Suriyeli mülteciler arasında Suriye’ye dönüş rüzgarları esiyor. Bazıları bu rüzgara kapılıyor ve ruhları canlandıran, yerinden edilme trajedilerinin ve çektikleri sıkıntıların sona ermesi umuduna dokunan yumuşak meltemlere dönüştürüyorlar. Hatta bu meltem halen Suriye’de yaşayan ve çocukların, babaların, kardeşlerin geri dönmesi, 10 yıl boyunca onları bitkin düşüren ayrılığın ve yurtsuzluğun ardından yeniden birleşmenin umuduyla yaşayan mültecilerin akrabaları arasında da yayılıyor.
Suriyelilerin dönüş rüzgarları farklı ve birbirinden uzak 3 kaynaktan esiyor; birincisi, Rusya’nın çabaladığı bir çözümün adımlarından biri olarak mültecilerin ülkelerine dönüşü için birkaç yıl önce başlatmış olduğu girişimdir. Rus girişimi, Suriye sorununun çözümüne yönelik tutumda, Esed rejimi yönetimde kalmaya devam ederken dünyanın Suriye'nin yeniden inşasını finanse etmeyi kabul etmesini sağlayan siyasi bir değişime kapı açıyordu. Esed rejimi bu düşünceye karşı çıktı, çünkü Suriyelilere karşı davranış stratejisi özellikle muhaliflerden ve mültecilerin büyük bir bölümünü oluşturdukları sosyal kuluçka merkezlerinden mümkün olduğunca fazlasını ülkeden çıkarmaya ve uzaklaştırmaya dayanıyor. Rejimin başının Suriye’de çözüm arayışı olarak gördüğü “homojen bir toplum” tesis etmek de bu stratejisinin bir diğer dayanağı. Ancak rejim Rusya’nın baskısı altında bu düşünceyi kabul eder hale geldi ve bu konudaki ciddiyetini teyit eden siyasi ve pratik hiçbir icraatta bulunmadan zaman zaman Suriyelilerin dönüşü fikrini dillendirmeye başladı.
Mültecilerin geri dönüşü fikrini tekrarlayan ikinci tarafın başında, en fazla sayıda (yaklaşık 6 milyon) mülteciyi içeren komşu ülkeler, yani Türkiye, Lübnan ve Ürdün geliyor. Durum ve koşullarının farklı olmasına, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak birbirlerinden ayrılmalarına rağmen 3 ülkenin içinde de Suriyelilerin ülkelerine dönmesi çağrıları arttı. Dahası çağrılara kamuoyu ve siyasi grupları da kapsayan ve son yıllarda artan ırkçı eğilimler de eşlik etti. Özellikle Lübnan'da bazı devlet organları da bu tür uygulamalara katıldı. Üç ülkedeki resmi duruşun, mültecilere karşı açıkça olumsuz bir tavır almamasına, mevcut koşullarda ülkelerine geri dönmeleri söylemlerini benimsememesine rağmen, aslında 3 ülke de binlerce kişiyi ya rejimin kontrolü altındaki bölgelere ya da Suriye'nin kuzeybatısında rejimin kontrolü dışındaki bölgelere geri dönmeye yöneltti.
Mültecilerin ülkelerine geri dönmeleri çağrısında bulunan üçüncü tarafı, mülteci meselesinin birliğinin uzlaşısını sarstığı ve ülkeler arasında farklı politikalara alan tanıdığı Avrupa ülkelerinin çoğunluğu temsil ediyor. Almanya gibi ülkeler Suriyeli mültecileri memnuniyetle karşılasalar ve entegrasyon politikasına (dil, eğitim, iş ve vergiler) derin katılımları nedeniyle onları en iyi göçmen dalgaları arasında kabul etseler de, aynı zamanda yardımlar karşılığında mültecileri ülkelerine dönmeye teşvik etmek veya ikamet ve vatandaşlık şartlarını zorlaştırmak olsun muğlak politikalar izliyorlar. Bu politikalar, Avrupa’ya göre çok daha az mülteci bulunmasına rağmen İngiltere’nin benimsediği politikalara benziyor. Bazı Avrupa ülkeleri ise daha ileriye gidip, Esed rejiminin kontrolü altında güvenli bölgeler olduğu ve mültecilerin buralara gönderilmesi gerektiğini dile getirdiler. Danimarka’nın bu tutumu benimsemesi diğer Avrupa ülkelerini de bu konuyu araştırmaya sevk etti. İleriki bir zamanda bu fikir Avrupa Birliği düzeyinde veya ayrı ayrı Avrupa ülkeleri tarafından kabul edilebilir.
Mültecilerin dönüşü konusunda medyada pompalanan bu dalgaya, kuşkusuz, mültecilerin yaşadıkları baskılar, istikrarsızlık ve kötü yaşam koşullarının yarattığı çaresizlik ve hüsran havası da eşlik ediyor. Sorunlarının çözülmesi umudunun yokluğunda, bazıları Suriye'ye dönmeyi düşünmeye başladı ve bazıları gerçekten de döndü. Lübnan üzerinden rejim kontrolündeki bölgelere veya kuzeybatı Suriye'de Türk kontrolündeki bölgelere dönen 20’den fazla birey ve aile vakasını şahsen kontrol ettim ve her iki durumda da sonuçlar kötüydü.
Kuzey bölgelerde, geri dönenlerin çoğu, başta ikamet koşulları, ırkçı uygulamalar ve maruz kaldıkları bazı zorbalıklar, aynı şekilde iş, ücretler ve entegrasyon güçlükleri, gençlere yönelik zorla sınır dışı etme eylemleri başta olmak üzere Türkiye'deki zor yaşam koşulları altında ezilen kişilerdi. Geri dönenler kendilerini Heyet Tahrir'uş Şam ve kurtuluş hükümeti liderliğindeki aşırılık yanlısı grupların dayattığı aşırılıkçı bir atmosferde, yetkilerin çakıştığı ve çekiştiği bir kaos ortamı ve yaşam zorlukları ortasında buldular. Her şeyden önemlisi, geri dönenler, Esed rejimi güçlerinin bu bölgelere yönelik devam ettirdiği saldırılar, özellikle de uçaklarla yapılan varil bombalı ve füzeli hava saldırıları sonucunda kendilerini yeniden ölüm tehlikesiyle karşı karşıya buldular.
Bilhassa Hizbullah milisleri ile bazı Lübnan güvenlik güçlerinin mültecileri zorla Suriye'ye geri döndürmeye yönelik baskılarının yanı sıra ırkçı uygulamalar ve kötü yaşam koşulları gibi dönüş nedenleri açısından Lübnan'dan dönenlerin koşulları, Türkiye'den dönenlere göre daha kötü. Geri dönüş sürecinin en ağır yanı, yol üzerindeki güvenlik ve askeri kontrol noktalarındaki işlemler ve mültecilere yönelik davranışlar, geri dönenlerin arama ve fişleme işlemlerine tabi tutulması, bazılarının kontrol noktalarında yakalanıp güvenlik birimlerine götürülmesi ve çoğunun, ana ikamet yerlerine, özellikle de Şam kırsalına ulaşmalarının engellenmesiydi. Kötü şartlar, dönüş koşulları ve süreçleriyle sınırlı kalmayıp, rejim kontrolündeki bölgelerdeki ekonomik, sosyal ve idari açıdan koşulların tam bir çöküş içinde olduğu genel ortama da uzanıyor.
Uluslararası Af Örgütü'nün yakın tarihli “Ölümüne gidiyorsun” başlıklı raporu, mültecilerin Esed rejimi kontrolündeki bölgelere döndükten sonra maruz kaldıkları ihlalleri inceledi. Rapor geri dönenlerin, tutuklanmaya, zorla alıkonmaya, cinsel şiddete, ölüme varacak kadar işkenceye maruz kaldıklarını söyleyerek durumu özetliyor.
Uluslararası Af Örgütü, raporunu, Suriye'nin güvenli olmadığı ve Esed rejimi ile güvenlik kolları var olduğu sürece güvenli olmayacağı ana fikriyle sonuçlandırdı. Dünya ülkelerine Suriye'ye hiçbir mülteciyi iade etmemelerini tavsiye etti. Örgüt, raporunda ve vardığı sonuçlarda, mültecilerin ülkelerine geri dönüşüyle ilgili sözlerin mevcut koşullarda yalnızca bir yalan ve aldatmaca olduğunu ortaya koydu.
TT
Suriyelilerin arzuları üzerine oynamak
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة