Memduh Muheyni
Al Arabiyya Genel Yayın Yönetmeni
TT

Orman tekrar yeşeriyor

Yazar Robert Kagan, ‘The Jungle Grows Back’ (Orman Tekrar Yeşeriyor) adlı son kitabında uluslararası sistemi istikrarsızlaştırmayı hedefleyen güçlerin güçlerini tekrar kazandıkları konusunda uyarıda bulunuyor.
Bazı gözlemcilerin düşündüğünün aksine şu anki uluslararası sistem, doğal bir durum değil yapay bir şeydir. Doğal bir durumda sürekli çatışma içerisinde olan güçler vardır. Her biri bir diğerine kendi hegemonyasını ve modelini dayatmaya çalışır. Ekonomik gücünün ve milliyetçilik eğiliminin artmasıyla askeri genişleme ve yayılma hırsları artar ve böylece savaşlar ve çatışmalar patlak verir.
Avrupa'nın hırslı komşu güçlerle rekabet etmesinden ötürü Avrupa güç dengesinin belli bir zaman devam ettiğini hatırlayalım. 1850 ve 1945 yılları arasında Fransa ve Almanya 1870, 1914 ve 1939 yıllarında olmak üzere üç savaş yapmıştı. Rusya ve Almanya iki yıkıcı savaşa girmişlerdi. Fransa ve Birleşik Krallık, Almanya ile savaşa girmişti.
Bu yüzden istikrarlı bir uluslararası düzeni dayatma yetisi olan hükümran bir gücün uzun süre varlığını korumasından ötürü tarih yalnızca kısa süreli barış dönemlerine tanıklık etmiştir.
ABD'nin 2. Dünya Savaşı'ndan sonra yaptığı şey buydu. Zira Nazizm ve Faşizm güçlerini yendi ve Sovyetler Birliği dağıldı. O zamandan beri dünya bir nevi yıkıcı savaşların olmadığı barışçıl bir dünyada yaşıyor. Bu sayede ekonomi gelişti, teknoloji ilerledi ve dünya, insanlık tarihinde eşi görülmemiş bir biçimde birbiri ile iletişim kurdu.
Ancak bunların hepsi yapay, düşlediğimiz gibi doğal veya gerçek değil. Yıllarca bu durumda yaşadıktan sonra bunun güvenli olduğunu düşünüyoruz ancak tam tersi söz konusu. Zira yazarın ifade ettiği gibi ormanlar -hırslı rakip güçler- yeniden yeşeriyor ve nüfuzlarını genişletmeye çalışıyor.
Yazar bu uyarı atışlarını yıllar önce yazdığı bir önceki kitabında Başkan Obama'ya ve hatta bununla sınırlı kalmayarak eski Başkan Trump'a yöneltmişti. Şimdi de Başkan Biden'a yöneltiyor. Yazar sözü edilen liderleri gevşeklik, zayıflık ve liberal uluslararası sistemin istikrarını koruyamamakla suçluyor. Yazara göre kendi çıkarlarına uygun bir model bulmaya çalışan ve modelini dünya çapında veya geniş bir alanda empoze eden Çin, Rusya ve bu gibi güçlerin yükselişiyle bu sistem çökecek.
Afganistan'dan çıkılması, Etiyopya'daki çatışma, Ukrayna'ya destek verme konusunda gevşek davranılması ve İran'la tatmin etmeyen bir anlaşma… Mevcut ABD yönetimine yöneltilen tüm bu eleştiriler, ABD’nin tarihsel rolünden geri çekildiğini ancak diğer taraftan Çin'i kendisine en büyük stratejik tehdit olarak gördüğü için yalnızca Çin'e odaklandığını vurguluyor. İngiltere ve Avustralya ile yapılan denizaltı anlaşması bunun en büyük delili. Ancak yapılan bütün analizlere ve beklentilere rağmen pratikte hiç kimse yaşadığımız bu çatışmaların nasıl sonuçlanacağını bilmiyor.
ABD gücünün çöküşü, hiç şüphesiz henüz genel hatlarını bilmediğimiz yeni bir dünyanın doğuşuna kapı aralayacaktır. Ancak uluslararası denklemi değiştirebilecek büyük olayların varlığını abartmak da yanlış. Çünkü dünya savaşlarının sona ermesinden sonra bile dünya ABD’nin elinden hiçbir şey gelmediği, halihazırda yaşadıklarımızdan daha fazla sarsıntı yaşadı. 1949'da Çin'de yapılan komünist devrim, karşısında hiçbir şey yapamayan ABD’nin çıkarları için bir felaketti. Ardından Kore Savaşı patlak verdi. ABD bu savaşa girdiği gibi çıktı bir de üstüne 35 bin kişiyi kaybetti ve 100 bin yaralı verdi. Elbette ABD Vietnam'daki savaşı ve Sovyetler Birliği'nin yükselen gücünü durduramazdı.
Ormanların veya çalıların tekrar yeşerdiği düşüncesi ilginç bir düşünce.
Bunu kesinlikle Körfez bölgesine uygulayabiliriz. Körfez bölgesinin yaşadığı barış ve ekonomik kalkınma doğal değil.
Terör örgütleri ve mezhepçi milislerle savaşan güçlerden ve bölgenin içişlerine karışılmasından ötürü yapaydır.
Bir alternatif düşünmek güç değil. Zira Irak, Lübnan, Yemen ve bu ülkelerin halkları, devletin içlerindeki fazla büyüyen çalıları kesecek gücü olmadığından sıkıntı içerisinde.