İnşa eden tarafın bir kriz projesi veya bir patlamanın fitili olarak adlandırılmasını kabul etmediği Nahda Barajı konusunda olup bitenler ve atmosfer, daha önce Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesinden sonra da oluşmuştu.
Saddam sanki Kuveyt, Arap, bölgesel, İslami ve uluslararası kuruluşların üyesi değilmiş gibi o ülkeyi işgal etmişti.
Oysa bağımsız bir ülke olarak tanınmış Kuveyt, İran ile savaşında Saddam’ın kurtarıcı destekçilere ihtiyacı olduğu zamanlarda Emiri, parlamentosu, hükümeti, halkı, şairleri, basını ve tüccarlarıyla, önemli ve özgül destekleyici bir duruş göstermişti. Tıpkı bir kabilenin başka bir kabileye açtığı savaşlarla dolu eski zamanlarda olduğu gibi.
Sözü geçmişken, o dönemin şairlerinin, kimi zaman güzel sürmeli gözler, kimi zaman meralar, pınarlar, öldürülen veya kaçırılan develer, koyunlar ve atlar için pek çok şiirlerinde söz konusu savaşlarla ilgili olaylara da yer verdiklerini belirtelim.
Yapımına başlandığı 10 yıl öncesinden bugüne baraj konusundaki gerginlik olduğu gibi devam ediyor.
Baraj projesi, mevcut Başbakan Abiy Ahmed liderliğinin yıldızını parlattı. Abiy Ahmed, İmparator Haile Selassie, Abdunnasır ve Nelson Mandela’nın yanı sıra adını tarihi Afrika liderleri listesine dahil etmek istiyor. Böyle bir şan ve şerefe erişmeyi hayal edebilir.
Aynı şekilde Etiyopya halkı ve kara kıtaya emellerini ve hayallerini kanıtlayan güven mektubunu sunma hakkına da sahip. Barajın, sözgelimi Mısır’ın barajını epey aşan faydaları ve getirileri var, dolayısıyla altın bir güven mektubu gibi.
Özellikle de getiriler açısından baraj, elektriğin geçim sıkıntısından sonra insanların en önemli talebi haline gelmiş olduğu bir zamanda kıtanın birçok ülkesine satacağı elektrik ile Etiyopya’ya bir servet sağlayacağı için.
Sayısız örneklerden birini verecek olursak; halklarından önce kendilerine zulmeden iki otoritenin iradesiyle baskı ve zulme maruz kalan iki komşu, tükenmiş ve kaybolmuş ülke, Suriye ve Lübnan’da olan da bu değil mi?
Yani bu iki ülkede geçim sıkıntısı ve elektrik en önemli sorunlar haline gelmedi mi?
Barajın temeli atılmadan önce Mısır ve Sudan üzerindeki yansımaları üzerinde derin derin düşünülmesi umulurdu.
Suyun başında bulunan ülkenin tek başına karar alıp uygulayabileceği, nehrin sularının geçtiği ülke ve denize döküldüğü ülkenin buna karışamayacağı düşüncesi ile sınırlanmaması beklenirdi.
Keza baraj inşa etme hakkının yanı sıra Mısır’ın da hakkı düşülmeliydi.
Kendisine umut bağlanan taraf, üzerine düşenleri yapmadı, çünkü sürprizin coşkusunun esiri olmuştu ve barajın dolması halinde zarar görecek komşu Sudan ile ondan daha çok zarar görecek Mısır’dan gelecek şaşırtıcı bir adıma karşı tetikteydi.
Bundan kaynaklanacak zarar, telafi edilebilecek türden değil.
20 milyon nüfuslu Mısır’da mümkün ve müsamaha gösterilebilecek bir hususa, 100 milyonu tamamlayan Mısır’da müsamaha gösterilmesi ve tahammül edilmesi söz konusu değil.
Mısır’da hoşnutsuz bir şekilde de olsa Çin deneyiminin uyarlanarak doğumların en az iki, en fazla dört çocuk ile sınırlandırılması için yapılan bilinçlendirme kampanyaları da bir işe yaramıyor. Bu sınırlama büyüyen ve çözümü zorlaşan bir sorunun çözümü. Göreve gelen her hükümet döneminde doğum oranlarının sınırlandırılması için acil çağrılar yapılıyor, ama kulak asan yok.
Etiyopya tarafının sunduğu gerekçelerden biri de, Mısır, Nil sahiplerinin hiçbir itirazı olmadan Asvan Barajı'nı inşa ederken, neden kendisinin kendi topraklarında bir baraj inşa edip, kendi topraklarından akan kaynak sularıyla bu barajı doldurmasının mümkün olmadığı.
Bu subjektif bir gerekçe, çünkü Abdunnasır döneminin başarılarından biri addedilen Asvan Barajı’nın faydası da zararı da Mısır toprakları içinde kaldı. Ayrıca, onu doldurmak için kullanılan suda başkalarının, mesela Sudan ve Etiyopya'nın payı bulunmuyor. Onların payına bir zarar gelmiyor.
Kendisinden kaynaklanan zararlara gelince, dediğimiz gibi Mısır sınırları içinde kaldı, sular Mısırlıların topraklarını su altında bıraktı ve yerlerinden edilmelerine yol açtı.
İşte bu zorunlu göçten 60 yıl sonra, zarar görenlere ev ve para olsun tazminatlar ödendiğinin kanıtlarını görüyoruz.
Uluslararası, Arap ve bölgesel çabaların, Etiyopyalıların 2 ay sonra barajın kritik doldurma etabını gerçekleştirmekte diretmeleri durumunda, Mısır’ın uğrayacağı büyük, Sudan’ın ise daha küçük zararın oranını hafifletecek biçimde, Etiyopya’nın barajdan elde edeceği gelirin eşit olmasına yoğunlaşması mantıklı değil.
Eski ABD başkanı Donald Trump’ın gösterdiği çabanın, siyasi olduğu, çabalayan da kararlı olması ve baskı yapması durumunda en kompleks krizleri bile yola getirecek teşviklere ve enstrümanlara sahip dünyanın süper gücünün başkanı olduğundan sonuç vereceğini varsaymıştık.
Ancak Trump’ın çabasının kişisel bir gayesi vardı ve buna da ulaştı. Gerçekleşmesi umut edilen uzlaşıdan geriye, üstten baktığı ve dolaylı olarak Nil sahiplerinden krizlerinin dikenlerini kendilerinin ayıklamalarını talep eden hatıra fotoğrafı dışında bir şey kalmadı. Bunu söylesek de, Trump’ın hakkını yemeyip, çabalarının olumlu yanını gözden kaçırmamalıyız. Trump’ın çabası, Arap ve Afrikalı tarafları, Nil üçgeni liderlerini, kendilerini ve halklarını çatışmanın kötülüklerinden koruyacak bir görüş üzerinde bir araya gelmeye zorlamak için çaba harcamalarını sağladı. Aksi takdirde, Nil’in suları topraklarını sulamak ve elektrik üretmek yerine, savaş yangınlarını söndürmek için kullanılacak. Etiyopya Başbakanı, uzlaştırıcı herhangi bir çabaya karşılık vermeden, 2021 Temmuz ayında yağmur mevsiminin başlamasıyla Nahda Barajını doldurma programını tamamlamakta diretirse bu savaş patlak verebilir.
Ateş parmaklarını yakmadan önce Kuveyt’ten çekilmesi için kendisine pek çok öğütte bulunulan ve bunlara kulak asması umut edilen Saddam Hüseyin de böyleydi.
Başta Kral Fahd bin Abdulaziz olmak üzere bazı Arap liderlerin ne kadar çaba harcadığını hatırlıyoruz. Ama maalesef Saddam, geri çekilirse Arap halkları nezdindeki saygınlığını kaybedeceğini, kendisi hakkında duymak istemeyeceği şeyler söyleneceğini, doğal olarak popülerliğin en üst basamağından en alt basamağına düşeceğini varsayarak ateş topunu elinde tutmaya devam etti.
Irak, halkının ve bölgenin ne duruma düşeceğini hiç düşünmeden (çünkü öğütlere kulak asmaması savaş anlamına geliyordu) olaylara bu açıdan bakıyordu.
Nitekim öyle de oldu. Saddam ise zalim ve mazlum olarak bu dünyadan göçtü, ama bilgesizlik, tecrübesizlik ve esneksizlik, Irak ile bölgeyi İran ve Türkiye'nin ellerine teslim etti. Bundan 70 yıl önce de İsrail’in ellerine teslim etmişti ve bu halen devam ediyor.
Saddam’ın bu inadının bazı yönlerini Etiyopya’nın inadında da görüyoruz. Oysa biraz derin düşünce ve bilgelik ile anlayış hakim olabilir.
Bir sonraki aşamayı ertelemekte selamet var. Böylece, ne Sisi Mısırı’nın ne de Burhan ve arkadaşlarının Sudanı’nın ve tüm fertleriyle Etiyopya halkı başta olmak üzere Afrika halklarının istemediği bu çatışmadan kaçınılabilir.
Son birkaç hafta içinde, meydan okumalar yükseldi ve askeri terimler siyasi terimlere karıştı.
Şurada ve burada düzenlenen askeri manevralar arasında, sanki Allah’tan gerçekleşmemesini temenni ettiğimiz bir savaşın eşiğine gelmiş gibiydik.
Afrika - Arap girişimleri şu ana kadar bir mutabakat sağlamakta başarılı olamadıysa, Afrika-Arap temmuzunun sakin ve barışçıl bir şekilde geçmesini sağlamanın en iyi yolu, barajın doldurulmasını birkaç ay hatta Temmuz 2022'ye kadar ertelemeye ikna olmak ve Etiyopya Başbakanı’nı da ikna etmek.
Ertelemenin Abiy Ahmed’e bir zararı olmayacaktır. Zira sorunları çözmeyi ertelemek, üçüncü dünyada siyasi eylem geleneklerinden biridir. Erteleme ayları boyunca bilgelik meydan okumanın önüne geçebilir ve Nahda Barajı krizi tarafları “İşlerin en hayırlısı dengeli olanıdır” hadisi şerifine uyarak buna göre hareket edebilir.
Böylece Ahmed’in gecesinin Saddam’ın dününe benzediği bir durumun hayali ortadan kalkabilir.
Allah Hakem ve Hadi’dir.
TT
Nahda Barajı Krizi: Ertelemekte selamet vardır
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة