Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Savaşa sürüklenenler ve ona çekilenler!

Kimse savaş istemiyor, ama herkes ona doğru sürükleniyor gibi görünüyor! Gözlemcilerin bekledikleri son şey, Filistin'de yeniden ateşlenen silahlar oldu. Geçmişte krallara tavsiyeler yazan yazarlar şöyle der ve tekrar ederlerdi: Bilge kral, krallığının hayatta kalmasını ister ve ne kadar güçlü olursa olsun, savaştan kaçınır. Çünkü savaşın içinde beklenenin ötesinde bir ‘bilinmeyen’ vardır! Mahmud Abbas’ı (Ebu Mazen) seçim oyununa girmeye kim zorladı?
Ebu Mazen ve dostları bunu en başından biliyorlardı. Ebu Mazen, Avrupalıları, Amerikalıları ve Arapları, Hamas’ın istilasından korkutmak mı istiyordu? Çünkü onların umursamadığını anlayınca daha gerçekleşmeden seçimleri kaybettikten sonra çekilmek için hızlıca harekete geçti. Netanyahu, hükümeti kurması için başka birinin görevlendirilmesinden sonra mı savaşı benimsedi? Nitekim bu siyasi hayatının sonu anlamına geliyordu. İsrailli gözlemcilerin kafası karışmış durumdadır. Bunun nedeni, Aksa'da polislerin ve yerleşimcilerin, ibadet edenleri -Ramazan ayı olsun ya da olmasın- yılda birkaç kez taciz etmesidir. Bu taciz gerçekleşir ve savaşa girilmeksizin geçer giderdi. Fakat Mahmud Abbas ve Netanyahu’dan her biri kendi gerekçesiyle sahneyi değiştirmek istiyorsa, seçimleri daha girmeden kazanan Hamas’ın İslami Cihad örgütü ile ortaklaşa bir şekilde İsrail kentlerine yüzlerce roket fırlatmasındaki çıkarı nedir? Çünkü karşılığında, İsrail baskınlarıyla birlikte Gazze'deki ölüm ve büyük yıkımın sorumluluğunu taşıyacaktır. Eğer Netanyahu savaşın peşindeyse ona neden bunun için bir fırsat veriyor?
Öte taraftan, Hasan Nasrallah'ın bugünlerde Kudüs'ü çokça düşündüğünü söylediğini duyduğum zaman bir çatışmanın çıkmasından korktum! Nitekim daha önce Suriye'de savaşmanın Filistin'de savaşmaktan daha önemli olduğunu iddia etmiş, ardından Yemen'de savaşmanın Filistin ve Suriye'deki savaştan daha önemli olduğunu iddia etmişti! Şu anda, Yemen’de ve Suriye'de kazandığını söylüyor ve geriye Mescid-i Aksa'da namaz kılmak kalıyor! Vekalet savaşlarında İran, her yerde en yetkin olarak görünüyor. ABD ile dolaylı müzakerelerin ilerlediği bir dönemde Irak, Yemen ve Filistin'deki çatışmaları alevlendiriyor. Önemini ve gücünü göstermek için gerektiğinde başını suyun altından çıkarmakta da bir beis görmüyor. Türkiye'ye gelince, Mısır ve Suudi Arabistan Krallığı ile ilişkilerini geliştirmeye çalıştığı bir zamanda Kuzey Irak'a yönelik baskınları yoğunlaşıyor. İran Dışişleri Bakanlığı, Suudi Arabistan ile görüşmelerin ilerlediğini söylüyor. Ancak nasıl olur da Yemen'de ve Yemen'den Krallığa atılan füzeler yoğunlaşıyor? Bunun ilerlemeyle ne ilgisi var? Ruslar en aktif ve açık sözlü olanlarıdır. Ancak iki taraf da karada ve denizde, Avrupalılar ve Amerikalılarla yeni çatışmalar başlatmaktadır!
Bütün bunlar herkesin çaresizce Başkan Biden yönetiminin dikkatini çekmeye çalıştığını mı gösteriyor? Biden çok ihtiyatlı görünüyor ve Trump'ın politikalarına karşı çıkmak istiyor. Ancak ardından Trump’ın açtığı çukura düşüyor. Başkalarını rahatsız ederek kendisinin zarar görmesi pahasına-ABD'nin dikkatini çekmek isteyenlerin masaya oturdukları zaman ellerinde sunacak bir şeyleri olacaktır. Ruslar, Putin ile Biden arasındaki görüşmenin arifesinde, silahları azaltmak için adımlar atmaya ve bir anlaşma yapmaya hazır görünüyorlar. Elinde Ukrayna ve Suriye kozları var. Aynı durum kozlarını hazırlayan Türkiye için de geçerli! İranlıların elinde ise “nükleer, balistik füzeler ve komşu ülkeler ile yakın ve uzak denizlerdeki müdahaleler” olmak üzere 3 tane koz var. Ancak nükleer programa dönmek için müzakere eden İranlılar, balistik ya da müdahaleleri tartışmaya hazır değiller! Balistiğin ulusal savunmanın bir parçası olduğunu ve müdahalelerin ise hiçbir şekilde mevcut olmadığını söylüyorlar! Aksine tüm bunlar ilgili ülke halkına yardım eden İslam Cumhuriyeti'nin silahlarıdır. Nasrallah ise Suriye'deki asıl sorunun yabancı güçler ve milisler olduğunu söylüyor. Elbette ‘Suriye'deki Fatımiler, Zeynebiyyunlar ve Iraklı milisler’ buna dahil değil!
Umutlar, Türkiye ile Mısır ve Suudi Arabistan ile İran arasında olduğu gibi ikili görüşmelerle mi sınırlı? Çünkü ABD diyaloğu teşvik etmek dışında çatışmalara hazırlıklı olmadığı sürece -buna Filistin, Yemen ve hatta Mısır ve Sudan'ın Etiyopya ile çatışması dahildir-, şu anda mevcut çıkış noktası budur. Herkesin üzerine konuştuğu veya sürüklendiği çatışmalar nispeten yenidir. Fakat Filistin'de ‘sorunun asıl kaynağı’ bunun dışındadır. 1947'de yağmalanan toprakların yüzde elliden fazlası Filistinlilere bırakılacakmış gibi görünüyordu. Onlar ve Araplar bugün yüzde 22’den daha azını kabul ediyorlar, ancak İsrailliler etmiyor. Yaklaşık yirmi yıldır topraksız, devletsiz ve Mescid-i Aksa’da namaz kılınamayacağı bir çözüm üzerine çalışıyorlar. Trump dönemi, önyargı ve çatışmanın bir “emlak anlaşmazlığı” olarak görülmesi açısından en korkunç dönemdi! Daha önce kimsenin savaşa gitmek istemediğini söylemiştik. Ancak İsrail tatmin olmuyor ve Filistin de boyun eğmiyor. Savaş, ne kadar zayıf olursa olsun gücün ihsas edildiği durumda muhtemeldir. Yeni olan, savaş çıktığında tarafsız arabulucuların azalması ve istifade etmeye çalışanların artmasıdır. Bu sadece Filistin'de değil, tüm Maşrık’ta ve Yemen’de de oluyor.
Tüm taraflar anlaşmazlıklardan yoruldu. Ancak İran ve İsrail’in başını çektiği müdahaleciler, -Arapların güvenliği, toprakları ve gelecekleri pahasına- istilayı ve düşmanca davranmayı bırakmaya hazır değiller.