Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Afganistan ve ABD’nin mirası

ABD'nin Afganistan'dan çıkışı büyük ölçüde Irak'tan çıkışına benziyor. Çünkü yıllarca süren bir varlığının ardından burada da geride pek bir şey bırakmadı.
Kabil'in kaderi ise, DEAŞ’ın şehri ve Irak kuvvetlerinin silah deposunu ele geçirdiği Musul’un kaderi gibidir.
ABD’liler yıllarca, Sovyetler gibi rakiplerine ve İngiltere, Fransa, Portekiz, Belçika ve Hollanda gibi Avrupalı ​​sömürgecilere kıyasla en iyi “işgalci” ve “özgürleştirici” güç olmakla gururlandılar.
Güney Kore, Japonya ve Tayvan gibi başarılı Amerikan modelleri var. En büyük başarısı, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Batı Avrupa'daki yönetimiydi. Batı Berlin, sakinlerinin Berlin duvarından atlamak için hayatlarını tehlikeye atarak kaçtığı komünist Doğu Berlin'e karşı başarılı bir modeldi. Bu bağlamda akla şu soru geliyor:
General Douglas MacArthur Japonya ve Filipinler'de başarılı olurken, Paul Bremer Irak'ı yönetmede ve Zalmay Halilzad ise Afganistan'da neden başarısız oldu?
Aslında, sivil ABD yönetiminin önceleri doğrudan işgalle sonra Afgan hükümetinin yönetimiyle burada harcadığı para konusunda bir sıkıntı yoktu. Sanıldığının aksine bu süreçte birçok olumlu şey yaptı. Zira okulların, havaalanlarının ve yolların çoğu bu dönemde inşa edildi. Açtığı okul ve üniversitelerine sekiz milyon öğrenci kaydoldu ve buradaki sağlık hizmetleri ise komşu ülkelerden daha iyiydi. Afganistan'ın Yeniden İnşası Özel Teftiş Heyeti'nin (SIGAR) raporuna göre, Amerikalılar, Afgan yönetimine verilen 145 milyar doların 35 milyar dolarını hizmetlere ve altyapıya harcadı.
Buna rağmen Afganistan, Amerikalılar için siyasi bir proje olarak başarısız bir deneyim oldu. Harcanan tüm emekler ve milyarlar uçup gitti. Bölgedeki deneyimli Amerikalı diplomatlardan biri olan Büyükelçi Ryan Crocker’e göre bölgedeki başarısızlığın en büyük nedeni isyan değil (Taliban), aksine büyük çaplı ve yerleşik yolsuzluktu. Aslında aynı şey Irak'taki ABD yönetimi için de geçerlidir. Nitekim burada da büyük paralar ve emekler harcandı, fakat sadık bir devlet ve halk tabanı oluşturulamadan çıkıldı.
Bu iki savaş için belirlenen hedeflere kısmen ulaşıldı. Askeri olarak, egemen rejimlerin devrilmesi hızlı bir şekilde gerçekleşti. Ancak sadık bir alternatif rejim inşa etme projesi başarısız oldu.
Sekiz milyon erkek ve kız öğrenciye eğitim, otuz milyon vatandaşa tıbbi hizmet ve en gelişmiş silahlarla donanmış üç yüz bin savaşçı neden kendisine bağlı bir hükümetin kurulmasını sağlayamadı?
Burada ulusal siyasi proje ve ulus-devlet yoktu. Aksine herhangi bir bağlılığı olmayan hizmet kurumları vardı ve aralarındaki tek bağ olan Amerikan kuvveti çekilir çekilmez çökmeleri doğaldı. Yirmi yıl, güvenlik, askeri ve bürokratik ayrıntılarla heba edildi ve herkesi uğrunda savaşmaya motive edebilecek kurumlar ortaya çıkmadı.
Afganların çoğunluğunun Taliban'a karşı olduğundan eminim. Bu, bu türden radikal gruplardan nefret eden insanın doğasındandır. Ancak bu çoğunluk alternatifi görmedi ve etrafında bir araya geleceği ulusal bir bağa da rastlamadı. Daha söylenecek çok şey var…