Davud Ferhan
Iraklı yazar
TT

Bir zamanlar Irak ile dönüşmüş olduğu haliyle Irak

Yetmişli yıllarda, Irak, Cezayir ve Suriye gibi bazı Arap ülkelerinden gelen teşvik ve finansmanla Filistin silahlı mücadelesinde o dönemde peş peşe bölünmeler yaşanmaya başladı. Çalınan Filistin'e doğru kurtuluş yürüyüşüne öncülük edeceklerini iddia eden onlarca yeni örgütün adını duyduk. Tabloda kendisine bir yer arayan her Arap ülkesinin, bir uçağı, otobüsü veya Siyonist askeri kaçırarak ya da bir elçiliği işgal ederek kurtuluş yürüyüşünü başlatan, kendi himayesinde bir silahlı Filistin örgütü oldu. Söylendiği gibi bir şey başka bir şeyi gerektirdiği için, her yeni örgüt finansman gücüne göre kendisine ait veya kiralık mutlaka bir dergi yahut gazete yayınlamalıydı. Ancak Filistin cephesinde veya içeride gerçek eylem sahibi sadece iki veya üç örgüt vardı, geri kalanı ise bildiriler, sloganlar ve marş örgütlerinden ibaretti.
ABD işgalinin, finans, örgütlenme ve silahlanma konusunda çoğu İranlı olan onlarca silahlı milis grubun oluşturduğu İran yerleşimciliğinin şekillendirdiği “Yeni Irak”ı okurken bunları hatırladım. Bedir Tugayları, Asaib-i Ehlil Hak, Irak Hizbullahı, Muhtar Ordusu, Mehdi Ordusu bu mezhepçi terör gruplarının en ünlüsü olabilir, fakat en az onlar kadar İranlı, suçlu ve pervasız başka gruplar da var. Sözgelimi, Sadr Akımına bağlı Ketaib el Horasani ve Ketaib el Selam, el Zerkuşi Milisleri ile mevcut Suriye rejimini desteklemek için Suriye halkına karşı işlediği suçlarla adını duyuran Ebulfazl el Abbas grubu gibi. Haşdi Şabi olarak adlandırılan mezhepçi örgütün, aslında İranlı Kudüs Gücü tarafından organize edilen ve silahlandırılan bir milisler topluluğu olduğunu da unutmayalım. Bunların yanı sıra adları Suriye iç savaşında parlayan başka oluşumlar da var; Ammar bin Yasir Tugayı, Muhammed Bakır el Sadr Kuvvetleri, Seyyid eş-Şuheda Tugayları, el Hamad Tugayı, Zülfikar Tugayı, Ketaib Musa el Kazım ve Hüseyin Tugayı gibi.
O dönemde Uluslararası Af Örgütü Kıdemli Kriz Danışmanı Donna Tella Rovera, “Maliki hükümeti, savaş suçlarına ve ülkeyi parçalayan tehlikeli mezhepsel şiddet döngüsünün körüklenmesine izin verdi” demişti. Elbette Iraklıların, en az DEAŞ örgütü kadar terörist ve kanlı olan bu İranlı milislerin işledikleri suçların korkunçluğu ve iğrençliğine ilişkin Uluslararası Af Örgütü veya başka bir örgütün tanıklığına ihtiyaçları yok. Bu milisler DEAŞ’tan daha da tehlikeli çünkü Irak’ın komşusu olan bir ülke, milis oyununu Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Yemen, Bahreyn ve diğer ülkelerde sürdüren İran tarafından destekleniyor.
Suudi Arabistanlı araştırmacı Abdullah İbrahim el Askar, “Mezhepçi terörist gruplar zamanla, çoğunlukla Irak ve İran hükümetleri tarafından desteklenen organize askeri milislere dönüştüler. Bu da söz konusu milisleri, devlet tarafından yönetilen, desteklenen ve eyleme geçirilen mükemmel bir devlet terörizmine dönüştürdü, hatta bu çeteler sponsor devletin resmi ordusu haline geldiler” diye vurguluyor. Tüm kutsalları ve yasakları yok sayan bu terör örgütlerine, Amerikan işgalinin ilk yıllarında Irak'ın Amerikan sivil yöneticisi Paul Bremer döneminde esasen milis kuvvetlerinden oluşturulan çeşitli isimlerdeki güvenlik servislerini de ekleyebiliriz. Bu, muz cumhuriyetlerindeki çeteler, Amazon ormanları ile Afrika’daki ilkel kabilelere dair görüntüleri silen ve unutturan bir görüntü ile bizi karşı karşıya bırakıyor.
Mukteda es Sadr, söz konusu milis gruplarından birini, bizzat kendisine bağlı Mehdi Ordusu’ndan ayrılan Asaib-i Ehlil Hak grubunu “dinsiz katiller içeriyor” şeklinde tanımlamıştı.
“Irak'taki Şii milisler İran tadı taşıyan bir DEAŞ kopyasıdır” sözünün sahibi ne kadar haklı. Bunların hepsi, kendilerine askeri giysiler, rütbeler, silahlar, milis grupların adını taşıyan plakalara sahip çok sayıda araç, bilgi karargahları, sokaklarda yürüyüş ve güç gösterileri düzenleme imkanı gibi resmi bir kalkan sağlayan eski Irak başbakanı Nuri Maliki'nin desteğinden güç aldılar. Bunlara ek olarak, bu milislerin erkek, kadın ve genç Sünnilerle dolu gözaltı merkezleri dahi var. Hapishanelerde veya tutukluların kuzeyden güneye nakledilmeleri sırasında kanlı cinayetler ve tasfiye eylemleri de gerçekleştirdiler.
Haşdi Şabi’nin genel yapısı, Humeyni'nin iktidarı ele geçirmesinden sonra 1979'da kurulan İran "Devrim Muhafızları"na göre modellendi. İki komşu ülkede de amaç, herhangi bir sürprize karşı düzenli kuvvetlere paralel bir askeri güç oluşturmaktı. Kırk yıl sonra, İran Devrim Muhafızları’nın, Kudüs Gücü’ne bağlı kara kuvvetlerine ek olarak, donanma, hava kuvvetleri ve Besic kuvvetlerine sahip olduğunu görüyoruz. Bu nedenle, İran Devrim Muhafızları’nın misyonu, dünyadaki herhangi bir silahlı kuvvetin misyonlarının çok ötesine geçiyor. Bununla birlikte, aynı Devrim Muhafızları, esas olarak İran'a sadık milislerden oluşan Iraklı Haşdi Şabi oluşumlarını organize ederken dikkatli davrandı. Büyünün sahibinin aleyhine dönmemesi için Haşdi Şabi’ye deniz veya hava kuvvetleri oluşturma yetkisi vermedi, ama füze fırlatma konusunda eğitti. İran, kara operasyonlarından Amerikan üsleri ile Yeşil Bölgeyi hedef alan füze saldırılarına ve Suriye topraklarındaki konuşlandırılmasına kadar her zaman Iraklı Haşdi Şabi içinde küçük büyük her şeyi denetledi ve denetlemeye devam ediyor. Kuveyt merkezli El-Kabas gazetesi, 2020 yılının sonunda Devrim Muhafızlarının Haşdi Şabi’ye kısa menzilli, hassas güdümlü Arash füzeleri ve yerel yapım insansız hava araçları aktardığını nakletmişti. Habere göre bu silahlar, "Kudüs Gücü" subay ve mensuplarının gözetiminde, güney Irak illerindeki yüksek güvenlikli kamp alanlarında depolandı. Ancak bu haber başka bir kaynak tarafından doğrulanmadı.
Maliki’den bugüne Irak başbakanının Haşdi Şabi dahil olmak üzere Irak Silahlı Kuvvetlerinin başkomutanı olduğu doğru, ancak gerçek şu ki Haşdi Şabi emirlerini İran rejimi ve özellikle de Kudüs Gücü’nden almaktadır. Şimdiki Başbakan Mustafa el-Kazimi, Irak devletini ülkeye güvenlik ve emniyeti yeniden kazandıran yeni temeller üzerinde yeniden inşa etmek istiyorsa, Haşdi Şabi’nin tüm oluşumları ile çeşitli isimler altındaki tüm kontrolsüz milis grupları feshedilmeli.
Bir zamanlar tarihi, türbeleri, petrolü, müzik makamları, Nazım el-Gazali, es-Seyyab, el-Cevahiri, binbir gece masalları, Hammurabi Yasası ve Asma Bahçeleri ile ünlü Irak, artık milis grupları ile ünleniyor.