Mısır, Sudan ve Etiyopya’nın tartışmalı Addis Ababa Barajı projesi nedeniyle 10 yıldır devam eden çatışmaya bir çözüm bulmaya yönelik geçen haftaki son girişimi başarısız oldu. Kongo’nun başkenti Kinşasa’daki toplantılar öncesinde gerginlik yüksekti. Mısır, Etiyopya’nın Nahda (Rönesans-Hedasi) Barajı’nı ikinci doldurma aşamasına başlamak için önümüzdeki yaz yağmur mevsiminden yararlanmasından önce bir anlaşmaya varmak için bunun son fırsat olduğu konusunda uyardı. Ayrıca barajın, yüzde 90’ından fazlası Nil’den gelen su kaynaklarına zarar vereceği uyarısı yaptı. Ancak Etiyopya, elektrik üretmek için 5 milyar dolarlık projeye ihtiyaç olduğunu savunuyor. Bu bağlamda Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi görüşmelerin başlamasından önce bile ‘kimsenin, Mısır sularından bir damla bile almasına izin verilmeyeceğini, aksi taktirde bölgenin hayal edemeyeceği bir istikrarsızlığa düşeceğini’ söylemişti.
Etiyopya, müzakerecilerin herhangi bir ilerleme kaydetmeden Kinşasa’yı terk etmesi sonrasında baraj rezervuarını doldurmaya devam etme planlarını değiştirmeyeceğini duyurdu. Bu durum, Sisi’yi Mısır’ın su payı üzerindeki herhangi bir etkiyi önlemek için ‘tüm seçeneklerin açık’ olduğu konusunda uyarıda bulunmaya sevk etti.
Etiyopya, Sudan sınırına yakın nehrin Mavi Nil kolu üzerinde Büyük Etiyopya Nahda (Rönesans) Barajı’nı inşa etmeye başladı. Afrika’nın en büyük barajı olan mega proje, Etiyopya’daki kalkınmayı desteklemek ve ülkeyi bölgesel bir ağırlık merkezi haline getirmek için tasarlandı. Geçen temmuz ayında ise baraj doldurulmaya başlandı. Akış yönündeki su seviyelerine doldurulma hızı, Sudan ve Mısır’ın barajın ortak yönetimi için çağrılarda bulunmasına yol açtı. Ancak Etiyopya bu çağrıları reddetti. Baraj tamamlanmaya yaklaşırken, çıkmaz konusunda müzakerelerle bir çözüm bulma çabaları da giderek daha riskli hale geldi.
Bu yılın başlarında Afrika Birliği’nin (AfB) başkanlığını devralan Kongo Demokratik Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Felix Tshisekedi, bir anlaşmaya varmak için el uzatan son üst düzey muhatap oldu. Ancak görüşmeler, üçüncü güne kadar uzatıldıktan sonra bile Etiyopyalı yetkililer, Sudan ve Mısır’dan Avrupa Birliği (AB), ABD ve Birleşmiş Milletler’den (BM) yetkilileri arabulucu kılmak için sunulan öneriyi kabul etmeye ikna edilemedi. Etiyopya, görüşmelerin ardından ülkenin Nil Nehri’ni kullanma konusunda mevcut ve gelecekteki meşru haklarından mahrum bırakacak bir anlaşmaya giremeyeceğini bildiren bir açıklama yaptı. Bu ayın üçüncü haftasında bir müzakere turu daha yapılması planlanıyor.
Daha sonra Uganda ve Mısır, "terörizmle mücadele" hususunda askeri istihbarat alışverişinde bulunmak üzere bir anlaşma imzaladılar.İki ülke zaten Nil'in sularını paylaşıyor ve anlaşma askeri ve güvenlikle ilgili, Büyük Rönesans Barajı üzerindeki müzakerelerin başarısızlığıyla hiçbir ilgisi yoktur.
Bu devasa su projesi konusunda iki yıl önce seçilen UNESCO Uluslararası Hidroloji Programı Başkanı Dr. Fadi Kamir, dünyanın karşı karşıya olduğu güvenlik sorunlarına dikkat çekti. Dr. Kamir, ortak havzalar su kültürü oluşturmak ve barışı sağlamak için ‘hidrolojik diplomasi’ terimini türetti. Terim, 4 unsura dayanıyor. Bu unsurların ilki kıyıdaş ülkeler arasında paylaşılacak ortak bir veri tabanının düzenlenmesi, ikincisi nehir kıyısındaki devletler arasında suyun eşit paylaşımı ve kullanımı için ortak bir yasal zemin oluşturulması ve bunun aşağı havza devletlerini etkilememesi. Üçüncüsü, devletler arası bir Ortak Havza Kurulu’nun kurulması ve dördüncüsü de İngilizce ‘Nexus’ adını verdiği, yani su, enerji ve gıda arasındaki bağ üzerindeki çalışmaların desteklenmesi.
Kamir’in üzerinde durduğu formüle göre ilk olarak nehirleri paylaşan ülkeler arasındaki iş birliği lüks değil, kaçınılmaz bir konu. Bu iş birliği, tüm devletlerin çıkarlarının dikkate alınması için uluslararası hukukun ilke ve normlarına dayanmalıdır. İkinci olarak, herkese yol gösterecek bir siyasi irade ve paylaşılan su kaynaklarının adil ve makul kullanımına yönelik sağlam bir istek olmadan sınır ötesi iş birliği gerçekleşmeyecektir. Üçüncü olarak Mısır, Sudan ve Etiyopya’nın bir anlaşmaya varamaması üzücü bir durumdur. Dördüncü olarak barajın doldurulması ve işletilmesiyle ilgili olarak herkes açısından yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaya varmak için, Mısır ve Sudan’ın önerdiği tarafların yardımıyla baraj müzakerelerinin derhal ve ikinci dolum başlamadan önce yeniden başlatılması umududur. Beşinci olarak, bir anlaşmaya varılamaması bölgede tehlikeli bir duruma yol açacaktır.
Dr. Kamir’in sınırları aşan sularla ilgili ortaya koyduğu her şey, kendisinden önce kimsenin atmadığı uluslararası bir adım, durum olarak kabul ediliyor. Mevcut krizde Etiyopyalıların rızası dışında bir çözüm olmadığına, şu an yaptıklarının ise iç sömürü için olduğuna inanıyor. Ona göre bu, bir mühendislik barajından çok siyasi nitelikte bir hamle. Öyle ki Başbakan Abiy Ahmed seçimlere hazırlanıyor. Dr. Fadi Kamir’e, Etiyopya’yı kimin tehdit edebileceğini sorduğumda “Sadece ABD’liler. Şu an, Etiyopya’nın biraz aldanmasına izin veriyorlar” yanıtını verdi. Ancak Cumhurbaşkanı Sisi’nin geçen hafta yaptığı açıklama oyunun kurallarını belirledi; “Bugünden sonra şakaya yer yok.”
Bu durum, geçen pazar günü Etiyopyalıları, su verilerini Mısır ve Sudan ile paylaşma isteklerini açıklamaya sevk etti. Dr. Kamir sorunun, Sudanlıların su üzerinde egemenlik anlamına gelen ‘Hermann ilkesine’ başvurması olduğunu ve bunun tüm uluslararası anlaşmalarla çeliştiğini ortaya koydu. Ancak Etiyopyalıların geniş bir manevra alanı yok. Çünkü Mavi Nil onların mülkü değil, aksine 3 ülkeye ait. Mısır’ın bölgeyi istikrarsızlaştırmak için birçok güçlü yolu var. Dr. Kamir, Mısır’ın diğer ülkelerle olduğu gibi, ‘terörizm’, ‘Müslüman Kardeşler’ ve ‘DEAŞ’ ile mücadele konusunda uzlaşı sağladığı için Uganda’nın tavrının üzerinde durmadı. Beyaz Nil, diğer Afrika ülkelerinde olduğu gibi Uganda’dan geçiyor. Mavi ve Beyaz Nil, Hartum’da buluşuyorlar. Dr. Kamir, uluslararası hukukun kıyıdaş devletlerin iş birliği yapmasını gerektirdiğini ve ‘su, enerji ve gıda’ olarak sıralanan üç başlığa dayanmadığı sürece sorun olmadığını belirtti. Dr. Fadi Kamir’e göre üç ülke, yani Etiyopya, Mısır ve Sudan gıdaya ihtiyaç duyuyorlar. Mısır, aynı zamanda kendisini enerji hususunda güvence altına aldı. Kendisini enerjide güvence altına almak amacıyla, statüsünün gelişmesi için fon sağlamak üzere Beyaz Nil’in geçtiği Afrika ülkelerine satış yapmak isteyen Etiyopya açısından ise durum tam tersi. Sudan’a gelince; gıdaya sahip ama enerjisi bulunmuyor. Baraj Sudan’ı etkiliyor. Çünkü 15 milyar metreküpün hemen doldurulması, 7 içme suyu arıtma tesisinin aksamasına neden olacak. Aynı zamanda Mısır’a doğru inen alüvyonun faaliyetini de yok edecek. Bu sebeple çözüm ‘su, enerji ve gıda’ ilkesine dayanmalıdır.
Taraflar, öncelikle Kamir’in önerdiği ‘hidrolojik diplomasiye’ güvenmeyerek, aksine hemen ‘siyasi sürece’ geçerek hata yaptılar. Barajın 70 milyar değil, 14 milyar metreküp olması gereken büyüklüğü konusunda anlaşmak daha iyiydi. Zira 8 bin megavat üretim, barajın büyüklüğünün fazla değil, 14 milyar olmasını gerektiriyor. Daha sonra suyun,yoluna devam etmesi için bir ‘dolusavak (Spikkway)’ inşa edilirdi. Dolum, aşamalar halinde olmalıdır, aynı anda değil. Ayrıca taraflar, bir havza kurumu ve yargı komitesi kurarak kurumsal süreci de gözden kaçırdılar. Örneğin sel tarihleri, kıtlık sorunu veya barajın iklimsel etkisi hakkında veri paylaşmadıkları ve dolum sürecini incelemedikleri için şu an başarılı olamayan bir Nil Girişimi mevcut. Bu bağlamda Dr. Kamir’e göre Cumhurbaşkanı Sisi, 2015 yılında iyi niyetli bir şekilde Etiyopyalılara şunları söyledi: “Baraj hususunda önce Mısır ile, özellikle de 14 milyar olan depolama miktarı konusunda uzlaşmış olmalısınız.”Ancak söz konusu dönemde Mısır, siyasi ve güvenlik açısından istikrarsız durumdaydı ve yeterince baskı yapamıyordu.
Dr. Kamir, savaşı uzak bir ihtimal olarak görüyor. Öyle ki Mısır, Etiyopya’yı içeriden istikrarsızlaştırmaya yetecek şeylere sahip. Özellikle artık Mısır ve Sudan arasında siyasi ve askeri bir ittifak var ve Güvenlik Konseyi’ni (BMGK) ve uluslararası grubu, Etiyopya’yı izole etmek için kullanacak.
Diğer yandan güvenilir kaynaklara göre Türkiye, Etiyopya’nın arkasında duruyor. Bu, Türkiye’nin Irak ve Suriye’de benimsediği strateji ile aynı. Topraklarından nehirlerin çıkacağı müttefik devletler arıyordu ve ortaklık meselesiyle çelişen ‘Hermann ilkesi’ ve uluslararası sular üzerinde egemenlik meselesi mevcut. O halde Abiy Ahmed’in kendisi için bir referans elde etmek istediğini unutmamalıyız. Ancak Mısır’ın böyle bir şeye fırsatı yok. Kaynaklar bunun Erdoğan’ın stratejisi olduğunu iddia ediyorlar.
Irak ile eylül ayına kadar doldurmayacağına dair görüşmeler yürütülmesine rağmen Mayıs 2019’da doldurulmaya başlanan Türkiye’deki Ilısu Barajı’nı hatırlamamız gerekiyor. Durum, o yıl Bağdat şehrini etkilemişti. Türkiye şu an bu durumu terk etti.
Egemen su yönetimi kavramı, Etiyopya’da halen benimseniyor ancak bunu başaramayacak. Ayrıca nehir kenarında yer alan bir ülke olan İsrail’in susuzluk politikası çerçevesinde Filistinlilerle birlikte benimsediği ‘suyun militarizasyonu’, Ürdün Nehri havzasındaki ve her ikisi de Lübnan’a ait olan Şebaa çiftliklerindeki ve Hermon Dağı’ndaki su kaynaklarının işgal edilmesi meseleleri de mevcut. Durum, böyle devam edemez. Zira BM, suyun her insan için bir hak olduğunu ilan etti.
Sonuç olarak suyu tek taraflı kontrol temelinde yönetmeye devam edersek dünya bir çevresel felaketle karşı karşıya kalabilir. Özbekistan ile Kazakistan arasındaki Aral Gölü’nde bu felakete tanık olduk. Bunu, Ölü Deniz’de de göreceğiz. Nil de büyük bir çevre felaketiyle karşı karşıya kalabilir.
TT
Etiyopya, Nil’in sularını siyasallaştırıyor, Mısır ise tetikte!
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة