Remzi İzzeddin Remzi
Mısırlı büyükelçi ve BM eski yetkilisi
TT

Arap ülkeleri İsrail ile olan ilişkilerinden faydalanıyor mu?

Beklentiler, Donald Trump ve Binyamin Netanyahu'nun iktidardan ayrılmasıyla birlikte liderlerin siyasi hırslarını tatmin etmek ve kişisel çıkarlarını ulusal çıkarların üstünde tutmak için korkuyu istismar ettiği bir siyasi dönemin perdesinin kapanacağı yönündeydi. Ancak İsrail’deki yeni hükümet çöker ve 2024'te cumhurbaşkanlığı seçimlerini Trump’ın abası altındaki Cumhuriyetçi Parti kazanırsa bunun geri tepmesi işten bile değil. Trump'ın, yasama organlarındaki takipçilerinin baskınlığına güvenerek oylama sürecine kısıtlamalar getirmek adına seçim yasalarını etkileyerek 2024'te Cumhuriyetçi Parti'nin zafer elde etmesi için çalıştığı açıkça görülüyor. Netanyahu, yeni ve kırılgan olan hükümeti oluşturan sağcı partilerin bazı üyelerinin vazgeçmesini sağlamak için elinden geleni yapıyor.
Trump ve Netanyahu’nun hedeflerine ulaşmaları durumunda bunun Ortadoğu için birtakım sonuçlarının olacağı açıktır. Bunun belki de en önemli kurbanı iki devletli çözüme ulaşma fırsatı olacaktır. Amerikan siyasi sisteminin gücü, kendini onarabilme yeteneğinden kaynaklanmaktadır. İsrail siyasi sistemi ise, birtakım yapısal eksikliklerden muzdariptir. Nitekim nüfusun yüzde 20'sini oluşturan Araplara eşit haklar sağlanmamaktadır ve İsrail'in ne olduğu konusunda üzerinde anlaşmaya varılmış bir tanımın yoktur. Bu bir din devleti midir? Yoksa gelecek vaat eden bir demokrasi devleti mi? Ya da işgalci bir güç mü?
İsrailli siyasi yorumcu Dahlia Scheindlin, New York Times'ta yayınlanan yakın tarihli bir makalesinde, İsrail hükümetinin, “İsrail-Filistin çatışması” gibi temel bir sorunu ele almaması durumunda hiçbir şeyin netleştirilemeyeceğini yazdı. İsrail'in siyaseten takip ettiği yolu düzeltmesi için uluslararası toplumun rolü burada karşımıza çıkıyor. Yeni İsrail hükümetinin Filistin sorununu çözmeyi amaçlayan bir girişim başlatması veya olumlu yanıt vermesi pek olası değil. Bununla birlikte, ilhaka yönelik tek taraflı ve geri dönüşü olmayan önlemler alması da beklenmiyor. Elbette bu, aşırı sağ destekçilerinin memnun edilmesi için iki devletli çözümü engelleyecek adımlar atılmayacağı anlamına gelmiyor. Dolayısıyla Filistinliler, bağımsız bir devlet kurarak ulusal haklarını garanti altına almak için yeni bir strateji hazırlayarak fırsatı değerlendirmelidirler. Bu meselede Arap ve uluslararası desteğin çok önemli olduğunu söylemeye gerek yok.
İsrail, geçtiğimiz yıllarda Filistinliler ve toprakları üzerindeki kontrolünü genişletmek için kademeli ve kötü niyetli adımlar atmayı başardı. Ancak Gazze'de, Kudüs'te ve İsrail içinde yaşanan son gelişmeler, bazıları yeni, bazıları ise daha önceki çıktıları teyit eden önemli sonuçlara yol açtı. Öncelikle İsrail, askeri imkanlarıyla vatandaşlarının güvenliğini garanti edememektedir.  İkincisi, İsrail içindeki Araplar, siyasi sistemin kendileri ile Yahudiler arasında eşit haklar sağlamadaki yetersizliğini ortaya çıkardılar. Üçüncü olarak, uluslararası toplumda -özellikle gençler arasında- Filistinlilere yönelik artan bir sempati var. Son olarak, Filistin liderliği bir kriz içerisinde. Filistin’in dağılması, Filistin sorununa bir çözüm bulunmasına engel olmak için İsrail tarafından istismar edilen “Aşil topuğudur” yani Filistin’in zayıf noktasıdır.
Hamas'ın kazanımlarına rağmen yaşanan son gelişmeler hem Hamas’ın hem de Filistin yönetiminin bazı yaralar aldığını gösterdi. Nitekim Hamas, her zaman güvendiği iç ve dış destek ağını kaybediyor olabilir. Ayrıca bu gelişmeler, Filistin liderliğinin yeni bir nesle devredilmesinin gerekliliğini de gösterdi. Filistin, İsrail’le iki devletli bir çözüm müzakeresi için gerekli koşulları hazırlayacak yeni bir strateji geliştirmek için politikalarını yeniden gözden geçirmelidir. Bu bağlamda uluslararası toplumu -özellikle de ABD’yi- iki devletli çözüme ulaşma imkanını korumak adına, uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukuku ile uyumlu bir dizi tedbir almaya sevk etmelidir.
Böyle bir strateji şu dört sac ayağına dayanabilir:
1- Sonunda özgür ve adil seçimleri gerektiren Filistin uzlaşısını sağlamak. Bu konuda temel sorumluluğu taşıması nedeniyle Mısır'ın rolü karşımıza çıkıyor. Mısır’ın İsrail’i, Filistinliler arasında gerçek bir uzlaşı sağlamaya kararlı olduğuna ikna etmesi gerekecek.
2- Uluslararası forumlarda insancıl hukuka ve insan hakları hukukuna saygı temelinde, Filistin haklarının korunmasına odaklanmak. Nitekim uzun süredir ihmal edilen Filistinlilerin haklarına eşit derecede önem verilmesi zorunludur. Hareket özgürlüğü, şiddete ve ayrımcılığa karşı korunmaları ve insan hakları ihlali söz konusu olduğunda hesap verebilirlik bunlar arasında yer almaktadır. İsrailli Arapların, karşılaştıkları uygulamalara yönelik hoşnutsuzluklarını ifade etmedeki benzeri görülmemiş siyasi katılımının Araplar ve Yahudiler bir arasında anlaşma yolunu açtığına şüphe yok. Bu, İsrail vatandaşlığına sahip Filistinliler ile geri kalan Filistinliler arasında ilişki kurmanın yollarını araştırmayı gerektiriyor. Filistinlilerin İsrail hükümetine katılımı ışığında, bu daha da önemli hale geliyor. Burada, Biden yönetiminin, Filistinlilerin ve İsraillilerin ‘özgürlük, güvenlik, refah ve demokrasi için eşit tedbirlere’ tabi olması gerektiğini ifade ettiğini belirtmekte fayda var.
3- Hem Gazze'de hem de Batı Şeria'da yapılanma ve kalkınma. Bir yanda İsrail, diğer yanda Hamas ve Filistin Yönetimi, kendi aralarında olduğu kadar yardım yapan ülkeler ve kurumlarla iş birliği yapmanın gerekliliğini anlamalıdır. Bu, Mısır'a süreci Filistin uzlaşısını destekleyecek şekilde yönetme konusunda büyük bir sorumluluk yüklemektedir.
4- Bazı Arap ülkelerinin, İsrail'i etkilemek üzere onunla olan resmi ilişkilerinden istifade etmeleri ve bu ilişkilerin gelişimini İsrail'in Filistinlilere yönelik davranışlarına bağlamaları. Burada BAE'nin, İsrail ile imzaladığı anlaşmanın uygulanmasını, Filistin topraklarını ilhak etmek için tek taraflı tedbirler almaktan kaçınmasına bağladığını belirtmek gerekiyor. Bana göre bu, ilgili Arap ülkelerinin İsrail'i Filistinlilerin haklarına saygı duymaya zorlamak için uyması gereken asgari formülü temsil etmektedir.
Sonuç olarak, bu zaman aralığını Filistin’in müzakerelerde elini güçlendirmek için kullanmamak, İsrail'e bir Filistin devletinin kurulmasını önlemesi için yeni bir fırsat verecektir. Ayrıca Arap ülkelerinin, böyle bir yaklaşımı destekleyen bölgesel ve uluslararası koşulları yaratmadaki başarısızlığı, bölgede barışı ve istikrarı sağlama şansını olduğundan daha da azaltacaktır.