Mustafa Kazımi
Irak eski Başbakanı
TT

Parolası ‘Güveni geri kazan’ olan tarihsel bir gereklilik

Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki, Ortadoğu ülkeleri arasında ve diğer yandan, dünya ülkeleri ile aralarında güvenin yeniden tesis edilmesi esastır ama bu kolay bir iş değildir.Onu, çevreleyen karmaşa ve gelişim sürecine eşlik eden eşitsizlikler, farklılıklar, şüpheler ve bölünmeler olmasaydı, şimdi bu denli zorlu ve güç görünmeyecekti.
Bu gerçeği ve karmaşıklığını kabul etmek, çıkar haritası ve bunların araçlara dayalı siyasi spekülasyonları, gerilim ve kriz yataklarını söndürmeye yeterli değildir. Başkalarının çıkarlarını veya bağımsız inşa ve gelişme yolunu seçme özgürlüklerini dikkate alarak, güven köprüleri kurmak, tüm tarafların iradesini ve ulusal çıkarlarını anlamak ve saygı duymak bir temel oluşturmak için olumlu bir çerçeve oluşturur. Çıkarların bu şekilde anlaşılması, farklılığın kabul edilmesi değil, aksine ülkelerin kendi ilişkilerini yönetme stratejilerini ve özellikle de ortaya çıkan krizlerle başa çıkma mantığını zorunlu olarak somutlaştıran fikir ve eğilimlerin farklılığını ve çoğulluğunu kabul etmek anlamına gelir. Bu, özellikle çıkarlar iç içe geçtiğinde, diğerinin iradesine, mahremiyetine ve ulusal çıkarlarına saygı duyan anlayışlar inşa etmenin birçok yolu vardır. Daha da önemlisi, barışçıl ilişkilerin temellerini atmak, diplomasinin yumuşak güçlerini benimsemek ve ortaya çıkan veya acil krizleri bir çatışma ve ayrılık durumuna dönüştürecek her şeyden kaçınmak için seçeneklerin oluşturulmasına yol açar.
Maalesef, bu olumlu eğilimlere karşıt boyutlar kazanan ve bazen kaosun eşiğine ulaşan yüzleşme ve meydan okuma eğilimi ile karakterize edilen çatışmalar, bölge ülkeleri arasında gerilimlerin sürmesine yol açtılar. Böylece iç işlerine müdahaleyi teşvik eden, dış faktörü bir gerilim unsuruna dönüştüren ve bölgemizi saran krizleri şiddetlendiren bir ortam oluşturdular. Ülkelerimiz bundan kurtulmanın yollarını aramaktan yoruldu. Bu, halklarımızın özlemlerine ulaşmak ve yaşam koşullarını iyileştirmek için gerekli gördükleri şeyleri güvence altına almak ve geleceğe yönelik bir iyimserlik ve güven ruhu yayacak çözümler bulma yollarının kesintiye uğramasına yol açmıştır.
Bölgemizde olumlu işaretler beliriyor ve bunlar siyasi liderlerinin iradelerini, kendisini etkileyen krizleri hafifletmeye başlamak, bunları ortadan kaldırmak için her türlü çabayı göstermeye motive ediyor. Bu, insan varlığını zenginleştiren ahlaki değerlerin, bilimsel ve felsefi mirasın, dil, kültür, sanat, astronomi ve bilgi üretiminin temeli olan tarihsel derinliği ve onu yansıtan etkileşimi geri kazanarak halklarımızı birleştiren ortak noktalara öncelik vermemizi gerektiriyor. Bu tarihsel derinlik ve yansıması olan etkileşim, kendisini karanlık çağlardan kurtardıktan sonra, insan uygarlığını Avrupa'da Rönesans ve Aydınlanma döneminin kıyılarına sıçramasını sağlayan şeylerle takviye etti. Kültürel ve dini renklilik, çeşitlilik ve çoğulculuğu, sadece bölge halkları değil, tüm insanlığın mahremiyetini zenginleştiren ve kimliğini kristalize eden kolektif bir kuluçka makinesinin unsurları haline getirdi. Bölgemizin içinde bulunduğu duruma ve karşılaştığı zorluklara ilişkin böyle bir anlayış, düşman, dost ve komşu kavramlarının açık ve kesin bir tanımını yapmak, halklarımızın ve ülkelerimizin ortak kaderinden ne anladığımızı, bunun ortak çabalar, irade ve eylem araçları açısından ne gerektirdiğini tanımlamak için bir araya gelmemizi gerektiriyor.
Irak, halk ve ülke olarak olumsuz sonuçları bizimle sınırlı kalmayan, aynı zamanda bölge ülkelerini de etkileyen, sonuçları ve komplikasyonları açısından en az Irak sahnesi kadar tehlikeli olan bölgesel ve uluslararası yansımalara yol açan acı deneyimler yaşadı.
Halkımız, tarihsel deneyimlerinden ilham alarak, özellikle geçmiş yıllarda, Irak’ın oluşturduğu tüm ağırlığın yok edilmesi gibi bölgenin dengeleri veya karşılıklı ilişkileri açısından olsun maruz kaldığı herhangi bir dengesizliğin, Arap ve bölge sahnesinde şüphesiz derin çatlaklara yol açtığının farkında. Bunlar, Irak'taki iç durumun maruz kaldığı, onu devrilmenin eşiğine getiren kriz ve çatışmalardan bağımsız değil, aksine onlarla eş zamanlıydı.
Bu tür krizlerle birlikte yaşamak artık mümkün değil. Halkımızı milli yaramızı sarmak, cerahatle dolmasına, tedavisinin zorlaşmasına ve kötüleşmesine engel olmak için bize ağır bir sorumluluk yüklemeye sevk eden de bu oldu. Biz de bunun için çabalarken, Irak'ımızın toparlanması ve iyileşmesinin, Arap dünyamızın toparlanmasına ve canlanmasına bir katkı olduğunun farkındayız. Bu bizim ortak milli ve ulusal sorumluluğumuz.
Her düzeyde ve alanda toparlanmamızın etmenlerinden biri, ortak düşmanımızı tanımladıktan sonra onunla yüzleşmek, ülkelerimizde ve tüm bölgede köklerini ve kuluçka merkezlerini söküp atmak için gerekli tüm araçlarla mücadele etmek için el ele vermemiz.
Çeşitli yüzleri ve yönelimleri, tekfirci yaklaşımı ve sapkın eğilimleriyle ortak düşmanımızın terör olduğu artık aşikâr.
Bunlar, ötekini reddederek, ondan nefret ederek, kin duyarak yaşayan çağımızın Haricileridir.
Peygamber'in mirasını ve sünnetini tahrif ediyor, Allah'ın Kitabı Kur’an'dan apaçık ayetleri alıp, onları hoşgörülü İslam dininin değerlerine zarar veren sapkın amaçları için kullanıyorlar. Binlerce yıl boyunca halklarımızın vicdanına işlemiş olan her türlü hoşgörü ve bir arada yaşama biçimini inkâr etmek için her türlü yanıltıcı yöntemi kullanıyorlar. Keza halklarımızın unsurları arasındaki çeşitlilik, çoğulculuk ve birlik çerçevesinde kutsallaştırılan ve aralarında insani ideal ve değerleri yayan ve özgün kültür mirasını zenginleştiren sevgi, iş birliği ve karşılıklı saygı bağlarını da.
Halklar ve milletler, kardeşler, komşular ve dostlar olarak aramızda yakınlaşma, hoşgörü ve iyi niyet değerlerini yaymayı amaçlıyoruz. Böyle bir uyum, gelişme ve ilerlemenin ortasında hızlandırılmış süreçlerde hareket eden dünya hakkında bir anlayış formüle edebilir. Bizi çevreleyen ve ulusların gerisinde, insanlık medeniyetinin alt basamaklarında kalmamızı sağlayan sebepler nedeniyle duyduğumuz kaygıyı anlamaya yaklaştırabilir. Bu kaygı, medeniyetin genişliğinde yükselen halklar arasında son sıralarda yer almamıza neden olan büyük farkı açığa çıkarıyor ve karşı karşıya olduğumuz zorlukların büyüklüğünü, bölgedeki her bir ülkenin tek başına buna karşı koyma acizliğini açıkça gösteriyor.
Korona salgını, bilim ve teknolojinin kaydettiği gelişmeye rağmen, tüm dünyanın ölümcül tehlikeleri ve hayaletini kovmaktaki yetersizliğini teyit eden benzeri görülmemiş bir uyarıydı. Aynı zamanda salgını tamamen ortadan kaldırmaya dair şüpheler devam etse de ona diz çöktürmesinin tek yolu iradeleri birleştirmektir.
Bizi birleştiren ortak iradenin yokluğunda ülkelerimiz çeşitli salgın hastalıklardan muzdarip, bunlarla mücadele için gerekli araç ve yeteneklerden yoksunken, bölgemizde nasıl bir durumdayız?
Özlemlerini, beklentilerini, dileklerini, değerlerini ve geleceğini savunmak için büyük fedakarlıklar yapmaktan kaçınmayan halklarımızın iradesinde ve kararlılığında gizli güç kaynaklarını ateşlememizi gerektiren tehlikelere çare bulmanın ve uyanık olmanın bir yolu var mı?
Arap halkları olarak birlikte ortak noktalarımızı, kökenlerimizi hatırlamayı, bugün hesaplarımıza dahil olmayan yarının zorluklarıyla yüzleşmek için birbirimize destek olmayı hak ettiğimizi yüksek sesle teyit etmemizin zamanı geldi mi?
Özgün değerlerimizi, kapsamlı, bilgelik dolu dini ve kültürel mirasımızı, tarihsel deneyim birikimimizi hâkim kılmamızın zamanı geldi mi?
Böylece zengin bir insani boyut taşıyan halklar olarak, uygarlığın zenginleşmesindeki katkımıza yakışır bir biçimde ortak bir medeni ilerleme ve kalkınma durumu yaratmak amacıyla kenetlenmemizin zamanı geldi mi?
Diğer uluslardan komşularımızla etkileşime geçmemiz ve onlarla korkularımız hakkında açık yüreklilikle diyalog kurmamız, onların korku ve endişelerini de samimiyetle dinlememiz artık bir gereklilik haline gelmedi mi?
Bunlar, bölge boyunca birbirleri ile ve kendilerini geçen kuşaklara yetişmek, onların gerisinde kalmalarına yol açan mesafeyi kısaltmak amacıyla dünya ile iletişimlerini genişletmek için yarışan gençlerimizi takip ederken bize baskı yapan sorular.
Gençlerimiz, bilgi, bilim ve kültür hazinelerini kavramaya, birlikte yaşama ve ötekini kabullenme ilkelerinden yola çıkarak insani değerleri özümsemeye gayret ediyorlar.
Iraklılar olarak özgün değerlerimizden ilham alıyor ve gençlerimizin motive edici fikirlerini ve özlemlerini temsil ediyoruz.
Bizim bakış açımızdan, belirleyici bir tarihsel an yaşıyoruz ve bu anda iki temel gerçeği görüyoruz; birincisi, halklarımızın onurunu, gelecek nesillerimizin bize yaraşır bir yaşam hakkını korumak için hepimiz el ele vermeden bizim için Ortadoğu'da doğru bir gelecek yok. İkincisi, bu ancak Irak'ın temel direklerinden birini oluşturduğu bölgesel dengelerin yeniden sağlanması ile mümkün. Kardeş, komşu ve dost ülkeler de bir araya geldiğinde ortak evimizi oluşturan direkleri oluşturuyorlar.
Bölgemizde istikrar, barış, iş birliği, büyüme ve ortak güvenlik; münferit algılar ve okumalar olarak değil, anahtar kelimesi “güveni yeniden tesis etmek” olan hayati bir gerekliliğin ifadesi olarak bir sonraki aşamayı çerçeveleyecek stratejik hedeflerdir.