Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Sahibine bile ait olamayacak kadar kem söz

Kutsal, denince aklımıza ilk olarak elbette yaratan ve onunla ilgili konular geliyor. Bununla birlikte bazen yaratandan ötürü, bazen yaratanın koyduğu düzenden ötürü kutsallaşan kavramlarda da var. Yine bununla birlikte insanlık için ehemmiyeti olan konu ve konumlar da kutsal ve ehemmiyetli kabul ediliyor, üstelik bunlar coğrafya ya da gelenekle de farklılık göstermiyor; anne, kadın, şehit, çocuk gibi kavramlar bir Abojin için de, bir Türk için de, bir Amerikalı için de, bir Arap için de aynı derecede kutsal, ehemmiyetli. Bu nedenle onlara karşı davranışlarımızda azami özen ve hassasiyet gerekiyor. Yani bir arkadaşınıza karşı çirkin bir eylemde bulunsanız çok kınanmazsınız ama annenize ya da bir çocuğa ya da bedel ödemiş insanlara yönelik çirkin söylem ve eylemleriniz kınanmayı, telin edilmeye neden olur. İnsanlığın bu ortak kuralı, en doğru ve en makul olan olduğu için evrenseldir.
Küfür bir diğer ifadeyle sövme… Maalesef hemen hemen her toplumda yaygın kullanımı olan çirkin ifadeleri kapsıyor. Bunun terbiye, edep, ahlak boyutu olduğu gibi bir Müslüman için ise zina iftirasına varan bir boyutu var. Bu sadece kul hakkı ile sınırlı kalmıyor, zina iftirasına da girdiği için suç olarak kabul ediliyor. Medeni hukukta da suç sayıldığına, tazminat gerektirdiğine dair cezalandırma örnekleri var. Ama tüm bunlara rağmen dillerde en sık kullanılan ifade bu çirkin küfür…
Bahsi geçen küfürlerin bir diğer ortak özelliği ise kadını, anneyi, çocuğu yani kutsal ve ehemmiyetli saydıklarımızı hedef alması. Yine kadını, anneyi, çocuğu korumakla yükümlü olan erkeği en hassas noktasından yaralama isteği de bu çirkin ifadelerin ortak özelliği…
Eminim herkes küfrün, sövmenin bu kadar etkili çirkinlikler silsilesinin tepesinde olduğu konusunda hem fikirdir. Ama diğer yandan da çokça yaygın bir şekilde kullanılan bu sövgüleri sosyal medyada hemen her gün okumakta, hatta bazen muhatabı olmaktadır. Sadece sosyal medya mı, sokakta yürürken maalesef yanımızdan geçen insanların ağzından, yanında insan varmış, kadın varmış, büyük varmış, çocuk varmış diye hiç düşünmeden sık sık küfrettiğini duyarız, duyduğunuzda yüzünüz kızarsa da, söyleyende maalesef aynı utancı göremezsiniz. Bu bazen kronik edepsizlikten kaynaklanır, bazen ise “ağız alışkanlığı” denen, sıradanlaşmış, sıradanlaştığı için kınama gerektirmeyen durumdan kaynaklanır.
Bu durumdan, yani bu sıradanlaşmış sövme çirkinliğinden çokça rahatsız olan biri olarak bu konuda hassasiyet gösterilmesi gerektiğini sık sık dile getirmiş biriyim. Zira söz, kem söz önce dilimizi, sonra kalbimizi sonra dilimiz ve kalbimizin eriştiği her yeri kirletiyor. Sövgü olmasa da kem söz sonrası, kötü eylem sonrası içinin nasıl kirlendiğini tecrübe etmiş biri olarak ve kem söz kendisine ulaşmış, izzeti nefsine dokunmuş biri olarak, yazmanın sorumluluğu dahilinde bu çirkinliğe dikkat çekilmesi gereğini tavsiye ettim. Bu talebe sadece Muhammed Emin Yıldırım Hoca kulak verdi ve edep dahilinde, bir sohbetinde, sağ olsun bu konuyu dile getirdi. Kime ulaştı, hangi kötü sözü engelledi bilmiyorum ama en azından bizim üzerimizdeki sorumluluğu aldı.
Şimdi, küfür mevzularına bugün yeniden bakıyorum, bakıyoruz; kimi hedef aldığına bakmaksızın anneyi, çocuğu, kadını, şehidi, babayı, abiyi… en edepsiz biçimde hedef alan küfür konusunun olması gerektiği gibi telin edildiğini görüyorum, görüyoruz, telin ediyorum, telin ediyoruz... ama etmiyor zira…
Zira, ahlakın bütüncül bir şey olduğunu düşünüyorum; öfke anında dahi ağzına sahip olmak edeptir, haksızlığa uğradığında derdini adalet ve ahlak ölçüsünde ifade etmek de edeptir, hakka riayet etmektir. Zaten ahlak konusunda, her ne kadar yer yer edebi, edepsizden öğreniyor olsak da… çirkin kelamları hakkaniyet ölçüsünde kınamak da edeptir, hatta ödevdir. Küfür yalnızca bizim canparemize ulaştığında kötü değildir, kime ulaşırsa ulaşsın kötüdür. Millete, vatana, insana… edildiğinde de kötüdür. Ama küfrü sadece canparemize dokunduğunda duyuyor ve yalnızca onun üzerinden edep, ahlak telkin ediyorsak bu biraz kusurlu bir durumdur. Edepsizin fırsat kolladığı bir durumdur.
Şunu merak ediyorum; küfür, kem söz, tahkir edici ifade… bunlar kötü olduğu için mi karşısındayız yoksa ciğerparelerimize dokunduğu için mi? Küfür, kem söz, izzeti nefse dokunan ifadeler, kötü olduğu için mi karşısındayız yoksa sevmediğimiz, sevilecek yönü de pek olmayanların ağzından döküldüğü için mi? Küfrü duyduğumuzda incinen onurumuz nedeniyle mi yüzümüz kıpkırmızı oluyor yoksa husumetlimizin ağzından döküldüğü, bu nedenle husumetlimizi telin edecek imkan bulduğumuz için mi? Biz, küfrün, tahkir edici ifadenin, onur kırıcı sözün ulaştığı herkes için aynı hassasiyeti gösterebiliyor muyuz? Onuru incinen herkesin yanında olabiliyor muyuz, onlara en ağır ve galiz ifadelerle mukabele edenlere de tepki verebiliyor muyuz, kem söz kendi yakınımızdan sökülüp, husumetlimize ok gibi saplandığında yakınımızı da güzel söze, emri bil marufa davet edebiliyor muyuz?
Nihayetinde herkesin kendine ait bir cevabı var, sorularım da zaten retorik çünkü hepimiz cevabı az buçuk biliyoruz. Naçizane şöyle bir çıkarımım var; her tür kem söze, insan onurunu düşünerek aynı ölçüde tepki verebilseydik eğer, bugün düşünerek ya da düşünmeden en galiz ifadelerle insanları incitenler bu kadar pervasız olmazdı, bu nedenle içimizde ağzını kem sözle alıştırmışlar, ciğerpareleri hedef aldığında tepki vermeyi ödev bilenlerin, ödevlerini yapmadığı günlerin cezasını sadece kendileri çekmiyor, maalesef küçük çirkinlik abidelerinin dilindeki zehir hepimizde yara açıyor. Asıl soru, retorik olmayan soru da burada aklıma geliyor; gerçekten kem sözden yaralandık mı, yoksa yaralanmış gibi mi yapıyoruz? İnsan bazen yaralanmış olmayı, gerçekten yaralanmış olabilmeyi bile diliyor öyle değil mi? Yaralanmadığımız yerlerimizle imtihan edilmemek dileğiyle…