İstemi Yılmaz
TT

Biden’ın Türkiye ajandası

Türkiye-ABD ilişkileri adına kritik zirve yaklaşıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’li mevkidaşı Joe Biden ile 14 Haziran'da Brüksel’deki NATO Zirvesi'nde bir araya gelecek. Başkanlar açısından gündem yoğun. İkili ilişkilerde küçük pürüzler olarak başlayan çatlaklar giderek kapanmayan yaralara dönüşmüş durumda. Başka bir deyişle Cumhuriyetçi Donald Trump döneminden kalma sorunlar artık kronik rahatsızlıklar haline geldi. Üstelik Amerikan iç siyasetinin Biden üzerinde kurduğu baskı, bazı alanlarda geri adım atılmasına da engel teşkil eder durumda.
İkili ilişkilerde yakın dönemde ortaya çıkan kilit konu, hiç kuşkusuz Türkiye’nin Rusya’da satın aldığı S-400 hava savunma sistemi. Washington’ın başta düşük tondan seyreden itirazları, ABD Kongresi’nin CAATSA (ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) yaptırımlarındaki ısrarıyla başka bir boyuta taşındı. Kongre’nin yasal baskısı, Beyaz Saray’ın elini kolunu bağlıyor. Öyle ki Yunanistan örneğinde gündeme geldiği şekliyle “Rus silahlarının aktif hale getirilmemesi” tezi bile geçerliliğini yitirmiş durumda. Türkiye’nin “silahların başında Rus personelin bulunmayacağını” önerisi, Biden hükümeti için bir anlam ifade etmiyor. Çözüm açısından bugün konuşulan ise Ankara’dan “yeni bir Rus silahı satın alınmayacağı” ve “S-400'lerin kullanılmayacağı” garantisi alınarak yeni yaptırımların gündeme getirilmemesi. Ancak S-400’ler nedeniyle Türk savunma sanayiini hedef alan yaptırımlarda ise bir değişiklik olmayacak.
Türkiye’nin bir “Amerikan rahatsızlığı” olarak ortaya çıkan S-400’lerin karşısında konumlandırdığı mesele ise terör örgütü YPG/PKK’ya yapılan yardımlar. Demokrat Başkan Barack Obama döneminde “DEAŞ’a karşı YPG/PKK’yı kullanma” stratejisi Cumhuriyetçi Trump tarafından pek önemsenmemişti. Terör örgütüyle ilişkiler sürdürülse de Trump, Türkiye’nin YPG/PKK’ya yönelik sınır ötesi operasyonlarına sert bir cevap vermekten kaçınmıştı. Fakat bugün Beyaz Saray’da yine bir “Demokrat Başkan” var. Üstelik Ortadoğu ekibi de YPG/PKK stratejisinin fikir babası isimlerden oluşuyor.
Suriye’nin kuzeyinde geçen ayki hareketlilik ise bu desteğin bir günde bitmeyeceğinin işareti. Mayıs’ın 5’inde ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) YPG/PKK’lılara sıhhiye eğitimiyle başlayan “terörle barışma” politikası, 17 Mayıs’ta ABD Dışişleri Müsteşar Vekili Joey Hood’un ziyaretiyle hızlandı. Hood ve heyeti, Rakka’da YPG/PKK elebaşları ve örgütün sivil yapılanması Suriye Demokratik Konseyi üyeleriyle bir araya geldi. Birkaç gün sonra, yani 21 Mayıs’ta, bu sefer CENTCOM Komutanı Frank McKenzie, teröristler tarafından ağırlandı. Bölgedeki Amerikan üslerini gezen McKenzie, M-2 Bradley modeli zırhlı araçların önünde “Arkamdaki Bradley’lere bakın, tam şu anda konuşlandığımız üsse bakın. Bunun, taahhütlerimizin hayli güçlü bir ispatı olduğunu düşünüyorum” açıklaması yaptı. McKenzie’nin zırhlı araç şovu, ABD’nin YPG/PKK’yı eskisinden daha güçlü bir şekilde destekleyeceğinin kanıtı.
ABD’nin ajandasındaki diğer maddeler, çoğunlukla dış politikaya yönelik. Biden yönetimi Türkiye’den Doğu Akdeniz’de tansiyonu düşüren normalleşme siyasetini devam ettirmesini istiyor. Yunanistan ve Mısır’la yapılan görüşmeler memnuniyetle karşılanıyor. Fakat bölgede Ankara’yla ortak çalışma yürütülmesi gündemde değil. Bununla birlikte bazı meselelerde Washington Ankara’nın desteğine muhtaç halde. Özellikle Dağlık Karabağ’da “NATO üyesi Türkiye’nin” sahayı Ruslara bırakmayarak Atlantik İttifakı’nı Kafkasya denklemine dahil etmesi isteniyor. Henüz yaptırım ile yeni bir nükleer anlaşma arasında denge kuramamış Biden yönetiminin İran politikasının da Ankara’nın desteği olmadan başarıya ulaşması zor.
Biden yönetiminin Kafkasya ve Ortadoğu’da ihtiyaç duyduğu “Türkiye desteğine” kavuşması için her şeyden önce Ankara’nın iç siyasetini etkileyecek adımlar atmaktan vazgeçmesi gerekiyor. Eğer Türkiye siyasetine müdahale etmediklerini öne sürüyorlarsa da bu algıyı kırmak adına çabalamaları gerekir. Zira Ankara’yı en fazla tedirgin eden mesele belki de 1915 mesajıyla başlayan süreç.
Sonuç olarak her iki tarafın da rahatsızlıkları derin ve kronikleşmiş durumda. Krizlerin bir günde aşılacağı ihtimal dahilinde değil. Gerek Türkiye gerekse ABD de bunun farkında. Ancak bu iki devleti bir araya getiren NATO gibi bir şemsiye oldukça sorunlar da bir şekilde aşılmaya çalışılacaktır.