Kifah Mahmud Kerim
TT

Kopyalanmış demokrasi ve çarpıklıkları

Ortadoğu'daki modern siyasi oluşumların çoğu Sykes-Picot Anlaşması'ndan sonra kurulduğundan beri seçkinlerin büyük bir kısmı, içlerindeki düşünürler, kuvvetler, dernekler ve siyasi partilerden önde gelen isimler sağ ve sol akımlar, Batılı demokratik deneyimi yeniden üretme çabasında oldular. Bunu miras kalan dini ve sosyal değerler birikiminden uzak bir şekilde Batı ile uyum içinde Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda galip gelen ülkelerin çıkarları tarafından üretilen ve tecrübe edilen oluşumlarda uygulamaya çalışmak üzerine faaliyet gösterdiler.
Büyük güçlerin maruz kaldığı ağır kayıplara rağmen bu oluşumlar, insanların tam bir düşünce, kendi kaderini tayin, inanç ve aidiyet özgürlüklerine sahip olduğu ulus devletlere dönüştürme arzularının asgari düzeyine dahi ulaşamamıştır. Belki de bu tecrübeleri meydana getiren büyük bir aşiret, din ve mezhep birikimi mirasıyla, çarpışmamış olsaydı, Türkiye, Lübnan ve İsrail'in deneyimleri örnek alınması gereken en yakın modeldi. Lübnan, kabileler ve mezhepler arasında parçalandı. Türkiye, en temel insani ve demokratik haklarını talep edenlere yönelik sert politikasıyla boğulurken, birçok düşünür ve politikacının Ortadoğu'daki Batı demokrasisinin modeli olarak müjdelediği İsrail ise Yahudi olmayan nüfusuyla ilişkilerinde nefret dolu, ırkçı bir İbrani devletine dönüştü.
Avrupa ve ABD'deki eski demokrasiler, bu rejimlerde dikey bir değişiklik meydana getirmek için çeşitli biçimlerde ve ilişkilerde muhalefet güçleriyle iş birliği yaptılar. Stratejik askeri ve güvenlik desteğiyle, bu rejimlere yönelik halk düşmanlığından yararlanarak iç duvarlarını delmeyi ve idari yapılarını yıkmayı başardılar. Büyük güçlerin bu rejimleri devirmek veya ehlileştirmek için doğrudan müdahale ettiği ve hemen, burada derinlemesine incelemeye gerek olmayan birçok nedenden dolayı bu yaşam biçimini kabul etmeyen bir ortamda demokratik deneyimlerini yeniden üretmeye geçtiği Irak, Libya, Yemen ve Suriye'de olduğu gibi. ABD ve Uluslararası Koalisyon tarafından devrilen diktatörlüklerin ardından parlamentolarda hercümerç hâkim oldu. Ardından bu parlamentolar, kabileler için konseyler ve mezhepler için platformlar ve hem içeride hem de dışarıda para ve siyasi yolsuzluk için bir pazar haline geldi. Bu, eğitim ve sosyal hayatlarının temelleri, dini veya kabilesel yorumlara dayalı olarak yüzlerce yıl ötesine dayanan yarı kutsal gelenek, görenek ve örfler sistemine dayanan özellikle de sembol konusunda, toplumsal ve eğitimsel hafızada kireçlenmiş tarihi miraslardan alınan baba, kabilenin şeyhi ve din adamı ile başlayıp tek liderle biten, ümmet sembolünde tezahür eden toplumlarda demokratik bir devlet üretme girişiminin, Batılı sistemlerin temellerine dayandığını doğrular. Bu, kaçınılmaz olarak diktatörlüğe daha yakın bir canavarlıkla sonuçlanacak. Ancak bu, Irak, İran, Türkiye, Libya, Suriye ve Ortadoğu'daki demokratik siyasi laboratuvarın geri kalan ülkelerin seçimlerinde olduğu gibi demokratik araçlarla gerçekleşecek. ABD ve müttefikleri, hem bedevi hem de medeni kesimlerinde zaten okuma yazma bilmeyen, kabile ve sembolleri, din ve mezhebin hala halk ve devletten bin kat daha önemli kabul eden toplumların yer aldığı, çok uzun zaman dilimleri içinde kireçleşmiş çok sayıda gelenek, görenek, değer ve inançların farkında olmaksızın, Ortadoğu için yeni bir demokratik harita çizdiğini ve deneyimlerini bu harabelerin yıkıntıları üzerinde yeniden üretmeye çalıştığını iddia ederek bu totaliter rejimlerden bazılarının yapılarını ortadan kaldırdı. Bu miras göz önünde bulundurulduğunda anayasal ve demokratik kurumlar ve üyelerini seçme mekanizmasının nasıl olacağını, Irak'ta ve demokratik laboratuvarın geri kalan ülkelerinde neler olduğunu, daha önce diktatör rejimler tarafından ne kullanıldığını anlamaması garip. Aşiretler, onlara bağlı olan bölgeler, dini ve mezhebi semboller ve yasakların, herhangi bir ortak evrensel vatandaşlık kavramından uzak, gruplarını, daha önceki rejimlerde ‘Devrimci Komuta Konseyi’ veya zorunluluk lideri gibi bir şeye dönüşen parlamentonun çatısı altına getirmek için seferber ediliyor.
Buradan ister devrimler ister darbeler ister üstün dış güçler tarafından yapılan bir değişim olsun, toplumların tarihsel gelişimi dışında herhangi bir şekilde yapılacak değişimin olumlu sonuç vermeyeceği, aksine olumsuz yansıyacağı sonucuna varıyoruz. Hatta ülkenin yüksek çıkarları üzerinde toplum veya birey düzeyinde çok uzun yıllar feci getirilere yol açabilir. Bugün Irak, Libya, Yemen ve Suriye'de yaşanan budur. Bu toplumların doğasından ve mevcut durumlarından uzak bir siyasi ve sosyal sistemin inşasında, özellikle de bu ülkelerin toplumlarının sosyal, eğitimsel ve değerler sistemi ile ilgili olarak birçok Batılı formül ve deneyim dayatılıyor. Belki de en önemlisi, Batı toplumlarından sosyal ve dini miraslar bakımından tamamen farklı olan bu ülkelerin ve toplumlarının sorunlarına günümüzde tek çaresi veya tedavisi Batı demokrasisi formülü ve demokratik uygulamalar için Avrupa formülleriyle birçok eklemde kesişen örf, adet, gelenek ve görenekler sistemi olmak zorunda değildir.