Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Teokratik despotizmin çılgın projesi

Taliban, Afganistan’da kurduğu İslam Emirliği’ni bütün Afganistan’a hakim bir düzen haline getirdi. Taliban, şeriatı uygulayacaklarını, İslami hükümet rejimini tam olarak tesis edeceklerini, demokrasiyi, insan haklarını, kadın haklarını ve bireysel özgürlükleri tamamen reddettiklerini dünyaya ilan ettiler. Taliban’ın Ortaçağ da oluşturulan teokratik despotizmi günümüze taşıması ve uygulaması sürpriz değildir. Taliban örneğinde görüldüğü gibi,  bütün siyasal İslam hareketleri, modern olan bütün değerlere karşıdırlar, değişmez ve ilahi kabul ettikleri Şeriat düzenini hiçbir şekilde uygulamaktan vazgeçmemektedirler.
Şeriat, Müslüman ülkelerin tarihlerinde ve kültürlerinde değişik düzeylerde yer alan tarihsel süreçler içinde oluşmuş birtakım  sosyal, siyasal ve legal uygulamalardır. Şeriat, bugünkü dünya için  değildir. Şeriat, geçmiş Müslüman toplumlarda var olan birtakım kurallar ve pratiklerdir. Siyasal İslamcılar, Şeriat’ın  ilahi ve değişmez nitelikte olduğunu  iddia etmekte  ve onun bütün dünyada uygulanmasını nihai amaç olarak görmektedirler. Onlar, Şeriat’ın ilahi kanun olmasından dolayı insan yapımı bütün kanunlardan üstün olduğuna ve her yerde uygulanması gerektiğine inanmaktadırlar.
Şeriat’ın en üstün ilahi hukuk olduğuna inanan İslamistler, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, kadın-erkek eşitliği, ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü dahil bütün modern değerlere savaş açmakta ve reddetmektedirler. Siyasal İslam’ın top yekun düşmanı, modern medeniyet ve dünyadır. Teokratik despotizm, modern dünyanın dışında yer alan, modern medeniyetin oluşumuna hiçbir katkısı olmayan bir inanç ideolojisini, sadece Ortaçağ’da oluşan uygulamalarını kutsallaştırarak günümüze taşımaktadır. Modernite, Batı’ya özgü sınırlı bir olgu değildir. Batı toplumlarının çabaları sonucu oluşturulan modernite, bütün dünyaya bir medeniyet, hukuk, özgürlük ve eşitlik modeli sunmaktadır. Modernitenin temelinde akıl, sorgulama, gelişme, büyüme, kalkınma, özgürlük, hukuk, barış, birey ve kendini gerçekleştirme dinamikleri bulunmaktadır.
İslamistler, Şeriat’ı uygulama ve İslami hükümet kurma adına bireyi ve toplumu sıkı sıkıya denetlemektedirler. Siyasal İslamcılar, kadın bedenini, düşüncesini ve ruhunu kontrol ederek bütün topluma tahakküm etmeyi amaçlamaktadırlar. Şeriat, ataerkillği kutsal hukuk haline getirmektedir. İlahi kanunu uygulama adına dini bir despotizmi sürekli olarak üreten İslamistler, devleti kutsallaştırmaktadırlar ve devlet-din bütünlüğünü savunmaktadırlar. Emir veya halife denilen devlet yöneticileri, Allah adına ilahi olduğu sanılan Şeriat’i uygulayan   dini kişilikler olarak görülmektedirler. Devlet gücüyle kurulan dini despotizm sayesinde İslamistler, toplumu ve bireyi devletten ve despotizmden koruyacak hiçbir özerk, sivil ve demokratik yapıya izin vermemektedirler. İslamizm, sadece demokrasiye, insan haklarına, kadın haklarına ve bireysel özgürlüklere karşı çıkmamaktadır. Şeriat ve teokratik düzeni savunan İslamistler, felsefeye, müziğe, sanata, mizaha, kültürel mirasa, edebiyata, bilime ve yeniliğe, kısacası bütün insani tecrübe alanlarına da karşı çıkmaktadırlar. Dini kimliği her şey haline getiren   Taliban gibi gruplar, kendilerini Müslüman toplumlarını içinden gelen yerli ve dini güçler olduklarını iddia ederler ve kendi dışındaki herkesi kafir düşmanlar olarak ilan ederler. Demokrasiyi, insan haklarını, bilimi, kadın haklarını, felsefeyi, sanatı ve çoğulculuğu ortadan kaldıran Taliban gibi gruplar, Şeriati’in militanları olarak kendi toplumlarına ve insanlığa düşmanlık etmektedirler.
Şeriat ve İslam adına modern dünyaya savaş açan Taliban gibi gruplar,  akıldan, ahlaktan ve adaletten hiçbir şekilde nasiplerini almamış cahiller, kesin inançlılar ve fanatiklerdir. Ortaçağ  anlayışlarını savunma cehaleti içindeki fanatikler, akla ve aydınlanmaya sürekli karşı çıkarlar. Taliban gibi fanatik gruplar, bilimden, özgürlükten, hukuktan ve demokrasiden mahrum ettikleri toplumlarına karşı din ve Şeriat adına   saldırılar düzenlerler, baskılar yaparlar, vandalist duygularla ganimet olarak gördükleri her şeyi yağmalarlar. Taliban’ın kadınlar başta olmak üzere bütün toplum kesimlerine karşı   yaptığı şiddet, baskı ve saldırılar, dünya kamuoyunda mide bulandırıcı iğrençlik, ilkellik ve barbarlık olarak değerlendirilmektedir.
Otoriter, despot, totaliter ve monolitik bir doğaya sahip Şeriatizmin ve İslamizmin amacı, demokrasiyi, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü tamamen ortadan kaldırmaktır. İslamistler, dini kullanarak toplumu ve devleti baştan sona kontrollerine alacaklarını, yapılandıracaklarını ve planlayacaklarını   sanarak bir din mühendisliği projesini dayatma çılgınlığı içindedirler. Siyasal İslamcıların en çılgın projesi, Şeriat’tir. Dinin ve devletle bütünleştirilmesi konusunda kararlı olan İslamistler, tepeden inmeci bir şekilde İslam toplumu    projesini uygulamaya koymakta, çatışmayı ve geriye dönüşü inançlarının olmazsa olmazı olarak uygulamaktadırlar.
Demokrasiy hümanizme ve modernizme düşman olan İslamist ideoloji, Şeriat despotizmini üretmektedir. İslamist ideolojiye göre, bütün kültürel, toplumsal, dini ve düşünsel farklılıklar, küfür olarak kabul edilmekte ve düşmanlaştırılmaktadır. Şeriat ve İslam kültüründe, farklılıklar çoğulculuğun bir gereği olarak insani zenginlik olarak kabul edilmemektedir.  Şeriatçı despotizm,  bütün kişilerin tek tip kul haline getirilmesiyle  Müslüman toplumu inşa edeceğini  sanmaktadır. Şeriatçı despotizm,  farklı birey tiplerinden oluşan farklı toplumsal kesimleri olduğu gibi kabul etmez. Teokratik despotizm, herkesi kendi kalıplarına sokmak için değiştirmeye, dönüştürmeye ve tek tipleştirmeye zorlamaktadır. Şeriatizm, devlet eliyle din toplumunu ve düzenini inşa etmeye çalışır.  Toplumda var olan bütün farklılıklar, din toplumu içinde eritilmek ve yok edilmek istenir. Bugünden değil, geçmişten beslenen Şeriatçı despotizm, bugüne düşmanlık yaparak geçmişi bugünün canlı realitesi haline getirme şeklinde boş, verimsiz ve yıkıcı bir çabadan oluşan çılgın bir projedir.