Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Devlet projesi ve İsrail aşısı

Bölgemiz birçok krizden geçti ve çok az Arap ülkesi çevresinde olup bitenden ders aldı. En önemli projenin devlet projesi olduğunu anladı. Devletin prestiji ve istikrarı, vatandaşlarının hakları, etkin ve bölgemizin yaşadığı tüm fırtınalara karşı korunmuş bir devletin asıl proje olması gerektiği dersini çok azı kavradı.
Bunlar abartılı sözler değil, Libya, Suriye, Lübnan, Yemen gibi sadece rejimlerin değil, devletlerin çöküşüne tanık olan ve olmaya devam eden bölgemizin gerçekliğidir. Şiiler dahil Iraklılar uyanıp İran’ın müdahalelerine karşı çıkmasalardı Irak da bu ülkeler gibi her türlü senaryoya açık hale gelecekti.
Birinci ve Saddam Hüseyin rejimini deviren İkinci Körfez savaşlarından, İran ve onunla birlikte Müslüman Kardeşler, El Kaide, DEAŞ ve diğer yozlaşmış akımların yayılmaya başlamasından beri Körfez ülkeleri dışında Arap ülkelerinin durumu gittikçe kötüleşiyor.
Bölgemizde tüm bu yaşananlara rağmen, bilhassa projesinin bir bölümü devlet kavramını çökerten, İsrail ve Batı’ya karşı direniş iddiasında bulunan, ancak İran’ın koluna giren ülkelerde devlet kavramı, projesi ve korunması büyük bir gerileme yaşıyor.
Bugün bölgemiz yeni yönetimi altında ABD’nin kendisine karşı nasıl bir pozisyon benimseyeceğini beklerken, devlet kavramını pekiştirmeye şiddetle ihtiyacı var. ABD veya Avrupa’nın tutumları ne olursa olsun bölgemizin buna çok gereksinimi var.
Bu, bölge ülkelerinin menfaatler diline ve siyasi rasyonaliteye öncelik vermeleri, hatta Filistinlilerin arzu ettikleri devletlerini elde etmelerine yardımcı olmak için barış kavramını gözden geçirmeleri gerektiği anlamına geliyor. Aynı şekilde, Arap Birliği'nin de rolünü gözden geçirmesini gerektiriyor.
Bugün elimizde Suudi Arabistan’ın yasalar ve düzenlemelerle gerçekleştirdiği bir iç reform ve kalkınma, hatta bir sosyal sistem reformu modeli var. Bu model, sürprizlere ve anlık tepkilere karşı hazırlıksız değil tam anlamıyla ülkesinin iç işlerine hakim, yöneten bir devlet kavramını pekiştiriyor. Dediğimiz gibi Suudi Arabistan da bunun iyi bir temsilcisi. Mısır’ın istikrarının korunması ve ayağa kaldırılması için harcanan çabayı, aynı şekilde diğer Körfez ülkelerinde olup bitenleri görüyoruz. Maalesef geleceğe yönelen her Arap ülkesi, sınırlarında İran ve Türkiye’nin yol açtığı kargaşa ve yıkım içinde boğulan başka bir Arap devleti buluyor.
Suudi Arabistan için bu ülke Yemen iken, Körfez ülkeleri için İran, Mısır için Libya ve oradaki Türk rolü, Sudan için de Etiyopya’dır. Bu listeyi daha da uzatabiliriz. Dolayısıyla bölgemiz için ülkesini yok eden sloganlar yerine, devlet projesine odaklanmaktan başka bir yol yok.
Devlet kavramı üzerine gerçek bir Arap uzlaşısı, başkalarının Arap ülkelerine saygı duyması ve işlerine karışmamaları demektir. Aynı zamanda İran ve Türkiye’nin müdahalelerine kapıyı kapamak, vatandaşlığın değer kazanması, radikallik ve mezhepçiliğin yenilgisi demektir. Bütün bunlar, sloganların değil menfaatler ve ciddi iş birliği dilinin pekişmesini sağlayıp, yalancı direniş ve karşı çıkış dönemine dönmememizi, bazılarının bundan sonra Müslüman Kardeşler müftüsünün “Mısır’ın canı cehenneme” ifadesi gibi ifadeler kullanmaya cesaret edememesini garanti edecektir.
Ülkelerimizin ulaştığı duruma inanmayanlar, yıllardır İsrail’e karşı direniş ve karşı çıkma iddiasında bulunan Esed rejiminin şimdi nasıl İsrail'den korona aşısı yardımı aldığına bakabilir.
Bu nedenle, devlet projesi kavramını daha geniş ve ciddi bir şekilde takviye etmeye çalışmak bizim için çok önemli. Böylece, hiçbir işe yaramayan sloganların peşinden gitmek yerine, bu kavram hem ılımlı ve güçlü ülkelerimizin hem de Arap Birliği’nin projesi olabilir.