Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Farklı mensubiyetlere yatırım yapmak

Günümüzdeki tüm alanlar, verimliliği aynı anda birden çok boyut arasında etkileşim ve karşılıklı olumlu yanıt alma koşuluna bağlayacak şekilde birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Ekonomi de bugün uluslararası rekabetin konusunu oluşturması ve tüm ülkeler için bir istikrar kaynağı olması hasebiyle başarının veya başarısızlığın göstergelerini açığa vuran bir alandır.
Bu bağlamda, özellikle servet arayışını piyasa kavramına ilişkin görüşümüzün gözden geçirilmesi ile ilişkilendirme fikrini öne sürmek istiyoruz. Çünkü piyasanın da başka bir kriterle, yani mensubiyetle ilişkisi vardır. Bu noktadan hareketle, piyasaya yönelik bakış açısını geliştiren ve vizyonlarını ekonomik ihtiyaçlarına göre tanımlayarak genişleten halklar, kendilerine çoklu kimlikler ve farklı mensubiyetler inşa etmişlerdir.
Tabii ki en öncelikli pazar, ulusal pazardır. Ancak bu pazar, günümüzde diğer pazarlarla etkileşim halinde olduğu ölçüde içine kapanık değildir. Uluslararası pazarlara girmek için mensubiyet bahanesi -klasik anlamda sınır tanımayan ve kimlik tanımayan günümüz pazar tanımında bu bahane geçmese bile- kadar irade ve hırs gerektirir.
Kastedilen kimlikler paketinin şekillenmesinde şüphesiz en önemli faktör coğrafyadır. Örneğin Tunus; Mağrib, Afrika, Arap, İslam ve global olmak üzere pek çok mensubiyete sahip bir ülkedir. Bir yandan coğrafi ilkelere, diğer yandan ise kültürel özelliklere dayanan bu mensubiyet çeşitliliği diğer ülkeler için de geçerlidir. Bazen tıpkı devletlerin mihver devletlerine ayrıldığı Dünya Savaşı'nda olduğu gibi, siyasi durumla öne çıkan bir mensubiyet oluşturmak için siyasi yönelimler gibi diğer parametreler de işin içine girer
Tabii ki, bu çok yönlü mensubiyetler müstakildir çünkü dil, din veya ırk olarak coğrafi ve kültürel mensubiyet gibi değişmez gerçeklerle ilişkilidir. Ancak değişmez ve gerçek veriler olarak değişmezlikleri, bu mensubiyetlere otomatik olarak başarılı ekonomik yatırım yapılması anlamına gelmez. Bu yüzden mensubiyetler sermayedir. Başka pazarlara girmek için buna yatırım yapanlar varken, mensubiyetlerin yatırım, tedarik, ihracat ve servet oluşturup geliştirme alanları için pazarlar olduğunun farkında olan her ülkenin önüne sunulan fırsatlara iyi yatırım yapma yeteneği konusundaki ihmalkarlık ya da mütevazılıktan ötürü bu sermayeyi göz ardı edenler de var.
Mağrip bölgesi bir pazar, komşu ülke bir pazar, bölgesel muhit bir pazar, kıta bir pazar, en yakın kıta bir pazar, Akdeniz ülkeleri bir pazar (...) dünyanın tamamı bir pazardır.
Aynısı Arap ülkeleri, İslam ülkeleri, Arap Hristiyanları ve tüm insanlık gibi kültürel kimliğe sahip varlıklar için de geçerlidir. Burada kültürel küreselleşmenin, dünyanın ortak bir ilkeler ufku içine girmesinin ve kalkınmayı ölçen göstergelerin tek bir noktada toplanmasının; yani tüm bunların aynı zamanda başka tür mensubiyetler oluşturduğuna dikkat çekmek istiyoruz. Özellikle günümüzde bazı göstergeler finansal sınıflandırmanın, faiz oranlarının ve hatta hibe verilmesi ve ortaklık kurulmasının belirleyici faktörlerinden biri haline gelmişken, bu mensubiyetler servetin üretimi ve artması için pazarları temsil ederler. Peki bu düşünceye odaklanarak aslında ne demek istiyoruz?
Basitçe söyleyecek olursak kastettiğimiz şey şu ki, farklı olası mensubiyetler ile ülkelerimizi pazarlara açmak arasında bunun iş fırsatları, kâr ve yatırım getireceğine ilişkin ekonomik bir bağ kurmak istiyoruz. Şunu söylemeden geçemeyeceğiz; bu bağ mekanik ve coğrafya, kültür ve kimi zaman da siyasi ittifakların sağladığı doğal bir kazanım değildir. Bu, üzerinde düşünülmüş bir bağdır. Ayrıca aynı ülkedeki tüm canlı güçleri her türlü mensubiyete yatırım yapmak ve mensubiyeti bir piyasaya, bir yatırım fırsatına ve ulusal ekonomide pompalanan kârlara dönüştürmek için harekete geçiren hayati öneme sahip stratejik yapısı ile öne çıkar.
Bize öyle geliyor ki, tam bu noktada ulusal zekâ yatıyor ve görünür, farazi olarak mümkün ve aynı zamanda gizli bütün mensubiyetlerin eksiksiz bir değerlendirme haritasını çizerek zenginlik oluşturma gücü ortaya çıkıyor. Bununla ilgili özellikle de ilişkileri yönetmek için bir akıl gücü gerekiyor. Böylece, bir grup mensubiyete karşılık gelen bir sermaye grubu elde edebiliriz. Bir mensubiyet haritası üzerine düşünmek, büyük bir kısmını çalışkanlığın zekanın, çıkarımın, maharetin ve ekonomik iletişim ve çoklu mensubiyet haritasına yatırım yapma gücünün oluşturduğu serveti aramakla eşdeğer olduğuna inanıyoruz.
Ülkelerimizdeki ekonomi bakanlıklarının coğrafi yakınlık, jeokültürel, jeopolitik vb. konularda yatırım yapma üzerinde düşünen özel komiteler kurmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu bize, yakın bir haritayla birlikte coğrafyanın bizzat kendisinin çok çeşitli olduğunu açıkça gösteriyor. Bu doğrultuda, ekonomik coğrafyaların sınır tanımamasından hareketle, Arap halkları olarak topraklarımıza bağlı kalmadan daha fazla gayret göstermemizi gerekli kılıyor.
21. yüzyılda servet yaratma felsefesi, dinamizm, yenilikçilik ve amacı halklarımızın refahını sağlamak olan pazarları ele geçirme konusunda en yetenekli olanlara kapıların ardına kadar açık olması olarak temayüz ediyor.
Arap halkları olarak bizi temsil eden tüm mensubiyetler için pazar oluşturma denklemini akıllıca bağlama stratejisini savunuyoruz. Zira bu bağ, dünyanın ürettiği çeşitli haritalardaki varlığımızın bir savunmasıdır.