Bekir Uveyda
TT

30 Haziran Mısır’ı kazanıyor

Geçtiğimiz pazar günü Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in 24 Temmuz 1990 Salı sabahı acil bir şekilde gerçekleştirmeyi düşündüğü bir girişimle Irak’a gitmesinden bu yana Bağdat Havalimanı’na inen ilk Mısır cumhurbaşkanıydı. Zira Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin, Kuveyt’i işgal etme felaketine kalkışmadan önce Mübarek, Saddam Hüseyin ile Şeyh Cabir Ahmed es-Sabah’ın arasını bulmayı amaçlıyordu.
2013 yılında bugün Mısırlılar, Müslüman Kardeşler yönetiminin sona erdirilmesini isteyerek, kalabalık bir şekilde Mısır’daki büyük şehirlerin sokaklarına indi. Dönemin Savunma Bakanı Abdulfettah Sisi, halkın talebine karşılık vererek, 11 Ocak 2011 devriminin ardından yapılan seçimleri kazanmasıyla birlikte Müslüman Kardeşler adına İttihadiye Sarayı’nda yönetici olarak oturan Muhammed Mursi’den cumhurbaşkanlığı koltuğunu Danışman Adli Mansur’a bırakmasını talep etti. Öyle ki Adli Mansur, 30 Haziran 2013 tarihinde Yüksek Anayasa Mahkemesi Başkanlığı görevine geldi ve 4 Temmuz 2013’ten 8 Haziran 2014 tarihine kadar olan geçiş sürecinde Mısır’ın cumhurbaşkanı oldu. Bu geçiş sürecinde Sisi’yi Mısır’ın seçilmiş cumhurbaşkanı olarak bu göreve getiren cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlık yapıldı. Öte yandan bu tarihler arasında etkisi olumlu ve olumsuz olarak devam edecek olaylar meydana geldi. Fakat Mısır ve çevresinde meydana gelen gelişmelere objektif bir şekilde bakıldığında bu etkinin somut bir etki olduğu görülür.
Örneğin Kuveyt’in işgal felaketinin etkisi, herkes tarafından açık bir şekilde hala görülebilmektedir. Saddam Hüseyin, Hüsnü Mübarek’e karşı dürüst olup Kuveyt’e saldırmama vaatlerini boşa çıkarmasaydı, Kuveyt işgalinin ardından Irak’ın başına gelenlerin ve komşu ülkelere yansımalarının yükünü tüm Iraklılar çekmeyecekti.
Yine açıkçası Müslüman Kardeşlerin Mısır’ı kötü yönetmesi ve devlet organlarından başlayarak tüm toplumu “İhvanlaştırma” konusunda ısrar etmeleri, başta onların oy sandıkları aracılığıyla İttihadiye Sarayı’na ulaşmalarına katkı sağlayan sıradan insanlar olmak üzere birçok insanın Müslüman Kardeşlerin çevresinden uzaklaşmasının ana sebebiydi. Sonra bu insanlar, Müslüman Kardeşlerin yöntem ve metoduna tahammül edememelerinin ardından onlara karşı ayaklandı.
 Bu iki örneğin yansımalarına bakmak, ders çıkarmak isteyen herkese bir fırsat sunuyor. Bu çerçevede Müslüman Kardeşlerin, Mısır’ı iyi yönetme konusunda ortaya iyi bir örnek koyamamaları, İslam dünyasındaki tüm dini hareketlerin sadece dini davet rolleriyle yetinip yönetim hırslarından vazgeçmeleri gerektiğini göstermiştir. Örneğin daha önce Sudan’da Hasan Turabi liderliğinde Müslüman Kardeşler yönetimi mevcuttu. Sudanlılar, Müslüman Kardeşler yönetimini devirene kadar bu yönetim, Ömer Beşir’in demir yumruğuyla uzun yıllar devam etti.
Özellikle dini hareketlerin liderleri, esasında dünyevi bir kazanç elde etmekle ilgilenmemelidir. Gerçekten de bu dini hareketlerin liderleri, yönetim konusundaki emellerini değiştirmeye ikna olmadıkları sürece hükümetlerle ve devlet mantığıyla çatışma konumunda olmaya devam edeceklerdir.
Bölgesel olarak 30 Haziran devrimi, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin tutumları sayesinde birçok cephede birtakım önemli değişikliklerin meydana gelmesini sağladı. Örneğin Libyalı gruplar arasındaki savaşları engelleyip ardından da barışçıl bir çözüme ulaşma konusunda Libyalıların çabalarının yanı sıra şayet Sisi Mısır’ı, siyasi ağırlığını koymasaydı, Libya’nın durumunu hayal etmek zor olur muydu? Elbette Libya’daki durumu hayal etmek zor olmazdı. Zira Mısır’ın kararlı müdahalesi olmasaydı; Libya, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir eyaleti olmaya çok yaklaşmıştı.
Başka bir örnek mevcut. Bu örnek, Mısır’daki Müslüman Kardeşlere karşı tutumla 2007 yazından beri Gazze Şeridi’ne hükmeden Hamas Hareketi’nin müttefiklerine karşı tutumu birbirinden ayırt etmesi konusunda Cumhurbaşkanı Sisi’nin gücünü belki de daha iyi anlatıyor.
Açıkçası bu kapsamda Cumhurbaşkanı Sisi, karşı tarafın ideolojik tutumuna bakmaksızın Mısır’ın bölgesel rolünü oynamasını tercih etti. Bu, bilgece bir davranıştır. Şöyle ki eğer Sisi isteseydi, Hamas’ın Gazze’deki yönetimi süresince Refah sınır kapısını kapalı tutabilirdi. Tabi bu da Gazze’deki bütün insanlar için bir sıkıntı teşkil edecekti. 30 Haziran gününün Mısır’ın sembolü olmaya devam edeceği söylenebilir.
İşte o zaman halkının iradesiyle içeride ve bölgesel olarak Mısır, daha iyi bir yarın için tüm savaşlarını özellikle de su hukukuyla ilgili savaşını kazanacaktır.