Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Arap su güvenliğine tehdit

Arap bölgesinde sular ya doğal kuraklık ya da komşu ülkelerin saldırganlığı nedeniyle tehdit altında. İklim değişikliği koşulları ve küresel ısınma, su oranını ve çölleşmenin yayılmasını doğrudan etkilediği için küresel bir tehdittir. Uluslararası politikalar bu etkiyi azaltmak için yoğun girişimlerde bulunmak konusunda açık ve net. Küresel çaptaki söz konusu endişe, belirli ülkelerle ya da bölgenin farklı koşullarıyla ilgili değil. Arap ülkeleri, özel olarak bölgedeki çatışmalar ve çekişmeler neticesinde çifte tehdit altında yaşıyor. Bu çatışmaların en önemli yansımalarından biri su güvenliğine, dolayısıyla gıdaya ve ekonomiye yöneliktir.
Dünyada var olan ve bilinen su kaynaklarının çoğunda kaynak ülkeler, su yolu üzerindeki ülkeler ile anlaşmalara, mutabakatlara veya geleneksel yasalara uygun olarak paylaşımda bulunur ve böylece hiçbir taraf zarar görmez. Ancak bölgemizde tek taraflı saldırganlıklar nedeniyle ciddi krizlerle karşı karşıyayız. Nehirleriyle tanınan Suriye'de 10 yıldır yaşanan savaş, ülkenin sularını sahipsiz bırakarak çatışmanın tarafları tarafından kontrol edilmesinin önünü açıyor. Bunların ilki olan Türkiye, Fırat Nehri'ndeki payı elinde tuttuğundan Suriye’deki su seviyesi düştü. Türkiye ayrıca kaynak ülke olarak sulama projeleri ve inşa ettiği barajlar nedeniyle Irak’a ulaşan Dicle Nehri sularının seviyelerinin etkilenmesinde de önemli bir role sahip. İran, Şattülarap'ın sularını, doğu ve güney Irak'taki bataklıkları kurutuyor. Aralarındaki ortak nehirlerin su seviyesini düşürüyor ve bu da Diyala ve Kerkük’ün de aralarında bulunduğu şehirleri bütünüyle olumsuz etkiliyor. Ürdün'e gelince; barış anlaşmasında üzerinde mutabakata varılan Taberiye Gölü sularındaki payını tedarik etme konusunda İsrail hükümetinin kaprislerinin rehini halinde. İsrail aynı zamanda Yermuk Nehri'nin kuzeyinde barajlar da inşa ediyor. Yani Arap su güvenliğini, diğer dünya ülkelerinde görmediğimiz gerçek korkular çevreliyor.
Dünyanın en büyük nehri olan Amazon üç ülkeden geçiyor; Brezilya, Peru ve Kolombiya. Bu ülkelerden her birinin diğerlerinde eksilmeye yol açmayan payı var. Avrupa'daki Tuna Nehri, Almanya'da doğarak üç Avrupa başkentinden geçiyor. Ganj Nehri, Hindistan’ı boydan boya geçerek Bangladeş'te denize dökülüyor. Bunlar kaynak, kıyıdaş ve su yolu üzerindeki ülkeler tarafından paylaşılan su kaynaklarına sayısız örnekten bazıları. Ancak bölgemiz hariç. Burada çatışmalar ve dış müdahaleler Arapları su haklarından mahrum bırakıyor. Bugün bir yanda Mısır ve Sudan, diğer yanda ise Etiyopya arasında büyük bir su çatışmasına tanık oluyoruz. Etiyopya, Nahda (Hedasi) Barajı’nı doldurmaya hazırlanıyor. Bu, iki Arap ülkesinin su çıkarlarına zarar verecek. Addis Ababa, Nahda Barajı anlaşmasının merhum Muhammed Mursi başkanlığındaki eski Mısır hükümetiyle imzalandığını söylüyor ve anlaşmanın şartlarına sıkı sıkı tutunuyor. Mısır ve Sudan anlaşmanın düzeltilmesini talep ediyorlar. Taraflar arasındaki görüşmelerin tamamı başarısız oldu.
Suriye veya Irak’taki su dosyalarını çözmek, her birinin karmaşıklığı göz önüne alındığında şu an için belki zor. Ancak Nil Nehri ve özellikle de Mavi Nil dosyası, su paylarını çalma girişimlerine karşı sağlam bir Arap duruşuna ihtiyaç duyuyor. Nahda (Rönesanas) Barajı, Kahire ve Hartum'un su ve ekonomik çıkarlarını doğrudan tehdit eden bir zarar projesidir. Nitekim Arap Birliği, iki Arap ülkesinin yanında ciddi bir duruş sergilenmesini ve özellikle barajın doldurulması süreciyle ilgili anlaşmazlığın çözülmesini talep etti. Mısır, büyük nehrin sularındaki payının korunmasını talep etmekteki meşru hakkına atıfta bulunarak, bu dosyanın uluslararası alana taşınmasına itiraz etmiyor. Hatta bunun için çağrıda bulunuyor. ABD dahil büyük ülkeler bu dosyadaki gelişmelerden endişe duyuyor.
Neden Arap Birliği'nin rolünün önemli olduğunu söylüyorum? Çünkü Arap Birliği’nin bu konuda net bir fikri olmadan konuyu uluslararası hale getirmek dosyayı zor durumda bırakabilir. Bilhassa Mısır, Etiyopya'nın barajı doldurmasını, kendisinin ve Sudan'ın pahasına sudaki payından fazlasını ele geçirmesini önleme konusunda ciddi.
Peki, önümüzdeki seçenekler neler? İlk seçenek Arap pozisyonu ve bu, uluslararası toplum nezdinde tüm Arap ülkeleri için bağlayıcı bir siyasi önlemdir. Ayrıca Nahda Barajı meselesinin uluslararası alana taşınması, çatışmayı çözmek için medeni bir prosedür olarak uzun ama gerekli ve çoğu zaman sonucu tüm taraflar için tatmin edici bir yoldur. Etiyopya, Arap Birliği'nin Mısır ve Sudan'ı destekleyen tutumunu bu dosyanın Arap değil, Afrika Birliği'nin başını çektiği bir Afrika meselesi olduğu ve müzakerelerde arabuluculuğu Güney Afrika'nın yanı sıra kaynak ülke Kongo’nun yürüttüğü gerekçesiyle kınadı. Müzakere turları devam ediyor. Mısır ve Sudan dosyayı uluslararası hale getirme ve dosyayla ilgili uluslararası hukukun görüşünü dinleme eğiliminde.
Gerçek şu ki Arap ülkeleri, su kaynaklarını, tarımsal faaliyetlerini ve elektrik enerjisi üretimini tehdit eden gerçek bir stratejik sorun yaşıyor. Arap Birliği, yapabileceğini ortaya koymaktan sorumlu. Coğrafi haritaları, su kaynaklarıyla ilgili bilgileri, verileri ve değişiklikleri şeffaf bir şekilde uluslararası toplumun önüne sererek tüm yıkıcı uygulamaları ve saldırıları kınamalı. Arap Birliği uluslararası alanda tanınan bir oluşum ve Araplarla ilgili herhangi bir konuda pozisyon alma hakkına da sahiptir.