Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

ABD'den yağan yağmur Filistin yönetimini canlandırdı

Az da olsa Allah’tan yağmur istemek için neredeyse yağmur duasına çıkmayı gerektirecek uzun bir aradan sonra ABD'den çiseleyen bir yağmurun yağmasıyla Ramallah’taki Filistin yönetimi, rahat bir nefes aldı.
Kudüs’te başlayan yangın, füzelerin ve uçakların kullanıldığı savaşa dönüşüp tahribata yol açmak için Gazze’ye kadar ulaştı. Bu yangın sayesinde ABD Başkanı Joe Biden, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi. ABD yönetiminin İsrail-Filistin Özel Temsilcisi Hadi Amr’ın ve ardından da Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın bölgeye gelmesi, Gazze’ye ve Ramallah’taki yönetime mali yardımın yanı sıra Filistin’in Washington temsilciğini ve ABD’nin Doğu Kudüs’teki konsolosluğunu tekrar açacak şekilde Filistin yönetimiyle eski ilişkileri yeniden tesis etme noktasında ABD'nin vaatlerinin uygulanma umutlarını canlandırdı. 
Şüphesiz yerel ve bölgesel düzlemde ve ABD nezdinde meydana getirdiği etkilerle İsrail ve Filistin arasındaki son savaş, Biden döneminin başlamasından bu yana ABD’nin programında yer almayan Filistin-İsrail dosyası da dahil hızlı bir şekilde kontrol altına alınmayı gerektirdi.
ABD-Filistin ilişkilerinde meydana gelen son gelişme, birtakım soruları gündeme getiriyor:
İlki; ABD’nin Filistin yönetimine karşı uyanışı, Gazze’de artan halk nüfuzunun tehdit ettiği Filistin yönetiminin tanınmış meşruiyetini tercih etmekten mi kaynaklanıyor?
İkincisi; 75 milyon dolarlık yardım dahil Filistin yönetimine karşı açıklanan adımlar, Amerikan oksijen borusunun nefes alıp vermeyi sağlayacak şekilde donatılması anlamına mı geliyor?
Üçüncüsü; Bölgesel devletlerin ve uluslararası toplumun katılacağı çözüm dosyasını farklı bir formatta ve acil bir şekilde yeniden açma konusunda bir ciddiyet var mı? Biden yönetimi, bu konuda ne kadar kararlı?
Dördüncüsü ve tabi sonuncusu değil; Sahibinin Washington’daki karar merkezinden ayrılmasına rağmen Tel Aviv’in Trump’tan aldığı tarihî hediyeyi korumayı göz önüne alarak İsrail, Amerika’nın yeni eğilimlerini karıştırıp bu eğilimlerin yönünü ne kadar değiştirebilir?
Bu sorular, tahmin ve çıkarımla değil de bilgiyle cevaplandırılmayı bekleyen sorulardır. Hiç şüphesiz bu kadar kapsamlı sorular, birçok ara soruyu da içermektedir.
Bu soruların cevabı, önce İsrail’deki gelişmeleri objektif bir şekilde analiz etmekten geçiyor. Kasıtlı veya kasıtsız olarak hükümetin kurulamaması, yeni bir hükümetin kurulma ihtimalleri ya da beşinci bir seçime gitmek, bunların hepsi, İsrail’in kendisini Filistinlilerle herhangi bir çözümden bahsetmesini engelleyecek uzun bir tatile hazırlaması için yeterlidir. İsrail’de dikkat edilmesi gereken bir özellik var. Bu özellik şudur: Filistinlilerle çözüm konusunda imkânsız olarak görülen şeyin karşısında sahada yerleşimi genişletecek ve Filistin yaşamını şu an ve gelecekte daha fazla kontrol etmesini sağlayacak de facto bir durum oluşturmak için çalışmaların sürdürülme zorunluluğunun yer almasıdır. Yönetim ve karar konusunda rekabet edenler, tek bir konuda birleşiyor: Filistinlilerle çözüm noktasında ortaya herhangi bir fikir atmamak ya da herhangi bir tutum sergilememek. Bu durum, yapılan dört seçim -ki beşinci seçimin de yapılması muhtemel görülüyor- boyunca rakip güçlerin programında hiçbir şekilde yer almadı.
Amerikalılar, Batı Şeria’da ve Gazze’de Filistinlilere karşı orantısız güç kullanılması noktasında Netanyahu’yla aynı görüşte değiller. Ancak onlar, pratikte barış seçeneğinden -ki bu barış seçeneği, ABD merkezli olsa ve normalleşemeye tercih edilse bile- uzak durma gerekçelerini anlama konusunda İsrail’le aynı fikirdeler. Yine Amerikalılar, siyasi bir girişim başlatmamak için ikna edici bir gerekçe olarak Filistin sahasındaki meşruiyet çatışmasını kullanmada hemfikirler. Bu konuyu kiminle konuşuyorlar? Zira krizi yönetme konusunda Filistin yönetimiyle konuşmak farklı, onunla nihai bir çözüm taslağı hakkında konuşmak daha farklı.
Özet olarak…
Son savaşın Filistinlerin lehine ve Filistin meselesine getirdiği olumlu dönüşümleri değersizleştirmek mümkün değildir. Bunlar, nitelikli ve derin dönüşümlerdir. Hatta bu dönüşümler, “Son savaş öncesi durum, sonrası gibi değildir” ifadesini doğrulamaktadır.  Ancak bu dönüşümlerin üzerine inşa etmek, kendiliğinden olmayacaktır. Yine bu dönüşümlerin üzerine inşa etmek, dünyanın uyanıp Filistin trajedisinin çözüme kavuşturulmadan devam etmesi konusundaki ihmalkarlığından, kusurundan ve iş birliğinden dolayı kendisini suçlamasına güvenmekle de olmayacaktır. Aynı şekilde Filistinlilerin çoğu kez itimat ettikleri ve tecrübe yoluyla gücünü hissettikleri ABD faktörü de İsrail’in ABD’yi içerden etkileme gücü karşısında belirleyici olmayacaktır. Bunun için Filistin halkının Filistinlilerin bulunduğu her yerde birlik olmasına rağmen hala bölünmüş olan Filistin yurduna yeniden dönüyoruz. Ancak halk birliğine ve halkın göstermiş olduğu etkileşim gücüne rağmen dünyanın Filistin meselesinin sözcülüğünü yapanlardan aldığı ilk mesaj, olumsuz ve endişe vericidir.
Bölünmüşlük, Gazze’nin imarı konusunda bile ortaya çıktı. Sanki tüm bu tahribatlar, ölümler ve yangınlar, esas meseleye değil de birilerinin gündemine hizmet etmekte kullanılıyor. Farklı bir kullanıma değil de son savaşın getirdiği Filistin meselesinin ve halkının lehine kullanmaya uygun olumlu etkileşimlere yatırım yapmaya başlanması gerekiyor.