Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Popülizm söylemimizdeki marjinalleşen gerçekler

Arap siyasetinde “popülizm” kelimesinin kullanım sıklığı son on yıl içerisinde artış gösterdi. Bu durum, kelimenin siyasi söylemimizde, medyada ve hatta toplumsal anlamda yıllarca sürecek olan hâkimiyetini gösteriyor.
Buradaki sorun, bu kavramın çoğu zaman dikkatsizce ve zaman zaman açıkça çarpıtılmış bir şekilde kullanılmasıdır.
Fenomenlerin ve şahısların “popülizm” ile nitelendiği bağlamları inceleyen biri, olumsuz anlamlarla dolu olduğunu ve kınamanın eksik olmadığını görecektir.
Ayrıca sorun, atıf yapılan bağlamlardan daha fazla, kavrama ilişkin anlayışın doğasında ve kullanımındadır. Popülizm kavramının muğlak kalmasına yönelik açık ve kasıtlı bir eğilimin olması da dikkat çekicidir. Bundan ötürü popülizm hakkındaki söylemimizde yer almayan gerçeklerin, anlayışta bir fark yaratabileceğine inanıyoruz.
Popülizmin, popülist hareketlerin ve liderlerin eleştirmenlerince demokrasi ve çoğulculuk için bir tehdit olarak görülmesine ek olarak, bu kavramın gelişigüzel kullanıldığına işaret etmek önemlidir.
Bu açıdan bakıldığında, popülizm olgusuyla ilgili bazı fikir ve gerçekler üzerinde hızlı bir şekilde de olsa durmak, kaçınılmaz bir mesele gibi görünmektedir.
Muhtemelen bizi çok fazla gürültü yapmaktan kurtaracak ilk nokta, popülizmin söylem, hareket ve liderdeki temsilidir. Burada, temsili demokrasinin derin bir krizde bulunuşunun ilanıyla karşı karşıyayız. Bu, bir krizin özeti olmasının yanı sıra toplum içindeki büyük bir düzensizliğin ve sınıflı toplumun ortaya çıkışının işaretidir.
Başka bir deyişle seçkinler, geniş kitlelerin beklentilerini karşılayamadıkları için popülizmin önünü açmakta ve üreticisi olmaktadırlar. Bu çok basit bir şekilde söylemek gerekirse, ‘popülizmin’ ortaya çıkışının yalnızca kriz koşullarında gerçekleştiği ve popüler hoşnutsuzluğun açık bir ifadesi olduğu anlamına gelir.
İkinci nokta, popülizm kavramının gelişigüzel kullanılmasına katkıda bulunan husustur ki, bunun anlamı onun bir ideoloji olmaması ve popülist grupların homojen olmamasıdır.
Popülistlerin ortak noktası ise, araştırmacıların ortak duygu dedikleri şeydir. Bu duygunun içeriğinde, onların hakları çiğnenmiş halkın parçası oldukları yer almaktadır. Popülist lidere gelince, o bu ortak duyguya sahip olan topluluğa yakın ve topluluğun protestolarının yanı sıra onu savunmakla meşguldür. Bu, grubun çiğnenmiş haklarını onun siyasi meselesi ve siyasi meşruiyetinin içeriği yapar.
“Ben Halkım” kitabının yazarı Hintli düşünür Partha Chatterjee, kastedilen halkın ve popülist liderin ne anlama geldiğini şöyle açıklıyor: “Popülist bir lider, hoşnutsuzluklarla dolu ve birtakım farklılıklardan mustarip olan birçok farklı grubu ‘halk’ adı verilen bir oluşumda birbirine bağlayabilir.”
Bu düşünür, popülizmi, halkın ihtiyaçlarını karşılayamayan ve herkes için sosyal adaleti sağlayamayan siyasi elitler ile halk arasındaki bir çatışma alanı olarak değerlendirir.
Siyasi elitlerin bu başarısızlıkları, yoksunluk hissi temelinde ortak bir duygu etrafında buluşan heterojen gruplar üretir. Bunlar, zenginliği, ayrıcalığı ve gücü tekelleştiren kesimleri protesto ederler.
Üçüncü nokta, popülist hareketlerin temsili demokrasinin başarısızlığının ve halkı temsil etmeyi taahhüt eden seçkinlerin başarısızlığının kanıtı olması durumunda, popülizmin demokrasiyi tehdit ettiğini ifade eden pozisyonuna yanıt olan bir başka durumun bulunmasıdır. Bu, ‘halk egemenliği ve halkın yönetimi’ kavramının demokrasinin temeli olmasıdır. Burada ‘doğrudan demokrasinin’ terk edilmesinin ve temsili demokrasiye geçilmesinin tek sebebi, ilkini pratikte somutlaştırmanın zorluğudur. Sosyal bilimlerdeki araştırmacılar da araştırmalarında, örneklem kullanırlar. Çünkü topluluğu, tüm birimleri ve terimleri ile araştırma konusu yapmak zordur.
Bir diğer önemli nokta ise, popülizmin sınıflandırma ve nitelendirme dışında bir olgu olarak kalmasıdır. Çünkü her popülist hareketin kendi bağlamı ve özgünlüğü vardır, bu da onun için net çizgiler çizilmesini zorlaştırır. Bundan ötürü her popülist hareket diğerinden farklıdır ve içinden çıktığı kesimin özelliklerini taşır. Buradan hareketle bir dizi popülizmden bahsedilebilir. Fransa'da, İtalya'da ve diğer ülkelerdeki birçok hareketin, Müslümanlara veya genel olarak göçmenlere karşı olan partilerle ilişkilendirildikleri için ırkçı nitelikte olduğunu düşünmek yanlıştır. Bu türden bir irtibat, yönelimlerinde sağcı olmayan ve ırkçı içerikten yoksun popülist hareketler karşısında kafa karışıklığına sebep olur.
Popülizm hakkındaki bu gerçekleri göz önüne aldığımızda, hafife alınmaması gereken bir fenomen olduğunu ve tarihin ortak duygular tarafından hareket ettirilmediğini görürüz. Bu, üzerinde düşünülmesi gereken fikirlerden biridir.
Nitekim tarih yalnızca zorunluluklara göre hareket etmez, aksine burada deneyimlerin serbest akışı ve beklenilmeyen sürprizler vardır.
Bu bağlamda sosyal psikologlar tarafından çokça eleştirilen bir kitabı göz ardı edemeyiz.
Fransız yazar Gustave Le Bon'un toplum ve birey arasındaki ilişkiyi ele aldığı bu kitabın adı “Kitleler Psikolojisi”dir. Yazar kitabında, kitleleri oluşturan bireylerin yaşam tarzı, meslek, ahlak veya zekâ bakımından benzer olup olmadıklarını dikkate almadan kitle psikolojisi kavramına odaklanmaktadır.
Bireylerin bir ‘kitleye’ dönüşmeleri onları bir tür kolektif zihnin kontrolü altına sokar, bu da her birinin tek başına hissedeceği, düşüneceği ve hareket edeceğinden farklı şekilde hissetmesini, düşünmesini ve hareket etmesini sağlar. Gustave Le Bon, kitlenin ana özelliğinin, üyelerin tek bir ruhta ve ortak bir tutkuda kaynaşması olduğuna inanıyor. Ona göre bu, kişisel farklılıkları ortadan kaldırmanın yanı sıra zihinsel melekelerin seviyesini düşürür. Le Bon ayrıca, bireyin kitle ile ilişkisini birkaç farklı elementin bir araya gelmesiyle elde edilen kimyasal bileşiğe benzetir.
Popülizm fenomeninin görülmemiş bir şey olmadığı ve halkların tarihinde gelgitler yaşadığı, gizlendiği ve açığa çıktığı görülmektedir. Bugün kavramın geri dönüşü, siyasi önerilerin başarısızlığını ve yöneten ile yönetilen arasındaki ilişkinin bir kriz durumunda olduğunun ilanıdır.
Siyasal popülizme karşı koymanın anahtarı adil dağıtımdır.
Popülizm, ortaya çıkan krizin kaynağı değil, ürünüdür.