Ömer Özkaya
Yazar
TT

Zorunluluk ve strateji

Rusya ve ABD/Batı arasında Ukrayna üzerinden ivme kazandırılan konvansiyonel alan/toprak elde etme ve askerî set çekme mücadelesi, zorunluluk yoğunluğu parametresini es geçmiş görünmektedir. Daha açık ifadeyle hangi tarafın zorunluluğu daha yoğun, daha zarurî ve yaşamsal ise normal koşullar altında o taraf kazanacaktır. Tabii zorunluluk duyan ulusun amaçlarına ulaşma bilinç ve istek düzeyinin temel parametre olduğunun altını çizmek gereklidir.
ABD’nin tüm dünyadaki sorun ve çıkar alanlarına yoğunlaşması Rusya söz konusu olunca stratejik mekanizması üst düzey alarm vermektedir.
ABD’nin Ukrayna üzerinden Avrasya’da sorunlu tüm alanları (AB, NATO, Ortadoğu ve hatta sömürgeler tarihi içleminde Afrika) eş zamanlı konsolide ve dizayn etme stratejisi, Batı ülkelerini aynı anda binlerce deception oyununu oynamaya zorlamaktadır.
Polonya’nın Almanya'yı Dördüncü Reich'ı kurmaya çalışmakla ithamı, AB’nin ve Almanya’nın kaderini ve sınırlarını belirlemek gibi kritik bir işlev görmeye adaydır.
20. Yüzyıl’da SSCB’yi çözen anahtar olan Polonya, 21.Yüzyılda AB’yi de çözecek bir stratejik nitelik ve işlev kazanabilir mi?
Ukrayna’ya karşılık Polonya’nın oyuna sokulduğu izlenimi veren ve aslında yeni olmayan bu durum, AB, NATO ve Batı için Rusya ve Almanya'yı ayırmada kuzeyden güneye yeni demir perde örmek gibi durmaktadır.
Bu durumda ister istemez Avrupa’da konvansiyonel diplomasi ve askerî hareketlerin altında ve içinde kripto diplomasi ve askerî lisanın kemikleşmiş ciddi bir mevziler kazandığı tanılanabilir.
Batı’daki Rusya analistleri son zamanlarda aşırı fazla mesai yapmaktadır. Örneğin İngiltere’de Rusya analisti Keir Giles’in çözümlemeleri Rusya'yı durdurmak için girişilen arayışlar açısından önemli fikirler edinmemizi sağlamaktadır.
Polonya liderinin ağzından Almanya’nın Doğu’ya doğru bir hareketi olduğu Nazi anımsatmasıyla anons edilirken, Rusya'nın Kırım ve Ukrayna stratejileri bu ülkenin Batı’ya doğru hareketi olarak değerlendirilmektedir.
Bu bağlam İkinci Dünya Savaşı öncesi tabloyu modern savaş araç gereçleri ve stratejileri devredeyken tarihsel ve konvansiyonel jeopolitik korkuların siyasal olarak deklare edilmesi hayli dikkat çekicidir. Büyük olasılıkla savaş gibi görünmeyen savaşlar teşhis edilmektedir.
Batı'da Rusya'yı durdurma seferberliği tavan yaparken, İngiliz analist Keir Giles, siyasal, askerî ve diplomatik beyanları dikkate almak için üç koşul ileri sürmektedir: Organizasyon gücü ve düzeyi, planın kalitesi ve uygulanabilirliği ve her türlü kaynak yeterliliği. Bu cetvel bir anda ciddi rakipleri ortaya çıkaracak bir pratikliğe ve derinliğe sahiptir. Ayrıca bu parametreler Rusya’nın tehdit ve tehlike oranını belirlemekte ve Rusya anlaşılan İngiltere’de bu cetvel kapsamında izlenmektedir.
Rusya'nın Orta ve Doğu Avrupa itirazları gündemdedir. Sorunun Rusya’nın güneye doğru izlediği askerî, diplomatik, eko-diplomatik ve realpolitik de olduğu açıktır.
Ağır zorunlulukları olarak  (Batı’ya ve sıcak denizlere doğru) genişleme olduğunu düşünen Rusya'nın bu yönde ne olursa olsun ilerleyeceğini öngören ve bunda da haklılık payı yüksek olan Batı dünyası, Rusya'nın gerçeklerini değiştiremeyeceğine göre, bu devi kafeslemeyi analist Keir Giles'in ifadesiyle şimdilik tek çıkar yol olarak görmektedir.
Avrupa’nın zorunlulukları ise Rusya’nın tersine Doğu’da ve yine Rusya gibi Balkanlar, Karadeniz ve Ortadoğu’dadır. Yani çarpışma kaçınılmazdır.
Bu konvansiyonel jeopolitik, askerî ve diplomatik parantezde semboller, imalar ve ihsaslar üzerinden pandomim bir diplomatik ve askerî dil kullanımdadır. Siyasal/askerî gerçekliğin ezoterik dilinin diplomasi olduğu bilindiğine göre niyet ve amaç gizliliği diplomasisi nerede dışa vuracaktır? Bu niyet ve amaç gizliliği diplomasisi Doğu Avrupa’da Polonya ile ilk dışa vurumunu yapmıştır. Ancak, “Batı’nın zorunlulukları henüz Rusya’ya karşı askerî bir harekata girişecek düzeyde değildir” derken Polonya’nın Almanya çıkışı yüzlerce stratejik soru üretmiştir.
Bunun yanısıra Rusya, Avrupa ve ABD, Libya'da satranç ve dama karışımı bir oyun oynamaktadır. Rusya’nın Libya ya yönelik stratejilerinin fosil yakıtlarla ilgisi ortadadır. Burada bulunma sebepleri başka coğrafyalardaki çıkarlarını korumak için koz üretmek ve olanak bulursa Libya’da iyi bir konum kazanmak olduğu diplomatik dilde anlaşılmaktadır.
Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının da gösterdiği gibi savaşın matematiği değil daha çok zorunlulukları sonucu belirlemektedir. ABD’nin Pasifik’te yoğunlaşma stratejisinin uygulanabilmesi için Batı Birliği’nin sağlandığının Avrupa'da test edilmesi bir başka zorunluluktur.
Ancak İngiltere’nin Brexit ile AB’yi terki, Polonya’nın Almanya’ya yönelik çıkışı küresel jeopolitik durumun jeostratejisini zorlamaktadır.
Rusya, Çin, İran ittifakına katılabilecek olası ülkeler yelpazesi, Avrupa ve ABD için risk hesaplarını da üstel matematik işlemleriyle yapılmasını dayatabilecektir.
Avrupa’nın Türkiye’yi kesin olarak Avrupa Birliği dışında bırakma kararlılığı kültürel ve dinsel duvarlar örmek gibi bir başka Sovyetik irrasyonel tutumu ortaya koymaktadır.
Hâlbuki Türkiye, 1979 Humeyni yönetimine kadar İran, Lübnan, Suriye ve Kuzey Afrika, Avrupa kültür ve din havzasındadır. Hristiyanlık ve İslam'ın iç içe olduğu bu coğrafyayı Avrupa dışı saymak antik Yunan eko-askerî zihniyeti ile açıklanabilir ki, bunun açık ifadesi, "dostluğunu kendi çıkarıma bulmuyorum, potansiyel düşmanım olarak kalman daha çok işime gelir," bakış açısıdır. Bu antik Yunan eko-politik tutumunun sonucu, “küçük olsun benim olsun” tutumudur.
ABD, Rusya ve Çin arasında devam eden küresel parselasyonun diplomatik ve askerî türevler üretmesi kaçınılmazdır.
Kelt ve Aryan tarihsel kökenleri ve Avrupa’nın kültür ve din kökenleri, Batı'nın sürekli reddettiği ve hakir gördüğü Doğu’dadır. İran modernleşmesinin tarihe gömüldüğü noktada, Türk ve Arap modernleşmesi Avrupa modernleşmesini takip etmektedir.
Pek uzak olmayan gelecekte Türk ve Arap modernleşmesi Avrupa‘yı geride bırakacaktır ve yine pek uzak olmayan gelecekte Avrupa’nın Türk ve Arap modernleşmesinin ürettiği birliğe giriş koşulları Batı böyle giderse konuşulur olacaktır.
Zorunlulukların yön değiştirmesi veya değişmesi tarihi de hep radikal şekilde değiştirmiş ve inşaa etmiştir. Bu kapsamda Batı’daki think thanklerde araştırılan konular ve bu bağlamda ürettikleri ham, ön ve nihai stratejiler ilginç ip uçları ortaya koymaktadır.
İngiliz think thankleri daha farklı çalışmaktadır. Hedefledikleri sonuçları süreçlere yedirebilmektedirler. Bu yüzden de kürede epey gereksiz macera yaşamıştır ve yaşamaktadır.
Fransız think thankleri yüksek bilgi ve yüksek nefret üretme konusunda başarılı, aşırı didaktik ve diktecidir. Yüksek bilginin heva ve heveslere kurban edilişini izlemek için Fransız think thanklerine bakmak yeterli olabilir. Fransa kendi zorunlulukları ile hedefindekilerin zorunluluklarının çakışacağını hiç düşünmez ve zorunluluk çatışması stratejisi yoktur.
ABD’nin think thankleri her zaman açık ve nettir. ABD ne yapacak diye istihbarat yapmaya bile gerek yoktur. Açık açık ve ilan ederek yaparlar her şeyi. Dolayısıyla bir şeyin ABD için zorunluluk mu keyfiyet mı olduğu da açıktır.
Kervana en son katılan genelde Almanya olur. Almanların kuvvetli felsefî statüleri, askerî, diplomatik, siyasal ve ekonomik hedeflerine pek hizmet edemez. Ya da bu felsefî birikim Almanya için çıkar üretecek şekilde sentezlenemez. Zorunlulukları nasıl aşacaklarını bilemezler. Bu bakımdan muazzam birikimler önemli oranda hasar görmektedir.
Batı'nın mantalitesi zorunluluk psikolojisi karşısında genelde bocalar. Bu bocalama çok sağlıklı olmasa da küresel dengenin kurulmasına yardımcı olmuştur.
Türkiye ve Ortadoğu’nun sınırlarında cereyan eden gelişmeler bir süre sonra Küre’ye yayılacaktır.
Batı Rusya’yı, Rusya Batı’yı, Batı Çin'i, Çin Batı’yı velhasıl ülkeler birbirlerini durdurma yarışına girmişlerdir. Bir süredir ısrarla takip ettiğimiz ülkeler arası marj daralması olgusu giderek önem kazanmaktadır.
Ülkeler arasındaki marj daralmaları küresel konvansiyonel savaşa doğru hızla dünyayı itmektedir. Zorunluluklar diplomasi yoluyla çözülebildiği sürece sorunlar absorbe edilebilecektir.
“Zor oyunu bozar” aforizmasında olduğu gibi zorunluluklar oyunu bozar ve değiştirir. Zorunluluğu daha yoğun olan ülkeler daha sağlam konumdadırlar. “Aç olan fırın delermiş” aforizması, galip gelecek olanın profilini bir nevi vermektedir.
Sonuç olarak ABD’nin Stephanie Williams gibi askerî, siyasal ve diplomatik hasar giderici ve onarıcı diplomatları, İngilizlerin istihbaratları ve Keir Giles gibi analistleri, Almanların sağlam işleyen demokratik mekanizmaları ve teknolojik üstünlükleri, Fransızların frene basma zamanlamasındaki isabetleri, İtalyan’ların ilk kokuyu alan ulus olmaları gibi özellikleri Batı’yı totalde hâlâ önde göstermektedir.
Çin de elindeki muazzam birikimleri ile konvansiyonel süper güç güzergahında yol alacaksa Batı’yla fazla çatışacak ve çok anlaşacaktır. SSCB-Batı örneğinde olduğu gibi.
Büyük resim belli olmakla birlikte üzerinde henüz mutabakat sağlanamadığından bölgesel ve ülkesel fay hatları sağlam sarsıntılar üretmektedir.
Ortadoğu da tarihsel stratejik matematiği göz önüne alırsak Mısır, Libya, Suriye, Irak, İran ve Lübnan’daki hareketliliklere karşı Suudi Arabistan'ın stratejisine mercek tutmak gerekmektedir. Suudi Arabistan modern dünya ile entegrasyona hız vermektedir. Bu önemli bir işarettir. Batı psikolojik üstünlüğünü kültürel alanda sürdürecektir. Önümüzdeki süreçte geç  Batı kültür dalgası Doğu’ya doğru daha da genişleyecektir. Suudi Arabistan küresel ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal ve teknolojik çağdaş ligdeki konumunu Arap dünyasına öncülük yapacak şekilde güçlendirmektedir.
Türkiye’nin küresel çağdaş ligde zaten kıdemi ve ciddi statüsü vardır. Türk ve Arap imparatorlukları tarihsel olarak iktidar çekişmeleri dışında genelde çok dinlilik ve çok kültürlülük olgusuna sahip çıkıp destek olmuşlardır.
Dolayısıyla Doğu Batı kültür sentezi çok önceleri yapılmıştır. Ne var ki dinsel yönelim ve bakış açıları bu sentezi sürekli örtmüştür. Birbirini karşılıklı besleyen bu dinsel gerilim dönemi kapanmasa bile minimuma inmeye yakındır.
Zorunluluktan vizyona ve anlayışa doğru yol alan bir küresel akıl oluşturulabilirse başta ABD/Batı-Rusya gerilimi olmak üzere küresel çatışma alanları, küresel sinerji alanları olarak insanlığa katkı yapabilir. Zorunlulukları anlayıp vizyon kazandırmak en önemli stratejidir. “Zorunluluğum var” dayatması ise akıl ve vizyon yitimidir.