhurbaşkanlığına gönderilen zehirli madde haberi meseleleriyle meşgul. Sonuç olarak Tunusluların yaşadıkları tüm zorluklarla yüzleşmeleri, zihinlerdeki Tunus’taki köklü devletin zayıflığı fikrini doğruluyor. Bu durum, üç devlet kurumu ile siyasi parti arasındaki bölünmeler ve yarım asırdan uzun bir süre başkanlık sistemiyle yaşamış bir ülkede parlamenter sisteme uyum sağlama zorluklarından kaynaklanıyor.
O halde tedavi, sorunları aşma, birlik ve siyasi tepki talep eden gerçek durum bir çatışma halindedir.
Tunus gizeminin göstergeleri, durumu kurtarma, çözüm üretme ve bulma iradesinin yokluğunun nedenlerini sormamıza yol açıyor. Kısır bir döngüye girme gerçeği, Tunus’taki siyasi istikrarın tüm siyasi aktörlerin çıkarına olmadığını varsaydığı için bu soru ise bizi başkalarına götürüyor. Bir başka ifadeyle Tunus’u istikrarsız ve ekonomik huzursuzluk içinde tutmaya çalışan hegemonik bir irade mevcut.
Ancak gençler haftalarca şekil ve ifade olarak şok edici protestolara katılırken Tunus’un gizemli halinden yararlanan siyasi taraf bu durumu daha da uzatabilir mi?
Siyasi sınıf ülkenin iç sorunları dışındakilerle de meşgul olduğunda ve siyasi bir sağırlık politikası uyguladığında, bilinen siyasi tarih, sıkılmadan kendini tekrar edecek. Tarih, bardağı dolduran ve daha sonra taşıracak olan son damlaya ulaşacak.
Tunus’taki büyükler, ofislerde ve parlamentoda tartışırken ideolojik gerginlikle meşguller. 14 Ocak 2011 tarihinde devrim patlak verdiğinde çocuk olan bir genç, ideolojik bağlarla ilgilenmiyor. Kendini Tunuslulara, ‘halk ile siyasi sınıf arasındaki uçurumun derinliğini ve gençler ile kendinden daha büyük nesiller arasında gerçeklik perspektifinde mesafenin uzunluğunu’ gösterecek şekilde ifade ediyor.