İstemi Yılmaz
TT

Riyad-Ankara: Geç kalan normalleşme

Dış politikadaki sıkışmışlık Türkiye’nin peş peşe radikal adımlar atılmasını sağladı. Yunanistan’la başlayan istikşafi görüşmeleri, Körfez’de “düşman” ilan edilen Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’nin Mısır’ı ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle normalleşme takip etti. Bugün gelinen noktada Ankara, Dağlık Karabağ savaşında İHA’larla askerlerini hedef aldığı Ermenistan’la dahi ilişkilerini düzeltiyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Washington eski Büyükelçisi Serdar Kılıç’ı Erivan’la normalleşme müzakerelerinde “özel temsilci” olarak görevlendirdiklerini duyurdu. Her ne kadar ilişkilerin normalleşme talebi ilk olarak Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’dan gelse de Türkiye’nin teklife icabet etmesi kayda değer.
Ankara’nın bağlarını eski kuvvetine getirmek istediği ülkelerin listesi uzun. Fakat listede yer alan devletler kadar bulunmayanlar da dikkat çekiyor. Bunca ortak hassasiyetlere, tarihi mirasa, uzlaştığı konulara rağmen Türkiye hala Suudi Arabistan’la ilişkilerini onarma yolunu seçmedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan mayıs ayından beri Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’le görüşmedi. Riyad’ın veliahdı Prens Muhammed bin Selman ise bütün başkentlere gitmiş olmasına rağmen henüz Ankara’nın yolunu tutmadı.
Batı basınında yer alan haberlere göre Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman az kalsın Katar’a yaptıkları ziyaret esnasında denk gelecek, bir görüşme gerçekleştireceklerdi. Bazı spekülasyonlara göreyse bu plan, taraflardan birinin “meşgul” olması hasebiyle rafa kaldırıldı.
Doha ile Riyad’ın arasındaki düşmanlığın dahi sona erdiği bir konjonktürde Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinde bahar havası yakalanamaması hayret verici. Zira iki ülkenin üzerinde uzlaşacağı ortak dış politika tercihleri oldukça fazla. Türkiye Filistin konusunda kırmızı çizgisini korurken, Suudi Arabistan birtakım spekülasyonlara rağmen Körfez’deki “İsrail’le arayı düzeltme trendine” uymayan ülkelerden. Yine Suudi Arabistan, bölge dinamikleri yerine Esed rejimiyle doğrudan diyalog kanallarını açmayı reddeden taraflar arasında yer alıyor. Bu noktada Türkiye’nin Şam’a karşı muhaliflerle birlikteliğini sonlandırmadığını zikretmeye gerek yok. Riyad yönetimi İran’la yeni bir sayfa açmak isterken, Ankara için normalleşmenin hedefi Mısır. Üstelik iki ülke terörizmle mücadele, bölgesel bağımsızlık, denge diplomasisi gibi pek çok konuda fikir birliği içerisinde.
Bununla birlikte pek tabii Ankara-Riyad hattında toz pembe gözlüklerle bakmamız mümkün değil. İki ülke arasındaki en temel sorunlar Suudi Arabistan’da Türk mallarına gayrı resmi şekilde de olsa uygulanan boykot ve Kaşıkçı davası. İlk kriz konusunda geçtiğimiz ayın sonunda bir adım atıldı ve Ticaret Bakanı Mehmet Muş, Suudi mevkidaşı Macid bin Abdullah El Kasabi ile verimli bir görüşme gerçekleştirdi. İkinci konudaysa arada dillendirilmeyen bir uzlaşı varmış gibi görünüyor. Türkiye’nin kamu yayıncılığı, özellikle de yabancı dilde yayın yapan kurumları, Cemal Kaşıkçı’nın ölümü ve davasına dair haberleri eski sıklıkta gündeme getirmiyor. Deyim yerindeyse gelişmeleri görmezden geliyor.
Türkiye ve Suudi Arabistan bugün hiç olmadığı kadar birbirlerine ihtiyaç duyuyor. Ankara’nın gönlüne giden yol yatırımdan geçiyor. Riyad’ın Türkiye’de istihdam yaratacak her doğrudan yatırımı ilişkilerin normalleşmesine büyük katkı sağlayacaktır. Fakat bu şartın gerçekleşmesi için de Suudi sermayesine yönelik medya ambargosunun kalkması gerek. Karşılığında Ankara’nın da Riyad’ın uluslararası itibarını sarsacak adımlardan kaçınması talep ediliyor.
Ankara’nın son bir senedir başlattığı normalleşme süreçlerinin başarısı, muhatabını sınıflandırmaktan vazgeçmesine bağlı. Bugüne kadar Türkiye birilerini “dost” birilerini “düşman” ilan etti. Diplomasi çıkarlar üzerinden tanımlanır. Sağlam bir dış politika sonradan silinecek kırmızı çizgiler çekmekten çok, ilişkileri ortak noktalar üzerinde inşa etmekten geçiyor.