Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Çatı aday neden gerekli?

Herkesin bildiği şeyi bir kez de ben zikredeyim; eğer bir ülkede hukuk temelli adalet sorunu varsa o ülkenin güçlü, zengin, büyük olması ve hatta teknolojik açıdan gelişmiş olması gibi olguların hiçbirisi o ülkeyi etik anlamda, ahlaki boyutta ileri taşıyamaz. Bu burada dursun.
Türkiye, dönem dönem yapılan darbeler, bu darbecilerin kurduğu mahkemeler, resmi ideolojinin devleti ve toplumu kendi direktifleri doğrultusunda şekillendirme amaçlı yargıyı kullanması, darbe anayasası, “bir onlardan, bir bunlardan astık” diyebilen bir anlayışın hukuka müdahale edebildiği, DGM gibi mahkemelerin ya da FETÖ etkili “Özel Yetkili Mahkemelerin” hukuk skandalları olarak ifade edilebilecek kararların oluşturduğu hukuk sisteminden maalesef kurtulamadı. Elbette her hukuki kararın gayrı adil olduğunu söylemiyorum ancak hukukun çokça araçsallaştırıldığı, siyasileştirildiği de malum.
Bu türde bir hukuk serüvenine sahip olan ülkede, devlet ve onun işler olmasını mümkün kılan hukuk sisteminin ülkeyi her anlamda yaşanılabilir kılmak yerine maalesef ele geçirilmesi gereken kurumlar olarak görüldüğü ve buralarda sık sık kadrolaşmaların olduğu da doğrudur.
Maalesef bu sistem bu ülkede laik kesimi de, ulusalcıları da, dindarları da, milliyetçileri de, Alevileri de, Kürtleri de yargı altında bıraktı. Ülkede hiçbir kesim yoktur ki, yargılama ve hukuk üzerinden yaralanmamış olsun. Çok tuhaftır ki bu tip bir siyasallaşmış, çoğu kez adaletten uzaklaşmış adalet sistemi sonrasında ülkede hakim olan yapıların, seçilmiş meşru iktidarların bu problemli sistemi düzelmek gibi bir kaygısı pek olmadı, hatta tam aksi her gelen yönetim kendi kadroları ile kendi yargı hakimiyetlerini oluşturmaya çalıştılar. Bu konuda hiç kimsenin karnesi de bir diğerinden daha temiz değil.
Bahsettiklerim sonucunda oluşan şey, yargının bir adalet arama mekanizması olmak yerine maalesef bir tehdit aracı haline getirilmesidir. Yani, bildiğimiz o meşum “yargılanacaksınız” ifadesi, ülkede her kesimin aslında “sen yönetimden ayrılıp ben yönetime geldiğimde sana yaşam hakkı tanımayacağım” demesinin en usturuplu yoludur.
Hukukun üstünlüğü bir ülkede hukukun herkese eşit mesafede olması demektir, hiç kimse hukuktan üstün değildir. Ama böyle olmuş mudur? Hayır, olmamıştır… bazıları kendilerini hukuktan üstün gördü, darbeciler yargılanmadı ya da usulen yargılanıp korundu, kollandı ama suçu olmayan insanlar darbecilikten yargılandı, faili meçhullerin hesabını kimse yargı önünde vermedi ama eylem yapan üniversite öğrencileri yargılandı. Hakkında iddialar olan siyasetçiler yargılanmadı ama tweet yazan sıradan vatandaşlar yargılandı. 17/25 sonrasında bile FETÖ’nün safında yer alanlar yargılanmadı ama bir gazeteye abone olduğu için insanlar yargılandı, KHK ile ihraç edildi… Darbelerin taşeronu olan bazı gazeteciler yargılanmadı ama darbelerin yok yere heder ettiği insanlar yargılandı… Daha birçok olumsuz örnek verebilirim. Herkesi yargılayalım gibi bir arzunun peşinde değilim ancak adaletin tesis edilmesini talep etmek hepimizin hakkı.
Türkiye aynı zamanda farklı tarafların, bazen siyasi, bazen ideolojik, bazen ekonomik nedenlerle kutuplaştırmayı bilinçli olarak yaptığı bir ülke. Kendi ülkem için bunları yazıyor olmayı hiç istemesem de, bu ülkede Osmanlı, din, Atatürk, laiklik, Türklük gibi kavramlar üzerinden hemen hemen her kesim yeterince zarar verici şekilde kutuplaştırma yaptı. Siyasi cinayetler işlendi, masum insanlar kurban edildi, derin yapılar faaliyet gösterdi. Tüm bu kutuplaştırma işlemleri hayata geçirilirken sermaye sahipleri ve medya da yan kol faaliyetleri yürüttü. Böyle geldi ama artık böyle gidecek gibi değil. Tuz koktu, krediler tükendi, hata yapma payı kalmadı, bardak taştı… Bu ülkenin artık bu denli keskin bıçakların çekildiği bir ülke olarak devam edebilecek mecali yok.
Türkiye’de AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı yönetimi var. Muhalefet tarafında ise CHP, İYİ Parti, Gelecek Partisi, DEVA Partisi, HDP, Saadet Partisi var. Seçime iki yıl olsa da açıkçası Türkiye’de erken seçim şartlarının oluştuğunu düşünüyorum ama AK Parti ve MHP, oylarının düştüğünü bilmeleri nedeniyle hiçbir şekilde erken seçime gitmeyecek diye düşünmüyorum. Seçime doğru ne olur bilinmez ama bu doğrultuda gidilirse olan ilk seçimde Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı yarışacak. Bu durumda Millet İttifakı’nın bir çatı adayla seçime gitmesi olası… Hatta bu büyük bir olasılık.
Türkiye’de olacak ilk genel seçimde, Millet İttifakı’nın toplumun birçok kesimi tarafından kabul görebilecek bir çatı adayla seçime girmesi gerektiğini düşünüyorum. CHP, İYİ Parti, DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve hatta -umarım kapatılmaz- HDP’nin de olduğu bir ittifak oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Bu gerekliliğin nedeni Cumhur İttifakı’nın seçimi kazanmaması için siyasi bir strateji değil, daha çok seçimden ve siyasi partilerden ziyade toplumda oluşmuş olan rahatsızlıkların giderilmesi amaçlı…
Geçtiğimiz haftaki yazımda kutuplaşmaya uzunca değinmiştim, tekrar etmeyeceğim ancak kutuplaştırmanın ekmeğini yemenin de bir sınırı var. Sürekli olarak kutuplaştırmadan beslenirseniz, karşınızda da ciddi anlamda kutuplaşmış kitleler oluşturursunuz ve artık bu strateji iflas etmiş olur, bu stratejinin enkazı altında uygulandığı ülke kalır. Bu nedenle ifade edeyim ki Türkiye’de artık kutuplaştırma stratejisi iflas etme noktasına geldi ve bize enkaz üzerimize çökmeden kaçıp kurtulmak düşüyor.
Bu ülke gerçekten çok yoruldu, her kesimin siyasi temsil hakkı ve adalet arayışı devam etmekte. Bu ülkede her kesim siyaset diliyle, yargı işaret edilerek yargı eliyle korkutuldu, susturuldu ve korkutulup, susturulmaya devam ediyor. Korku, çok güçlü bir duygu aynı şekilde yorucu, öfkeyi besliyor, öfke ve korku bir yerde hakim olunca orada asgari müşterek de buluşulamıyor ve gerilim hattı altında her gün biraz daha tükeniyoruz. Bu ülkenin artık korkularının giderilmesine ihtiyacı var; gençler gelecek kaygısı taşımak istemiyor, ideolojik taraflar itham edilmek istemiyor, toplum korkutulmak istemiyor, daha birkaç gün önce HDP binasına bir saldırı yapıldı genç bir kadın en alçak emeller için öldürüldü. Başörtülüler bir daha yasaklanır mıyız diye korkuyor, laikler kendi üzerlerindeki baskıdan rahatsız, solcular terörist olarak tanımlanmaktan bıktı. Kürtler, kendilerine Kürt değil de Kürt kökenli denmesinden, Aleviler neden bir Alevi bakan yok diye sitem etmekten yoruldu. Bu ülke çok yoruldu, bu ülkede her kesim çok korkutuldu, bu ülkede herkesin biraz suhulete ve sükunete ihtiyacı var. Bu ihtiyaçların giderilmesinin yolu da her kesimin içinde temsiliyet hakkı bulduğu, her kesimin kendisini güvende hissettiği bir ittifakın kurulup, çatı adayla seçime gitmesinden geçiyor. Yarın ne olur bilmem ama bugün buradan görülen en makul çözüm bu.