İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Kartal ve ejderha... Fay hatları ve temas noktaları

Geçtiğimiz Çarşamba, ABD Başkanı Joe Biden Beyaz Saray'ın kalbinden, ABD Kongresi’ndeki Cumhuriyetçi üyelerin ABD altyapısına yapılacak büyük yatırımlarla ilişkili projelerini onaylayacağını umarak, dikkate değer bir çağrı yaptı.
Çin, Biden'in planı kabul etmeleri ve Çin'le yüzleşmek için gerekli bir araç olarak ve kendi ifadesiyle "Amerika'nın dünyadaki tek güç olarak kalması için" rakiplerini ikna etmeye çalıştığı Aşil topuğuydu.
ABD kartalı ile Çin ejderhası arasındaki fay hatlarını ve kızgın temas noktalarını anlamak için, Washington’da yakın zamanda yayınlanan “Trump’tan Biden’a… ABD ulusal güvenliğine giden yol” başlıklı ABD raporuna bakmamız gerekebilir. Söz konusu rapor Askeri ve Siyasi Güç Merkezi ve Siber İnovasyon Merkezi ile iş birliği içerisinde dünya çapında 35 siyasi araştırmacının katkılarıyla yapıldı ve Demokrasileri Savunma Vakfı (FDD) tarafından yayınlandı.
Rapor, ABD’lilerin kalplerinde Çin’e karşı besledikleri düşmanlık duygularını gözler önüne seriyor. Eski Başkan Donald Trump'ın Beyaz Saray'da geçirdiği dört yılın ticari gibi görünen ve Amerikalıları Pekin ile yaklaşan çatışmalara hazır ve bekler hale getiren gerilimin tırmanmasına yol açtığı bir sır değil. Trump’ın “Çin virüsü” olarak nitelendirdiği yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını patlak verdikten sonra hem kader hem de varoluşsal olarak sona eren çatışmanın.
Özellikle Kovid-19’un neden olduğu büyük ekonomik kayıplar akabinde yarattığı sıkıntılara ve gelecekteki sonuçlarına rağmen önemli olsa da Çin ile mücadele artık ekonomik sınırların içinde değildir. Amerika genelinde, Amerikan imparatorluğunun bugününü ve geleceğini ideolojik olarak tehdit eden derin endişeler ortaya çıktı.
Geçtiğimiz dört yıl içinde Trump yönetimi, Çin’e yönelik politikasını yerel ve küresel izleyici kitlesine anlatmak için yoğun çaba sarf etti.
2019 yılında ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı, Federal Soruşturma Bürosu (FBI) Direktörü, Dışişleri Bakanı ve Başsavcı, Çin Komünist Partisi’nin oluşturduğu tehdidi anlatan bir dizi konuşma yapmıştı. Belki de ABD meselelerini inceleyen biri Pompeo'nun oldukça açık olan şu ifadesini hatırlayacaktır: “Şu an harekete geçmezsek, Çin Komünist Partisi en nihayetinde özgürlüklerimizi elimizden alacak ve toplumumuzun yüzyıllarca inşa etmek için çok çaba harcadığı ilkelere dayalı sistemi yıkacak.”
ABD Ulusal Güvenlik raporu, Trump’ı, Çin ile tek taraflı savunma yöntemiyle mücadele etmekle suçluyor. Konfüçyüsçü Çin’i anlamada entelektüel olarak zayıf olan Trump, Çinlilerin varoluş konusuna ontolojik bir bütün olarak yaklaştıklarını, hayatın hiçbir dairesini bir diğerinden ayırmadıklarını ve hatta milletler arasındaki çatışmayı hayatın akışı içerisindeki doğal bir durum olarak gördüklerini gözden kaçırdı. Belki de en yüksek ve en değerli Çin emellerine ulaşmak için sivil ve askeri birleştirmeye iten sebep buydu. Çin’in en büyük amacı eski imparatorluklarını yeniden diriltmek ancak acele ve telaş olmadan… Trump yönetiminin Pekin'le mücadele etmek için ABD’nin müttefikleri, ortakları ve özel sektörle koordineli bir çaba organize etme konusunda başarısız olmasının sebebi bu muydu?
Rapor tutanakları ilgi çekici bir paradoks olduğunu ortaya koyuyor; dış dünyayla rahatlıkla başa çıkmada ilk sırada olan Çin, Barack Obama’nın sekiz yıllık yönetiminde karşısında içine kapanan bir ABD buluyor. Dünyayı umut için cesaretlendireceğine inandıran Obama, ülkesinin dış işlerini perde arkasından yürütmeyi tercih etmişti.
Pekin ve Washington arasındaki rekabetin gerilimin arttığı potansiyel noktaya kadar yoğunlaştığı bu sahne ellerindeyken, Başkan Biden'in son projelerine ilişkin soruyu kastediyoruz ve Çin'in ilerlemesini durdurmak için gerçekten yeterli mi?
ABD Başkanı Kongre üyelerine, özellikle de kalkınma için borç almayı reddedenlere hitaben yaptığı konuşmasında “Çin’in dijital altyapısına, araştırma ve geliştirmeye yatırım yapmadan önce beklediğini düşünüyor musunuz?” şeklinde bir soru yöneltti.
Biden Çin’in beklemediğini ve ileride ABD demokrasisinin kendisine ayak uydurma konusunda çok yavaş ve bölünmüş olacağına güvendiğini söyledi. Washington, son yıllarda Çin’in ABD’nin gücünü kontrol altına almak için kollarını uluslararası kurumlara doğru uzattığını fark etti. Washington bu hamleyi, Pekin’in dar çıkarlarına hizmet etmek olarak yorumladı. Bunun delili özellikle Kovid-19 salgını yayıldığından beri Pekin ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) arasındaki ilişki olabilir. Bu ilişki hakkında şüpheler hala kol geziyor. Bu durum ABD’nin Trump döneminde WHO’dan çekilmesine yol açmıştı. Ancak dikkat çekici soru şu: “Gürül gürül gelen Çin akıntısına karşı koymak için Huawei gibi Çin merkezli bir şirketi veya TikTok gibi uygulamaları yasaklamak yeterli olacak mı?”
Bugün ABD’nin en temel ve korkunç sorunu, iç bölünmeler ve söylendiği gibi burnunun ucundan ötesini göremeyen siyasi bir entrika ruhudur. Son başkanlık seçimleri, özellikle Dünya Savaşı’nı izleyen on yıllar boyunca tüm dünya için bir rüya ve örnek teşkil eden ABD ruhuna karşı mağlup olan ABD’nin çıkmaza girmiş gerçek halini gösterdi.
Elimizdeki raporu hazırlayanlar, Washington’un önce iki büyük ABD partisi olan Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti arasında baskıcı Pekin rejiminin yurtdışında diktatörlüğünü yaydığı, ABD liderliğini zayıflatmayı hedeflediği ve farklı uluslararası kurallar ve standartlar oluşturmaya çalıştığı konusunda görüş birliği sağlaması gerektiğini düşünüyor.
Dünya, ABD’nin Çin hakkındaki bu görüşüne katılıyor mu?
Kesinlikle hayır; zira Çin her geçen gün dünyanın doğusunda ve batısında yeni müttefikler buluyor. Bu durum Biden liderliğindeki ABD’yi şu soruya tatmin edici ve net bir cevap aramakla yükümlü kılıyor: “Washington gün geçtikçe daha fazla dost kaybederken Çin neden daha çok ​​sevilir ve arzu edilir oldu?
Bir başka bütünleyici değerlendirmede görüşmek üzere...