Vitaly Naumkin
Rusya Bilimler Akademisi 'Oryantalizm Enstitüsü' Başkanı
TT

‘On birli’ grup Arap-İsrail ihtilafını çözmede başarılı olacak mı?

2002 yılında, Madrid'de, Ortadoğu'da bir çözüm için uluslararası arabuluculardan oluşan bir "Dörtlü" kuruldu. Avrupa Birliği, Rusya, ABD ve Birleşmiş Milletlerden oluşan bu Dörtlü, 1991’deki konferanstan sonra devam eden Madrid sürecinin sponsoru olan ABD- Rusya ikilisinin yerini aldı. Daha sonra, bilindiği üzere, Dörtlü'nün çalışmaları çoğu zaman çatışan tarafların yanı sıra dış aktörlerden de birçok eleştiriye maruz kaldı. Bu Dörtlü'nün çalışmalarını daha verimli hale getirmek için, yenileme dahil olmak üzere çeşitli girişimlerde bulunuldu. Uluslararası toplumun çoğunluğunun karşı çıktığı feshedilmesi çağrıları bile yapıldı.
14 Aralık 2020'de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, BAE’li mevkidaşı Şeyh Abdullah bin Zayed Al Nahyan ile Moskova'da düzenlediği ortak basın toplantısında, Ortadoğu'da çözüm için Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün'ü içeren ek bir arabulucu Arap Dörtlüsü de bulunduğunu belirtti. Uluslararası ve Arap Dörtlüsü'nün doğrudan Filistin-İsrail müzakerelerinin yeniden başlatılması koşulları üzerinde anlaşmaya varmak için çabalarını birleştirmesi çağrısı yaptı. Lavrov, Rusya'nın Arap Birliği’ni Uluslararası Dörtlü'nün çalışmalarına dahil etme önerisine de atıfta bulundu.
Ancak, birkaç nedenden ötürü, bu konuda hiçbir ilerleme kaydedilmedi ve olaylar o kadar hızlı gelişti ki, önceki fikirlerin ona ayak uyduramadığı anlaşıldı. Şimdi fikirler konusundaki yaratıcılığı inkar edilemeyecek Moskova'dan yeni bir  fikir geldi. Bu, İsrail ile bir dizi Arap ülkesi arasında normalleşme adı verilen son dönüşüm dahil olmak üzere siyasi koşullardaki dönüşümleri hesaba katan daha cüretkar bir fikir. Bu fikir. 31 Mart’ta Valdai Uluslararası Diyalog Forumu’nun Rusya Bilimler Akademisi Doğu Bilimi Enstitüsü (Oryantalizm Enstitüsü) ile ortaklaşa düzenlediği Ortadoğu temalı 10. oturumunda yaptığı konuşma sırasında Rusya Dışişleri Bakanı tarafından açıklandı.
Fikrin özü aynı; Filistinliler ve İsrail arasında doğrudan müzakerelerin yeniden başlaması. Bununla birlikte, uluslararası arabulucu formülünün çerçevesinin genişletilmesini öneriyor. Uluslararası Dörtlü'nün (Rusya, ABD, BM ve AB) üyelerine ek olarak, İsrail ile diplomatik ilişkileri olan 4 Arap ülkesini (yani Mısır, Ürdün, BAE ve Bahreyn), çatışmanın taraflarını (İsrail ve Filistin) ve BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan Arap Barış Girişimi'nin sahibi olarak Suudi Arabistan’ı kapsıyor. Böylelikle uluslararası "Dörtlü", "On birliye", yani on bir kişilik bir gruba dönüşüyor. Bu format kapsamında gayri resmi istişarelerin yapılması bekleniyor. Lavrov, kendisine sorulan sorulardan birine yanıt olarak, bunun Batı'nın, BM’nin, AB'nin ve Filistinlilerin reddetmediği tam bir Rus fikri olduğunu vurguladı.
Bu, Ortadoğu'da çözüm konusunda Moskova ile Washington arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin başlamasının olası olduğu anlamına mı geliyor? Böyle umutlar beslemek için gerekçeler var. Bölgeyle ilgilenecek Amerikan ekibinin oluşumu nihayet tamamlandığında, bu umutların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini göreceğiz.
Elbette, arabulucu formülünde önerilen "revizyon" uğruna, ki sadece bu amaçla değil, bölgedeki hemen hemen tüm ülkelerle yakın ilişkilerini sürdüren Moskova, zor bir sorunu çözmeli, yani normalleşme sürecine yönelik tutumunu formüle etmeliydi. Bu sorun Lavrov'un defalarca dile getirdiği gibi genel olarak normalleşme süreci, “hukuki yöntemlere dayalı medeni iletişim kanalları açan” olumlu bir olgu. Ancak aynı zamanda, " Normalleşme süreci, mevcut BM kararları temelinde çözülmesi gereken Filistin meselesini marjinalize etmemeli ve unutulmasına neden olmamalı". Moskova hala Filistin ile İsrail arasında doğrudan müzakerelerin gerekli olduğuna inanıyor ve bunun için platform sunmaya hazır.
Bu bağlamda, Valdai Forumu’nun özel oturumuna bir kez daha dönmeliyiz. Oturumda Rusya Dışişleri Bakanı'na yakın zamanda Ortadoğu'daki faaliyetlerini önemli ölçüde yoğunlaştıran Rusya’nın ortaklarından Çin’in Rusya ile rekabet ettiğine dair tezahürler hakkındaki görüşleri de soruldu. Gözlemciler ve analistler bile Pekin'in Ortadoğu politikasında yeni bir aşamadan ve bölgeye artan ilgisinden bahsetmeye başladı. Pekin'in son girişimlerinin, özellikle de İsrail ile Filistin arasında olası bir doğrudan diyalog için bir Çin platformu sağlama önerisinin veya Körfez'de kolektif bir güvenlik sistemine dair önerdiği vizyonunun, Rusya Federasyonu'nun girişimleriyle bir dereceye kadar paralel yollar izlediğine dikkat çekiyorlar.
Lavrov'un cevabı, etkinliğe katılanlar arasında özel ilgi gördü. Dışişleri Bakanı, "Çin'in dünyanın tüm bölgelerinde çıkarları olan bir süper güç olduğunu" ve küresel çıkarlarının "gerçek küresel yeteneklerle desteklendiğini" belirtti. Bakan Lavrov, Çin'in "Bir Kuşak ve Bir Yol" kavramının çok ciddi bir ekonomik temele sahip olduğunu vurgulayarak, AB ve ABD'nin NATO çatısı altında ekonomik "genişlemeye" bir alternatif oluşturma görevini üstlenmesinin bunu kanıtladığını vurguladı. Rus Bakana göre, Rusya adil rekabeti destekliyor, ancak "bu durumda hem Çin'e hem de Rusya Federasyonu'na karşı haksız yöntemler kullanılıyor." Lavrov ayrıca "Çin bizim yaptığımız gibi bölgede kendi çıkarlarını savunma hakkına sahiptir" dedi.  Açıktır ki, girişimlerdeki hiçbir paralellik, imkanlardaki farklılıklar hesaba katılsa dahi iki ülkenin bölgede stratejik ortaklık yolunda izledikleri iyi ayarlanmış rotayı sarsamayacak.      
Moskova'daki Valdai Forumu’nun Ortadoğu'ya tahsis edilmiş son özel oturumu, Rusya'nın kamusal yaşamında önemli bir olay haline geldi. 19 ülkeden önde gelen siyasi ve sosyal figürler, uzmanlar ve analistlerin yer aldığı katılımcılara sunulan raporda, uzun zamandır dış etkilerin alıcısı sayılan Ortadoğu'nun birdenbire yalnızca küresel politika laboratuarında değil, küresel kalkınmada da yeni yönelimlerin kaynağına dönüştüğü vurgulandı. Modern dünya için önemli olan birçok olgu ilk olarak bu bölgede ortaya çıktı ve buradan dünyanın geri kalanına aktarılmaya başladı.
Buradan yola çıkarak, merkez ve çevre (batı, doğu, kuzey ve güney) kavramı üzerinden dünya siyasetinin şematik tanımının yeniden düşünülmesi gerektiği sonucuna varılıyor. Dünyada belki de bir merkez veya çevre yoktur, zira Batı alternatifi hala belirsiz olsa da, genel olması gereken bazı değerler ve idealler sunarak, insani gelişme yollarını belirleme yeteneğini kaybetmeye başladı.