Maha Muhammed Şerif
TT

Batı neden Ortadoğu ülkelerine ikircikli davranıyor?

Dünyayı kabul ve karşı çıkış arasında bölen şey belki de büyük ülkeler arasındaki ekonomik çıkar çatışmasıdır. Bu nokta o kadar önemli ve derin ki, çoğu siyaset tarihçisi ve siyaset sosyolojisi profesörü bunu cehennem gibi siyasi taktikler olarak tasvir ediyor. İktidarı elde etme sebebinin gerekliliğini ve bunun krizleri yönetmeye yardımcı olacak şekilde nasıl kullanılacağını haklı çıkaran ise çıkarları maksimize etmede kullanılan abartır. Ayrıca farklı nedenlerle diğer halklarla ilişkilerdeki ırkçılık da söz konusu politikaların etkileri ve sonuçlarındandır.
Bu noktada şu soruları sormak gerekir: Büyük güçler arasındaki Ortadoğu’daki çatışmaları yönetme rekabeti nasıl değişti? ABD ve Avrupa Birliği (AB) arasındaki çıkar çatışmasının başlamasıyla birlikte özellikle de beklenmedik değişimlerle dolu bir dünyada kaçınılmaz bir şekilde Ortadoğu ülkeleri pahasına çıkarlarını yücelten başta Rusya ve Çin olmak üzere diğer büyük güçler için fırsatlar sağlayan çatışmalar ve stratejik hataların sonuçları nasıl okunmalı?
Çılgın rekabet devam ederken buna dayanarak, uluslararası ve küresel etkiye sahip en büyük ülkeler arasındaki çatışmanın ve bazı potansiyel yeni kaynak kullanımlarının sonuçları değerlendiriliyor. Asya ve Afrika'da dört güç kazanç için savaşıyor.
Büyük güçler arasındaki rekabette üzerinde durduğumuz asıl olgu, bu dönemde jeopolitik manevralar içinde birbirleri pahasına nüfuz ve prestijini genişletip güçlendirme çabalarıdır. ABD'nin Ortadoğu'daki rolünün yokluğu, Rusya ve Çin'i bölgede daha etkili hale getirdi. Rollerin yeniden dağılımı açısından bakıldığında bu ülkeler konumlarını güçlendirip varlıklarını sağlamlaştırdı. Bu konuda ABD Dış İlişkiler Konseyi, Mart 2021’de Araştırmacı Steven Cook tarafından ‘Ortadoğu'da Büyük Güçler Arasındaki Rekabet’ başlıklı bir çalışma yayınladı.
Cook'un araştırmasında şu ifadelere yer verildi:
“Ortadoğu artık ABD de dahil çeşitli bölgesel güçler ve dış aktörler tarafından ele geçirilmeye hazır. Bu boşluk bölgeyi daha az güvenli hale getirdi. Büyük güçler ve süper güçlerle bölgesel rakipler arasındaki rekabet bölgede, özellikle Suriye, Libya ve Yemen'de büyük ölçüde, daha az ölçüde olmak üzere Lübnan'da çatışmaların seyrini etkilemiştir.”
Buna örnek olarak topraklarında ABD ve Rusya, müttefikleri İran ve İsrail ile birlikte olmak üzere iki süper gücün savaş halinde olduğu ve her birinin bu savaşta hedefleri bulunduğu Suriye’yi ele alabiliriz. Bu güçlerin çıkar çatışmasının başlamasından bu yana Suriye istikrarsızlaştı ve sapkın ufukların yuvası haline geldi. Bu durum, söz konusu ülkelerin dünya çapındaki misyonlarıyla taban tabana zıttır.
Bu noktada şu soru öne çıkıyor: Bu bir orman politikası mı?
Bu, bölünmelerin etki ve çıkarlarını genişletmesine izin vermemesi gereken güçlü hükümetler tarafından kabul edilemeyecek bir şeydir. Ancak yalnızca etkili caydırıcılık rolü oynayan askeri yetenekler değil, uluslararası sistemin geleceği için seçenekler bulması de gereklidir.
Siyaset öncesi ahlaki kavramların kökeninde yükümlülük yasasının kapsamı yatsa da bu gerekli görülüyor ve yokluğu söz konusu ülkelerde kaosun ve çatışmaların yayılmasına yol açıyor. ABD Başkanı Joe Biden'ın Suriye kriziyle etkileşimi konusunda kafası oldukça karışık. Tereddütlü olan yönetiminin iktidara gelmesinin ardından, son haftalarda Suriye krizinin çözümüne yönelik yeni göstergeler ortaya çıkmaya başladı. Bu çözümü düşündüğümüzde, Suriye'den çekilme niyetleri ile ülkenin kontrolü altında tutulmasının ve siyasi ve ekonomik hedeflere ulaşma vurgusu arasında, yukarıdaki gözlemlerin de işaret edebileceği gibi çeşitli şüphe ve çekincelerimiz var.
Sykes-Picot Anlaşması, ardından Balfour Deklarasyonu, daha sonra da Afgan ve Irak aldatmacalarından bu yana Arapları defalarca aldatan bu vizyonlar etkileşime girdi ve benzer kalıplar üretti. Arap Baharı’ndan sonra ise Ortadoğu bölgesi bir intikam sahnesi ve bölgedeki savaşları yönetmenin yeni kargaşası haline geldi. Bu görüşün bugün hatırlattığı, adaletsizlik ve tiranlık tarihine dönüşten başka bir şey değildir. Başarı işaretleri İran'a S-300 stratejik füze tedarik eden Rusya'ya atfedilmeye başlandı. Beşşar Esed, Suriye'de meseleye Rus rejiminin korunması ve kurtarılması lehine karar verilmesinden sonra rejiminin düşmesini önlemek için Hizbullah ve İran'dan gelen Şii milislerle birlikte ülkede güvenlik ve selamet içinde savaşıyor. Suriye’de son söz Rusya’ya ait hale geldi. Gazetelere ve medyaya söylendiği gibi; İran'ın Suriye'deki varlığı dosyasını kapatmak Rusya'nın çıkarınadır.
Meseleye kaldığımız yerden devam edecek olursak; ABD Başkanı Biden'ın gelişi ve ABD'nin 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmaya geri dönme ihtimali ile Başkan Donald Trump'ın görevde kaldığı dört yıl boyunca kısmi bir yakınlaşma kaydedilen Rusya ve İsrail ile ilişkilerde önemli bir iyileşmeye tanık olacağız. ABD ile Rusya arasında yaşanan sıcak olaylardan sonra çıkarların kesişmesiyle gerilim artacak ve tek kaybeden Suriye olmaya devam edecek.
Bu kayıp, onu dışarının sahiplenmesine ve siyasi ve ekonomik parçalanmasını artıran büyük bir uluslararası müttefike rehin kılıyor. Bu büyük güçler İran, Türkiye ve Araplar arasındaki çatışmayı büyük bir gürültüyle, var gücüyle destekliyorlar. Mezhep çatışmalarının ve savaşlarının en büyük kazanını İsrail ve benzeri ülkelerin üzerinde çalıştığı şey de bu. Bütün bu olayların bir anlamı varsa, bu durum bize şu soruyu sorma hakkını veriyor:
Batı neden Ortadoğu ülkelerine ikircikli davranıyor?