Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

İran-Esed ekseninde yaşanan ‘zaferin’ Lübnan üzerindeki etkileri!

Herkes Biden yönetiminin Trump ve ekibinin tüm politikalarını geride bırakmak istediğini aylardır biliyor. Bu durumun dünyanın her yerinde çeşitli etkileri oldu. Avrupalılar, Trump politikalarının yükü ortadan kalktığı için memnun. Çin ve Rusya'nın ise korkmasına sebep olacak bir şey yoktu. Çünkü onlar da uzlaşma politikalarından kazançlı çıkıyorlar. Değişen atmosferin ortasından güvenli bir şekilde yol alacakları baskı araçlarına ve olanaklara sahipler. Sadece Ortadoğu iki tür kargaşanın yayıldığı yerdir: Direniş Ekseni'nin zaferiyle yaşanan sevinç ve coşku kargaşası ile İran ve Türkiye'nin girişimleri, milisleri ve paralı askerleri arasında hapsolan Arapların endişe ve keder kargaşası.Bölgede sadece İsrail sakinlik ile endişe arasında gidip geliyor. Netanyahu'nun mirası ile sağın ve yerleşimcilerin yükselişi, halihazırda politikaların değişeceğini düşünmemize izin vermiyor.
İranlıların zafere ulaştıklarına inanmalarına izin verilmesinin ardından herhangi bir şey olmadı. Ancak ABD, nükleer anlaşmaya geri dönmeye ve buna bağlı olarak yaptırımların çoğunu kaldırmaya doğru ilerliyor. İranlılar “balistik” ve bölgeye müdahale konularını müzakere etmeye kategorik olarak karşılar. Yakın zamanda cumhurbaşkanının seçilmesi, öncesinde de Beşşar Esed’in yeniden seçilmesi ile (her ne kadar Ruslar meydan okumanın ön saflarında yer alsa da!) bu konuya hazırlandılar. Biden ile Putin’in görüşmesi, istikrara doğru ilerlemek ve devletlerin dağılmasını durdurmak açısından bölgemize somut bir sonuç getirmedi. Bilakis siyasi ve askeri zorluklarla karşı karşıya kalan ABD, Afganistan ve Irak'tan çekiliyor. Patriot savunma bataryalarını Rusların niyetlerini ‘test etmek’ amacıyla bölgenin farklı noktalarından çekiyor.
Muzaffer dönüşümlerin gerçekleşmesi öncesinde bunların düşmanlarının bilincinde ve farkındalığında yer etmesini bekleyen eksenler, ilk önce Beşşar Esed’in yeniden seçilmesini, ikinci olarak da Hamaney'in (pardon Reisi’nin) seçimi kazanmasını kutlamaya başladılar. Bu arada zılgıtlar ve tebrikler yükselmeye başladı. Hizbullah lideri son konuşmasında yakında Mescid-i Aksa'da namaz kılma sözü verdi. Diğer taraftan Hamas da İran sayesinde ilahi bir zafer kazanmadı mı? İsmail Heniyye, ABD ve İsrail’i lanetleme kampanyasına katıldığı için Yemen'deki Husilerin kapısına giderek tekrar tekrar teşekkür etti.
Elbette Hizbullah, Avn ve Basil; Reisi’yi, Hamaney’i ve Esed'i ilk kutlayanlar oldular. İş bununla da kalmadı. 8 Mart Koalisyonu, beklenen zaferin kazanımlarına hazırlanmak ve zafer kazananları ziyaret etmek için ortak bir heyet hazırlıyor. Garip olan şu ki, Cibran Basil halen dehşet içinde. Bu nedenle yakın tarihli bir basın röportajında, silahlı parti lideri bir arkadaşına sığındığını söyledi. Doğu'daki Hristiyanlar, 150 yılı aşkın bir süredir kimsenin himayesi altında olmadıklarını, bilakis kendilerinin ve Müslümanların Allah'ın himayesinde olduklarını ve birlikte vatandaşlık haklarında ortak olduklarını söylüyorlar. Ancak radikallerin hâkim olduğu kargaşa dönemlerinde İsrail'e ya da Baba Esed’e sığınmışlardı.
Avn döneminde ‘azınlıklar ittifakına’ sığındılar. Fakat bu aslında bir ittifak değil aksine bağımlılıktı. Cibran Basil, İran ve Esed’in bu zafer anında, himayesindeyken niçin korkuyor? Hizbullah, Meclis Başkanı Berri'yi yeni hükümeti kurması için Hariri'ye yardım etmekle görevlendirdiği için mi? Yoksa mesele, amcasının ardından cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturma yönünde daha önceki hırslarının ötesine mi geçiyor? Avn’ın çevresi birkaç ay önce Hizbullah’ı yolsuzluğu kollamakla suçladı. Paradoks, partinin yozlaşmış siyasi sınıfı koruması değil, çünkü bunu zaten yapıyor. Bilakis asıl mesele, Basil’in kampının yolsuzluğun ana suçlusu olmasıdır. Ancak Avn, yıllardır kendisinin temiz ve diğerlerinin yozlaşmış olduğu konusunda ısrar ediyor. Burada yeni olan, Lübnan'daki çöküşün şiddetlenmesinin yanı sıra Maruni Patriği de dahil olmak üzere herkesin (yalnızca Nebih Berri hariç), Avn’ın ve damadının bu çöküşün asıl sorumluları olduğunu düşünmesidir. Ey Hizbullah’ın lideri ve zımmilerin koruyucusu! Atı neden yalnız bıraktın? Lider herkesi kucaklamak istiyor. Peki, silahları kontrol eden, doların ve Amerika ile “barışın” anahtarlarının sahibi olan yalnız o değil mi?
Basil, Lübnan'daki Hristiyanların bankalara, hastanelere, okullara, üniversitelere ve ordu komutanlığına sahip olduklarını, bundan önce ve sonra Lübnan fikri hayatını ve kültürünü üreterek Avrupa ve Amerika şemsiyesi altında büyük katkı sağladıklarını biliyor ya da bilmiyor. Onlar, başardıkları her şeyin Basil'in kendilerini içine soktuğu eksenin ağırlığı altında çöküşüne bizzat tanık oldular. Hizbullah liderinin izni olmaksızın ceplerindeki veya merkez bankasındaki dolarları harcayamazlardı. Onlar ve Lübnan halkının geri kalanı, bu masum liderden nasıl kurtulacaklarını henüz bilmiyorlar, bilakis Avn ve Basil’i reddetme konusunda isteksizler. Basil ise kendi dışında herhangi bir şeyle ilgilenmiyor ve azınlıkların efendisine ve koruyucusuna dönmek dışında şansı ve yeri yok! İsrail ve Esed ile birliktelik hatası, Lübnan'a ve Hıristiyanlara çok pahalıya mal oldu. İran eksenine bağımlılık, Suriye, Irak ve Yemen'de olduğu gibi ülkenin tamamen yıkımına yol açtı. Bu, yenilgi tadında ve hatta İran halkı üzerinde de etkisi olan hayali bir “zaferdir”!
İranlılar ve Türkler kazanacak mı? Fırat, Akdeniz ve Hint Okyanusu arasındaki kargaşalar artıyor mu? İranlılar ve Türkler bu konudaki niyetlerini açıkça söylüyorlar. Fakat Ebu Hanife’nin dediği gibi; “Onlar adam, biz de adamız.” Peki, Lübnanlıların, Suriyelilerin, Iraklıların ve Yemenlilerin bir hesabı var mı? Arkalarında ve yanlarında kim var? Mısır ve Suudi Arabistan mı? Cibran Basil’in önünde tek seçenek bulunuyor. Bize gelince; diğer tüm dünya halkları gibi önümüzdeki seçenekler açık!