Davud Ferhan
Iraklı yazar
TT

Ebu Gureyb mahkumları Rumsfeld’i hücrelerinden devirdiler

Eski ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, İngiltere’nin İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Başbakanı Winston Churchill'in hayranıydı ve şu sözünü ezberlemişti: “Eleştiriden çok yararlandım. Getirdiği herhangi bir fırsatı hiçbir zaman kaçırmadım.”
Ancak ikisi arasındaki fark, Churchill'in mütevazı, gerçekçi ve kurnaz bir politikacı olması, Rumsfeld'in ise kibirli, hayalci ve siyasetle hiçbir ilgisi olmamasıydı.
Başkan Gerald Ford yönetiminde, 1975'ten 1977'ye kadar Savunma Bakanı olarak görev yapan, daha sonra oğul George Bush döneminde 2001'den 2006'ya kadar aynı görevi ikinci kez üstlenen Rumsfeld birkaç gün önce bu dünyadan ayrıldı. Zengin adam, boynunda Nisan 2003'te Irak'a karşı başlattığı saldırgan savaşta binlerce masum Iraklıyı öldürmenin günahıyla öldü. Sadece bu da değil; Afganistan ve Irak savaşlarının mimarı olarak tanımlanan Rumsfeld, Ebu Gureyb Cezaevi’ndeki benzeri görülmemiş insanlık dışı ihlallerin birinci dereceden sorumlusuydu. Cezaevinde yaşananlar, Fransa’nın Bastille, ABD’nin Alcatraz, Tayland’ın Bang Kwang, Venezuela’nın La Sabaneta, Ruanda’nın Gitarama, Fransa’nın La Sainte, Suriye'nin Mezze ve Irak'ın el-Hut cezaevlerinde dahi yaşanmamıştır. Bu cezaevlerinin çoğu yıkıldı veya turistik otellere dönüştürüldü. Yalnızca ABD, Küba'daki Guantanamo Üssü’nü yıllık 2 bin dolara kiraladı ve 2002'de Bush yönetimi sırasında çoğu Taliban ve el-Kaide'den olan yabancı tutuklular için burada (uluslararası) bir cezaevi kurdu.
ABD işgalinin ilk yılında, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld yönetimindeki Amerikan kuvvetlerinin erkek ve kadın askerlerinin işledikleri ve yayınlanamayacak kadar insanlık dışı olan öldürme ve işkence eylemlerinin dehşetinden dolayı, Bağdat'ın batı banliyölerinde bulunan Ebu Gureyb Cezaevi, Arap ve yabancı gazetelerin ilk sayfalarında sürekli manşet oldu. Uluslararası Af Örgütü'nün bu iğrenç hapishanede olanları kınaması üzerine Rumsfeld, Başkan Bush'a istifasını sunmak zorunda kaldı. Ama başkan istifayı kabul etmedi. Ancak ABD'nin içinde ve dışındaki insan hakları kuruluşlarının uluslararası kınamaları devam edince ikinci kez istifasını sundu ve Bush da kabul etti.
Irak'taki suçlarını geç de olsa kabul eden Paul Bremer, Colin Powell ve Ryan Crocker gibi savaşın mimarı Donald Rumsfeld de Irak'la ilgili "bazı kararlarının" hatalı olduğunu itiraf etti. Aynı zamanda dönemin Ulusal Güvenlik Konseyi başkanı Condoleezza Rice'ı "deneyimsiz" olarak niteleyerek Dışişleri Bakanı Colin Powell’ı da "sağlam yönetim kararlarından yoksun" diyerek eleştirdi. Ancak Irak savaşının mimarı olduğu fikrini kabul etmedi ve sorumluluğu yardımcısı Paul Wolfowitz’e yükledi. New York'ta İkiz Kuleler’in yıkımından kısa bir süre sonra Camp David’de de bu fikri önerdiğini söyledi.
Rumsfeld, ABD yönetiminin önde gelen şahinlerinden biriydi ve "amaca ulaşmak için güç" sloganını benimsiyordu. Ebu Gureyb Cezaevi’ndeki katliamların arkasında kendisinin olduğunu inkar etmiyor. Nitekim Amerikan cezaevi memurları, Iraklı tutuklulara karşı sert sorgulama yöntemlerinin kullanılması için bizzat Rumsfeld tarafından imzalanmış bir mesaj almışlar. Bu yöntemler arasında mahkumları uzun süre ayakta durmaya zorlamak, uyumalarını engellemek, köpekle korkutmak, darp etmek ve elektrik vermek gibi her türlü işkence yöntemini kullandılar. Hatta sorgu sırasında kasten öldürmek de sayılabilir. New York Times, Ebu Gureyb Cezaevi’nde yaşanan korkunç işkencelere dair çok sayıda fotoğraf yayınlamaktan çekinmemiş ve Rumsfeld da fotoğrafların gerçekliğini inkar etmeye cesaret edememişti.
Irak'ın kuzeyindeki Musul kentinde ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in Iraklıları öldürerek, evlerini ve mülklerini yıkarak, ülkelerini işgal ederek “olağanüstü bir iş başaran” birçok Amerikalı subayın ve askerin göğsüne madalyalar takmasını izlerken bunu hatırlamıştm.
Savunma Bakanı Rumsfeld, olaylara dair kendi anlatısını "Known and Unknown” (Bilinen ve Bilinmeyen) adlı bir kitap ile yayınladı. Bir paramiliter hatırat olan kitap Rumsfeld’in Chicago'da, yaya olarak gazete satmasıyla başlayarak Nixon, Ford ve Reagan'dan oğul Bush’a kadar dört farklı başkanın yönetiminde görev aldığı üst düzey pozisyonlardaki günlerini konu alıyor.
Kitapta bizim için önemli olan ise şu ifadeler:
“Irak savaşı birçok Amerikalı yetkiliyi dehşete düşürdü ve ürküttü. Yüz binlerce kişinin ölümüne yol açan ‘tek seçenekli savaşı’ yönettiği için Rumsfeld'in suçlu olduğunu söylüyorlar”
Ancak Rumsfeld, Vietnam Savaşı sırasında savunma bakanı olan ve bu şiddetli savaştan duyduğu üzüntüyü çok açık bir şekilde dile getiren Robert McNamara'nın aksine hiçbir zaman pişman görünmedi.
Gelgelim eski bakan kitabında şunu da söylüyor:
“Irak'a yönelik savaşı, hiçbir şekilde var olmadığı kanıtlanmış kitle imha silahlarına sahip olduğu iddiasıyla meşrulaştırmak yanlış bir gerekçe.”
Ardından da şu soruyu yöneltiyor:
“Irak savaşı gerçekten tüm bu acı ve ıstıraba değer miydi?”
Rumsfeld, öz eleştiri bağlamında ABD'nin hatalarının Ortadoğu'nun yıkımına katkıda bulunduğunu, Irak'ta demokrasi kurma fikrinin gerçekçi olmadığını, Bush’un Irak savaşı konusunda hatalı olduğunu söyledi. Böylece o da Colin Powell ve Ryan Crocker'a katıldı.
Görünüşe bakılırsa Rumsfeld, Irak'a yaptığı periyodik ziyaretlerde etrafını saran ve dini söylemlere sarılmış mezhepçi sloganları tekrar eden bazı Şii din adamlarını taklit etmiş. Beyaz Saray'a gönderdiği istihbarat belgelerine, dindar olan Başkan Bush’u memnun etmek için kasıtlı olarak İncil ve Tevrat'tan pasajlar eklemiş. Nitekim ABD merkezli “GQ” dergisi, Rumsfeld'in işgalden 10 gün sonra 31 Mart 2003'te Irak çölünde çekilmiş bir Amerikan tankının resmini, “Eski ve Yeni Ahit”ten pasajlarla başkana gönderdiğini aktardı.
Irak'ın işgali ile Rumsfeld, Suudi Arabistanlı “Al-Eqtisadiah” gazetesinin bildirdiği gibi "acımasız ve yanıltıcı bir çatışmanın yüzü" haline geldi. Merkez Bankası ile Rafideyn Bankası da dahil olmak üzere Irak devlet kurumlarının yağmalanması hakkında, sanki  yankesici bir memurun cebinden cüzdanını çalmış gibi “Bunlar olur” yorumunu yapan da kendisiydi. Ancak bunun Rumsfeld'e yansımaları da oldu ve kendisine "istilanın sonuçlarına karşı katı yürekli adam" lakabı verildi. Bu da onu, Irak'ta devletin yeniden inşası konusundaki ilgisizlik dahil olmak üzere, savaşın tüm hatalarının günah keçisine dönüştürdü.
Son olarak Rumsfeld'in Aralık 1983'te Bağdat'ı ziyaret ettiğini ve merhum Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin ile görüştüğünü de belirtmeliyiz. Bu, İran-Irak savaşı sırasında da gergin olmayan ABD-Irak ilişkilerinin normalleşmesine yardımcı olmuştu. Bu savaştan önce bile ilişkiler normaldi ve medya alanında yüksek lisans yapmak için başvurduğum Michigan Üniversitesi'ne kabul edildikten sonra 1978'de ABD'ye seyahat vizesi için başvurduğumu ve bekleme salonunda otururken vizemi aldığımı hatırlıyorum. Ama seyahatim için Irak istihbarat servisinin onayını bugüne kadar alamadım!
O zamanlar geride kaldı ve Ebu Gureyb Cezaevi, ABD ve ardından İran işgallerinin zamanı geldi. Zamana şunu söyleyin: Geri dön ey zaman...