İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Dünyadaki açlık ve insan ailesinin kültürü

Açlık, günümüzde sadece insanlık için bir trajedi değil, aynı zamanda çağdaş dünyanın da utancı. Ülkeler milyarlarca doları ölüm araçlarıyla silahlanmak için harcarken, milyonları kurtarabilecek çok az bir miktar için dahi cimrilik yapabiliyor. Bu girizgahın sebebi nedir?
Birkaç gün önce, kendisini acil durumlarda hayat kurtarmaya ve refahın sağlanmasına yardımcı olmaya adamış dünyanın en büyük insani yardım kuruluşu olan Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP), en az 41 milyon insanın açlığın eşiğinde olduğunu açıkladı. WFP bunu bir yanda yüksek gıda fiyatları, diğer yanda da Kovid-19 salgınına bağladı.
Dünyadaki aç insan sayısı gerçekten korkutucu ve aynı zamanda ürkütücü bir artışta; 2020'de dünyadaki aç insan sayısı yaklaşık 27 milyondu, bugün iki katına çıkmış görünüyor ve önümüzdeki yıllarda daha da yükselmesi bekleniyor.
WFP İcra Direktörü David Beasley, dünyaya, yaklaşık 43 ülkeye yardım eli uzatması çağrısında bulundu. Programın acil 6 milyar dolara gereksinimi olduğunu dile getirdi. Zengin büyük ülkeler arasında paylaştırıldığında bu çok küçük bir rakam, ancak, sosyal adalet denkleminin sahada herhangi bir uygulama şansı veya payı olmadığı görülüyor. Bu ise açlığı dünyanın alnındaki kara bir lekeye dönüştürüyor.
Korona salgını, milliyetçilik duygularını körükledi ve özellikle geçen yıl şovenist akımları alevlendirdi. Bu, her ülkenin sahip olduğu yiyecek, ilaç ve giysiyi başkalarıyla paylaşmadan yalnızca kendi halkı için muhafaza etme çabasıyla somutlaştı. Tahıllarla ilgili olanlar başta olmak üzere bazı gıda ticaret yollarının geçici olarak durmasına yol açtı. Ancak açlık ve kıtlıktan bahsedildiğinde gündeme gelen soru pandemi ile sınırlı kalmıyor. Bizi iklim değişiklikleri ve bunların tarım arazileri düzeyindeki tehditleri, onları etkileyen kuraklık, küresel ısınmaya bağlı yağışların azalması başta olmak üzere dünyadaki aç insan sayısını katlayan başka nedenlere götürüyor. Tüm bu nedenler, dünyanın birçok yerinde kuraklığın yayılmasına ve mahsul kıtlığına  yol açıyor.
Yedi büyük ülkenin son iki hafta içinde İngiltere’de yaptığı toplantıları gözlemleyenlere, daha önce üzerinde anlaşmaya varılmış, dünyanın onu bekleyen cehennem çukuru ve kapının arkasında hazır bekleyen bir patlamadan kurtarılmasıyla bağlantılı bir plan kapsamında gayretli bir çalışma yürütülüyor gibi göründü.
G7 ülkeleri arasında daha önce varılan uzlaşı, yoksul ülkelerin iklim değişikliğinin etkileriyle (açlık şüphesiz bunların başında geliyor) baş etmelerine yardımcı olmak, sera gazı emisyonlarını azaltan yaşam araçları geliştirmelerini desteklemek için G7 ülkelerinin her yıl 100 milyar dolar tahsis etmelerini öngörüyordu. Peki, son G7 zirvesinin sonuçları, önceki zirvelerin önermeleriyle uyuşuyor muydu?
Almanya, Kanada ve İngiltere'nin önceki yılların planlarında öngörüldüğü şekilde katkı paylarını artırma eğilimlerine rağmen, aldığı ilk kararlardan biri, selefi Donald Trump’ın çekildiği Paris Anlaşmasına dönmek olan Başkan Joe Biden yönetimindeki ABD, maalesef verdiği taahhütlerden geri dönen ülke konumundaydı. Bu, bizi şunu sormaya itiyor: “Amerikan hikayesi, mavi gezegeni ve onu bekleyen dehşetlerden kurtarmaya yönelik gerçek bir niyetten ziyade Demokratların itibarını artırma, Cumhuriyetçilerin kusurlarını ortaya dökme bağlamında bir propagandadan mı ibaretti?
ABD her zaman pragmatik bir ülke olarak bilinir. Bununla birlikte, mevcut yönetim aydın bir pragmatik savı gözden kaçırıyor gibi görünüyor. O sav da başkaları aracılığıyla kendini sevmektir. ABD yönetimi, dünyayı kurtarmaya çalışırken, aslında kendisini ve halkını, onu da sonsuza kadar pas geçmeyecek bir ekolojik tsunamiden kurtardığını gözden kaçırıyor.
Açlık, dünyanın utancıdır ve arkasında açgözlü, bencil bir sistem vardır. Bunu, bir dönem BM Gıda Hakkı Özel Raportörü olarak görev yapan Jean Ziegler en iyi şekilde açıklamıştı. Ona göre dünyadaki açlığın en büyük nedenlerinden biri, araçlar için biyoyakıt üretiminde gıdanın kullanılmasıydı. Ziegler bunu insanlık suçu olarak nitelendirmişti zira yüzyılın zenginlerinin lüks arabalarının depolarını etanol yakıtla doldurmaları için yoksul halkların, özellikle de üçüncü dünya halklarının açlıktan ölmesi gerekiyor.
Herkesin küreselleşmiş açlığın arkasındaki nedenleri anlaması için açıklanması gereken bir gerçek var mı?
Kısacası, Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Komisyonu ve diğer kurumlar tarafından desteklenen küreselleşme şatlarında, sistematik bir küresel değiş tokuşun yörüngesinde dönen zengin ülkelerin politikaları olduğu gibi devam ettiği sürece, tahıl spekülatörleri ve uluslararası gıda tüccarları kartelleri kazanmaya devam edecektir. İster son 10 yılın sonundaki küresel mali kriz, isterse korona pandemisi krizi olsun, kriz koşullarından kârlarını artırmak ve fiyat enflasyonunu körüklemek için yararlanacaklardır. Bu göstergeler daha iş birlikçi ve destekleyici bir dünyanın mı habercisidir? Yoksa insani karanlık, kaos, çete savaşları, yüksek ölüm oranı, dolayısıyla yasadışı göç, adaletin olmadığı ve tüm insanlar için iyi bir yaşamın kaybolmasıyla insan ırkları arasında nefret ve hoşgörüsüzlük dalgalarının yaşandığı bir döneme doğru gerilemenin mi habercisidir?
Karamsarlıkta boğulmak istemiyoruz; çünkü her tehlike, içinde büyük fırsatlar da barındırır. Mevcut küresel açlık krizi de yüzyılın borazanını çalıyor, toprak ve üzerindekiler için bakım ve ilgi gösterme kültürüne gereksinim olduğu konusunda dünyayı uyarıyor. Dünyanın utancı olan açlık olgusunu bilmeyecek bir insan ailesine ait olma sürecinin başlatılması çağrısında bulunuyor.