Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

İslam karşıtlığının iki silahı: Kadın ve terör

Dünyada başka hiçbir sorun yokmuş gibi tüm dünyanın tek gündemi Afganistan. Afganistan’la ilgili gök kubbe altında söylenmedik bir söz kalmadı ama konu bir türlü gündemden düşmüyor. Ama pek yer bulamasa da dünyada başka önemli gündemler de var.
Fransa’da Macron’un göreve gelmesiyle birlikte İslam karşıtı politikalar hız kazandı. Öyle ki, Fransa aşırı sağcı bir parti iktidara gelse ancak bu kadar olurdu denilen günlerden geçiliyor. Güya Macron aşırı sağın aksine daha geniş perspektifte, farklılıkları hedef almayan politikalar uygulayacaktı, ama öyle olmadı.
Batı’nın 11 Eylül’den önce de İslam ve Müslümanlarla bir süredir mücadele ettiği bir gerçek ama bunu 11 Eylül’e bağlayarak “Siyasal İslam, radikal İslam, terör, cihadizm” gibi ifadelerle haklı ve meşru bir durummuş gibi göstermeye çalışıyorlar, bu nedenle İslam karşıtı ve İslamofobik tutumları gölgelemek için tercih edilen “Radikalizm, siyasal İslam” gibi ifadeleri değil gerçek karşıtlığı gösteren ifadeleri kullanmayı tercih ediyorum, tavsiye ederim.
Fransa, bir süredir Fransa’da yaşayan Müslümanların hayatlarına doğrudan müdahale edecek, camileri kontrol altına alacak, Müslümanları sürekli korkulması gereken varlıklarmış gibi gösterecek bir yasa tasarısı üzerinde çalıştı. Bu yasadaki faşist ve ayrımcı tutumu örtmek için yasayı “Cumhuriyet değerlerini koruma” şeklinde ifadelere büründürdü ve nihayetinde yasa kabul edildi ve uygulanmaya başladı.
Daha önce camileri, evet doğru duydunuz, ibadethaneleri kontrol altında tutmak için bu yasa kullanılıyordu, buna bağlı olarak kapatılan camiler oldu, bu ibadethane yasaklaması ise güvenlik nedeniyle meşru hale getirilmeye çalışıldı. Suudi Arabistan, Türkiye gibi ülkelerin bu camilerin cemaatine etki ettiği ve bu etkilerin ortadan kaldırılması gerektiği gibi safsatalar uyduruldu. Her ne kadar safsata da olsa nihayetinde pek fazla itiraz olmadığı için Fransa bu faşizan uygulamasını hayata geçirdi.
2020 yılı sonlarında Almanya Başbakanı Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Avusturya Başbakanı Kurz, Hollanda Başbakanı Rutte, AB Komisyonu Başkanı Leyen ve Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Michel'le birlikte bir video konferans yapmıştı ve toplantının ana maddelerinden biri terör saldırılarıydı. Terör saldırısı yok mu, elbette var, burada ülkeler bununla mücadele edebilirler, burada sorun yok. Sorun terör kelimesini kullanarak İslam ve Müslümanları açık hedef haline getirip şeytanlaştırmaktan kaynaklanıyor. İşte Avrupa uzun süredir terör bahanesine sığınarak bunu yapıyor. Aynı Afganistan meselesinde olduğu gibi…
Batı, İslam karşıtı politikalarını meşrulaştırmak için iki önemli kavramı kullanır: Kadın ve Terör. Soğuk Savaş ve özellikle 11 Eylül’den bu yana en fazla kullanılan kavramlar bunlar, bu kavramları, sık sık görsel de ekleyerek zihinlere öyle bir kazır ki, bugünden geriye doğru baktığımızda Afganistan’da öldürülen binlerce kadın, 11 Eylül bahanesiyle işgal edilen onca yere rağmen Batı’nın Afganistan’dan sorumsuzca çekilmesi sonrasında aklımızda buralarla ilgili kalan görseller burka giydirilmiş kadınlar ve elleri silahlı, sakallı, sarıklı Taliban üyeleridir. Batı’nın başarısızlığını, Batı’dan Afganistan’a gönderilen askerlerin katliamlarını değil, İslam’la alakalı sakal, başörtüsü gibi şeylerin şeytanlaştırıldığını görürsünüz. Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda bunlar olurken, Fransa kendi topraklarında yaşayan Müslümanları baskı altında tutacak, onları fişleyecek insan hakları ihlaline varan yasaları meşru hale getirmeye devam ediyordur. Öyle ya,” kadınlar üzerinde baskı aracı olan İslam, terörle ilişkili olan Müslümanlar” yani bu “gericiler” bir şekilde kontrol altında tutulmalıdır, oryantalizmin bir gereği olarak Batılı üstün seçilmişler tarafından ıslah edilmelidirler.
Açıkçası Batı’nın kadınları düşündüğünü de terörü bitirmek istediğini de düşünüyorum. Tam aksi, kadınları kullandıklarından ve terörün moral destek bulmasına yardımcı olduklarından eminim. Müslümanları Batı’da baskı altında tutarak radikalizmin moral destek bulmasında, DEAŞ gibi terör örgütlerinin üye bulmasına dolaylı yoldan destek oluyorlar. Hatta daha ileri bir şey söyleyeyim; Guantanamo gibi hapishanelerde insanlara en aşağılayıcı şekilde işkence ettiklerini belgeleyen görsellerin, terör gruplarının moral destek bulması amacıyla da dolaşıma sokulduğunu düşünüyorum aksi olsaydı savaş suçu işleyen o askerler yargılanır ve ceza alırdı, birkaç göstermelik yargılama ve ceza dışında hiçbir yaptırım olmadığını görmedik mi, gördük! Aksi olsaydı Afganistan’dan “ne haliniz varsa gördün” diyerek, bir gece yarısı gizlice konsolosluk binalarını boşaltarak, o çok düşündükleri kadınları Taliban’ın insafın bırakıp çekilirler miydi? Sürekli Taliban ve kadınların görsellerini paylaşıp, İslam ve kadın baskısı arasında bağlantı kuruyorlar, kendileri bu kadınları “kurtarmak” için orada değiller miydi, şimdi o kadınları orada bırakıp neden arkalarına bakmadan kaçtılar? Batı Afganistan’dan arkasına bakmadan kaçıyorsa, ülkeyi Taliban’ın ellerine teslim ediyorsa, Fransa bir çeşit ırkçılık ve ayrımcılık suçu olan yasaları yürürlüğe koyabiliyor ve bununla övünüyorsa, tüm bunların suçlusunun İslam ve Müslümanlar olduğu safsatalarınıza müsaade edin de kargalarla birlikte biraz gülelim.
Kabul edin artık, haksız bir savaşa giriştiniz, önce İslam ve Müslümanlardan bir düşman kümesi yarattınız sonra o düşman kümesine karşı kalabalık ordular oluşturdunuz ve son teknoloji ürünlerine sahip tüm savaş ekipmanlarını ve hatta argümanlarını kullanarak savaşa giriştiniz, her tür üstünlüğünüz olmasına rağmen o savaşa girişme nedenleriniz o kadar haksızcaydı ki kaybetmekten başka ihtimaliniz yoktu ve kaybettiniz. Artık bunu kabul ederek çekilin, yeni küçük cepheler açarak, bu küçük cephelerde terör ve kadın bahanesiyle moral anlamda bir kazanç sağlayabileceğinize dair safsatalarınızla başımızı şişirmeyin, insanlık sizin safsatalarınıza, savaş taktiklerinize, katliamlarınıza doymuş durumda, medeniyetle hiçbir surette buluşamayacağınızı bizler kabul ettik, zahmet olmazsa sizler de kabul edin artık. İkna olmakta güçlük çekiyorsanız işgal ettiğiniz yerlerdeki kadınları ne halde bıraktığınıza bir bakın; dul, yetim, öksüz, eğitim imkanı olmayan, çalışma koşulları kötü, tecavüz mağduru ya da potansiyel tecavüzcülerin insafına terk edilmiş, çocukları kollarının arasındayken öldürülmüş kadınlara bakın, o kadınların gözlerinde gördüğünüz her dram kendi eserinizdir, sizi ikna edeceğine dair şüphe duyulmayan kanıtlardır.